T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 23 ARALIK 2005 CUMA | ||
|
Küresel dünyada ülkeler, hayat tarzı enlemleriyle aidiyet belirlemiş olan, pek çok grup kimliğinden oluşuyor. Mekan olarak İstanbul'da yaşayan, üst gelir seviyesine sahip birisi, birkaç kilometre uzağında kıt kanaat yaşamaya çalışan İstanbullu hemşehrisinden ziyade, Paris, Londra, New York'da kendisiyle aynı hayat tarzını sürdürenlere yakın olabiliyor. Yedikleri içtikleri, tükettikleri mallar, seyrettikleri filmler ve dinledikleri şarkılar insanları küresel dünyanın hayat tarzı enleminde, farklı mekanlarda "aynı zamanı" yaşayan kimlikler olarak bütünlüyor. Bu bütünleşme milli kimliği tamamen iptal eden bir yapı göstermediği sürece zararsız bir bütünleşme. Daha doğrusu önüne geçilemeyecek bir bütünleşme. Hüsrev Hatemi'nin mısralarıyla söyleyecek olursak (bu vesile ile kendilerinin emeklilik günlerini kutluyorum) "Türk hüznünü Alman hüznüne çeviren hiçbir kambiyo bürosu yok henüz". Milli kimliklerimiz emniyette onun için. Ne kadar emniyette olduğunu Babam ve Oğlum'un gişe rekoru da gösteriyor zaten. Kimlikleri konuşurken, kimlikçiliğin tuzağına düşmemek için aidiyet damarlarımızın zenginliğinden korkmamalıyız. Bu dünyada bulunuşunu anlamlandırırken bu dünyanın bir imtihan yeri olduğunu bilen ve bunun için çok ağlayıp az gülmeyi şiar edinmiş "dindar kimlik"; öteki grup kimlikleri için tehlikeli değil tam tersine besleyicidir. Roger Garaudy, "Yüzyılımızda Yalnız Yolcuğum" adlı hatıra kitabında rahibe olan öğrencisinin sınıfa armağan ettiği havadan bahseder: "Hayatlarının anlamını arayan bu gençler, o kızın davranışlarındaki kendine güvenden ve onun kendilerinden daha önce yolunu seçmiş olmasından böylesine etkileniyorlardı. Oldukça rahat davranan genç rahibe, inançlarından hiç bahsetmiyor. Onları yaşıyor. Dershaneye girdiğinde öyle bir hava estiriyor ki, rahibe Paule'un orada olup olmadığını gözüm kapalı söyleyebilirim." (sh.244) Kimlik sorunlarını tartışırken kırıcı ve aşağılayıcı üslup kulanmamak, üst kimliğini vatanperver olarak kuranların, en baş meselesi olmalı. İncitmenin dilini değil, dayanışmanın, bütüntünleşmenin dilini kullanmalı vantanperverler. Emekli general Hurşit Tolon'un konferansında söylemiş olduğu şu cümleler neyi ihya ediyor, vatanperverler düşünmeli? "Hem Müslümanım diyorsun hem de Hıristiyan bayanların örttüğü gibi 2 tane, hem bir sıkma baş takıyorsun ve onun üzerine başka bir şey takıyorsun. Neye benziyorsun? Rahibeye benziyorsun." TSK'ya mensup kişilerin yatay toplumda dindar kimliğin önemine vakıf olmaları, zaferin iman gücü ile kazanıldığını, ABD'nin Irak harekatı dolayısıyla bir defa daha idrak etmiş olmaları beklenirken, son zamanlarda Mehmetçik adı üzerinden ortaya konan tartışmaları nasıl değerlendireceğiz? Kimlik konusunda dünyanın bütün ülkeleri ile benzer sıkıntıları yaşıyor. Fakat, kendi dindarlarından hoşnutsuz olan aydın kimliği Türkiye'ye mahsus bir fotoğraf. Popüler kültür, seküler zihniyetten beslenen bir iklim. Seküler zihniyet, yatay toplumun en gözde öznesi olarak koruma altında. Orhan Pamuk davasının gündemden inmediği bir haftada Garaudy'i boşuna alıntılamadım. Kendisi, Yahudi soykırımını tartışmaya açtığı için para cezasına çarptırılmıştı. Para cezasına çarptırıldığında ise Fransa'da yaşayan bir Hristiyan değil Müslüman'dı. Yani dindar kimlik, seküler kimliğin sahip olduğu yatay korunma konforuna sahip değil. Neden değil? Vatanperverler en çok bunu düşünmeli. Dikkat ederseniz milliyetçiler demiyorum, vatanperver diyorum. Vatanperver kavramı hepimizi içine alır. Etnik kimliği önceleyenleri, dini ya da laik kimliği önceleyenleri, askerleri ve sivilleri... Hepimizi.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |