T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 18 ARALIK 2005 PAZAR | ||
|
Bir kavmi, bir etnik gruba mensup olmayı ileri sürerek ümmet bütünlüğünü bozmak, tefrika çıkarmak Hz. Peygamber'in (s.a.v.) lânetlediği bir davranıştır. Müslüman olmak, kavmiyet (bugünkü mânâda milliyet) bağını, İslâm kardeşliği bağına tâbi kılmak demektir. İslâm bağı bütün bağların üstündedir. Birbirine İslâm bağı ile bağlanmış etnik grupların, kavmiyyeti bir ideoloji haline getirerek ümmet birliğini bozmaları karşısında M. Âkif'in haklı isyânını bir önceki yazıda verdiğimiz şiirlerinde gördük. Ancak bir kere bağ bozulup ümmet birliği dağılınca, her parça kendi başının çaresine bakmak durumunda kalınca M. Âkif'in -bir geçiş dönemi olmak üzere- kavmiyyetin, ırk asâletinin, İslâm'a hâdim bir milliyetçiliğin, müsbet mânâda altını çizdiğini görüyoruz:
Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl
İslâm'ın mensuplarını dâvet ettiği câmia (ümmet) gerçekleştiği takdirde hiçbir müslüman fert ve grup bu câmianın dışında kalmayacak, ona dahil olacaktır. Milliyet ve milliyetçilik bu câmianın dışında kalmaya ittiği ve sebep olduğu zaman -İslâm yönünden- meşrûiyetini kaybeder. Böyle bir câmia fiilen gerçekleşmemiş veya bozulmuş olursa müslümanların gruplar (bu arada kavimler, milletler; yani uluslar) halinde birlikler, toplum yapıları oluşturmaları, birlik ve değerlerini korumak için gerekli tedbirleri almaları tabîî ve zarûrîdir. Bu zarûretle karşı karşıya bulunan grup (topluluk, toplum) bugün anlaşılan mânâda bir millet (ulus) ise milliyetin temel unsuru (kimliğin belirleyici ögesi) İslâm olacaktır. Toplum, mevcut yapısını tarihî bir zarûret ve ârıza olarak görecek, imkânların elverdiği ölçüde ümmet yapısına geçmeyi, bu yapıda birleşmeyi amaç edinecektir. Bu kayıt ve şartlar içinde ve bu mânâda bir milliyet ve milliyetçilik meşrûdur ve günümüzde zarûrîdir. Bugün dünyada elliden fazla İslâm ülkesi vardır ve müslümanların kimlikleri üç unsurdan oluşmaktadır: Dîni, kavmiyeti ve ülkesi. Günümüzde bir müslüman "T.C. vatandaşı, Müslüman, Türk, Kürt, Çerkez...", "İran İ.C. vatandaşı, Müslüman, Farsî", "A.B.D. vatandaşı, müslüman, zencî"... şeklinde tanımlanmaktadır. Müslüman hangi ülkenin vatandaşı ve hangi kavmin, etnik grubun mensubu olursa olsun her şeyden önce müslümandır, sonra bir ülkenin vatandaşıdır, sonra da bir etnik grubun mensûbudur. Bu sıra bozulmadığı, her bir unsurun hakkı verildiği, amaç bölünme değil, bütünleşme olduğu müddetçe müslümanlar arasında kimlik farkı kısmen tabîî ve kısmen zarûrî olarak meşrûdur, zararsızdır, faydalıdır, "tanışmanız, tanımlanabilmeniz için" buyruğuna uygundur. Lozan Antlaşmasına göre de TC.'de yalnızca gayr-i müslimler azınlıktır. Önceden Müslüman olduğu veya Müslüman bir aileden geldiği halde İslam ile alakasını kesen vatandaşların kimliklerinde elbette İslam bulunmayacak, onlar da kendilerini TC. Vatandaşı Türk, Kürt vb. olarak tanımlayacaklardır. Bu manada bir çoğulculuğun var olduğu ülkelerde ve toplumlarda bütün vatandaşları bağlayan rabıta "vatandaşlık" olacaktır.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |