T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 6 ARALIK 2005 SALI | ||
|
Sistemin dogmatik, otoriter, militarist, tektipçi yapısının kırmızı çizgilerini dile açan ve devlet nezdinde farklı kültürel grupları tanıma yolunda ilk adım sayılabilecek kimlik tartışması, devlet geleneğinin üzerine kurulduğu mekanizmanın temel yapısını ve dönüşüm sürecini anlamakta da önemli ipuçları sundu konunun takipçilerine. Bu tartışma sayesinde, "milli çıkarlar" sözkonusu olduğunda dillerin, cinslerin, ırkların cepheleşme aracı olarak kullanılmasının, mübahlığa hangi argümanlarla terfi ettiği üstüne, çok söz edildi. Suyu bulandırma suçlamaları ihtimaline rağmen gündeme gelen, iyi ki de gelen kimlik tartışması, dünyanın, insanlığın, toplum olmanın neresinde durduğumuza, bir daha bakmaya yaradı. Yarayışlıydı. Düzayak bir mantıkla bakıldığında elbette, her birimizin üzerimizde taşıdığımız "kafa kağıdı"nın işaret ettiği gibi harita sınırlarıyla ilgili bir şey kimlik, ama, bir o kadar da değil. Çünkü aidiyet, buz gibi vatandaşlık tanımından farklı olarak, insanın en çok hayatını, değerlerini dünyaya tercüme ederken, kuracağı inşaatın harcını karmaya yarayacak su kadar kıymetli. Varoluşunu anlamlandırma olarak da anlayabileceğimiz kimliğin, cendere altında tutulmaya çalışılması, o da olmadı yok sayılması fikri bile, tam da bu yüzden insanlık için hakikaten endişe verici. Sosyo-ekonomik, din ve etnisiteye bağlı aidiyetlerin inkâr hücrelerine tıkılması çalışmalarının, sadece etki-tepki yasası gereğince savaşa sebep olacağından değil bu endişe... Herkesin fısıltıya sığınmadan, korkmadan, sıkılmadan kendi hikayesini, yüksek sesle anlatması gereğine olan inançtan... Devlet nazarında, hudutlar içerisinde bulunan diğerleriyle aynı haklara sahip olmak olarak tanımlanacak vatandaşlığın, kültürel, dini ya da başka aidiyetlere set çekme aracına dönüştürülmesi mi olmalıdır ulus-devlet'in anlamı acaba? Çevresi çizilmiş "koruma altındaki" alanın dışında kalmak isteyenin başı süratle ezilerek yokedilmesi değildir herhalde ulus olmanın anlamı. Algı buysa eğer, o algıda bir sorun olmalı. Ya da fert fert insanlar kendine sormalı: İnsanlara yaklaşma ölçütüm nedir, bunu hiç tarttım mı? Irk ve nesep, aynı ırktan ve nesepten olmayanı tanımaya yarayışlı bir 'çeşitlilik' hali olarak görülmediği sürece kimseye rahat yok. Sana ait olan, başka kalıpların içine sıkıştırılamayan şeylerden ibaret bir "ifade" halidir çünkü kimlik. Hem kendiğindendir, hem kendi elinle bile susturulamayacak kadar gür sesli. İşte tam da bu nedenle ötekinin kimliğini, ona karşı cürümlerde suç aleti olarak kullanmak da bir yaklaşım olarak müthiş ayrımcı. Lübnan asıllı Fransız vatandaşı, yazar Amin Maalouf, türbanı bir kimlik ilanı, bir protesto aracı olarak adlandırırken yanılmıyor: "Eğer kimlik iklimi temizlenseydi türban tavrı kişisel bir tercihe dönüşür ve aynı anlamlara sahip olamayacağı gibi, politik ve sosyal uygulamaları da olmazdı." Bakan eşi Semiha Yıldırım'ın eşinden ayrı oturduğu o meşhur fotoğraf üzerine yapılan, "işte size alt kimlik" analizleri de, ne türden olursa olsun kimliğin bir aşağılama vesilesi sayılarak parça tesirli bir silaha dönüştürülmesinin bariz bir örneğiydi ve bundan sonra o yıkıcı dile sarılacak mefhumlar konusunda da ürpertici ipuçları veriyordu. Kimliklere saygı ve farklılığa özgürlük, çoğunluktan olmasına rağmen, azınlığın adına konuşabilme, gücü ve ahlakından geçiyor herhalde. Çoğunlukla insan olmakla ilgili.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |