T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 6 ARALIK 2005 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

İyi gelişmeler

Hatırlayanlar vardır. İki hafta önce bu köşede "kışla dayağı"nı konu edinen peş peşe üç yazı yayımladım. "Evde, okulda, yurtta, atelyede dayağı konuşmaya başladık ama nedense kışla dayağından hiç söz etmiyoruz" diyerek bir bakıma medyaya teessüflerimi de sundum! Bu sefer belki bir kıpırtı olur diye beklediğimi, umutlandığımı da söyleyebirim. Ama ne gezer... "Medya" bu konuda yine "duvar gibi"ydi.

Sonra gazetenin birinde gözüme bir haber ilişti. "Pazartesinin galibi" bir kere daha bir televizyon kanalında geçen "Emret Komutanım" adlı diziydi. Hiç değilse gözünüz takılmıştır, biliyorsunuzdur; "kışla hayatı"nı tamamen gerçeğe aykırı, hatta "komik-eğlenceli" bir kılığa sokarak izleyecilere iyi vakit geçirtmeyi amaçlayan bir dizi bu. Üşenmedim ve dizinin internet sitesine de girdim. Sayfayı açına şöyle -bu sefer "gerçekçi"- bir not bekliyordu:

"Bu hikayede adı geçen kahramanlar ve olayların gerçekle ilgisi yoktur. Hepsi hayal ürünüdür."

Herhalde yani... Bunun böyle olduğu dizinin müdavimlerince de malum değil mi zaten?

Bu dizinin nasıl olup da peş peşe "Pazartesinin galibi" olduğunu hâlâ anlayabilmiş değilim. Belki de bu "hepsi hayal ürünü" sahneler, askerlik görevlerini yaparken "hepsi sahici" sahnelerle karşılaşmış dizi müdavimlerince bir tür "terapi" olarak izleniyordu. Yaralanmış ruhlarını ve bedenlerini tamir etmek, yaşadıklarının aslında birer hayal olduğuna kendilerini inandırmak için belki de...

Bu arada bir arkadaşım, biraz gecikmiş olarak, HABER X adlı sitenin "kışla dayağı" hakkında yayımladığım bir yazıyı "Yoruma açık haber" faslında aktardığını ve yazının epeyce "yorum" aldığını söyledi. Açıp buraya da baktım. Gerçekten de söz konusu yazı-haber tam 133 yorum almıştı. "Ne güzel" dedim kendi kendime, "Demek ki yazılıp basıldığında okurun ilgisini çeken bir konuymuş bu." Yorumların önemli bir bölümü "kışlada dayak"ın varlığını onaylıyor, ama -yine tuhaf bir biçimde- bu uygulamadan şikayet edilmemesi gerektiğini belirtiyordu. Bu yorum sahipleri -herhalde- "Emret Komatanım" adlı dizinin de müdavimleri arasındaydı!

Sonra bir gün, yani 2 Aralık Cuma günü Sabah'tan Erdal Şafak'ın "Kışlada şiddet" başlıklı yazısı çıka geldi. İnsana "Ohh beee, dünya varmış!" dedirten türden bir yazı. Şafak, aralarında bir de generalin bulunduğu bir "dayakçı" rütbeliler grubu hakkında 1 Haziran 2004'te açılan dava dolayısıyla yayımladığı yazısında "Toplumdaki 'şiddet' olgusunu besleyen kaynakların başlıcalarından biri de askerlikte yenilen dayak değil mi?" diye soruyordu. Tabii ki cesur bir soru. Genelkurmay Başkanı Özkök'ün "Soruşturun" talimatıyla açılan dava tahmin ettiğiniz gibi yine insanı isyan ettiren bir olaya ilişkindi. Bu sefer de Ahmet Fenkli adlı genç, yediği dayaklar sonucu beyin kanaması geçirmiş ve ölmüştü. Fenkli'nin kısa yaşamının nasıl sonlandığına ilişkin şu satırlara bakın: "Ferkli, yaklaşık bir saat sonra fenalaşarak hastanaye kaldırıldı. (...) Orada yapılan ameliyattan sonra yine aynı gün, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi'ne sevk edildi. Ancak yapılan müdahaleler Fenkli'nin hayatta kalmasına yetmedi."

Ahh zavallı çocuk. Bir telefon kartı hikayesinden dolayı Uzman çavuş, Yüzbaşı ve General'den yediği dayaklar sonucu gencecik yaşında hayatını kışlada kaybeden talihsiz çocuk...

Erdal Şafak işin "yasal" yönünü de hatırlatmış. Sanmayın ki, diyor Sabah başyazarı, ortada bir "yasal boşluk" vardır. Tam tersine; Askeri Ceza Kanunu'nun 117. maddesine bakın:

"Astını döven, itip-kakan, acı verecek ya da sağlığını bozacak eylemlerde bulunan, diğer askerler önünde küçük düşüren amire 2 yıla kadar hapis verilir."

Demek ki artık vakti gelmiş de geçmektedir... Adları "Kopenhag" mıdır nedir her ne ise, bir takım "kiriterler"in artık "kışla"nın kapısından girme zamanı da çoktan gelmiştir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi