T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 ARALIK 2005 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet ŞEKER

Değişmeyen gündem Mevlâna

Gümrükte operasyon yapılır, yasa dışı işler çevirdiğinden şüphelenilen şirketlere baskın düzenlenir, mahkemeler sürer, suçlu-suçsuz yargılanır...

Borsa çıkar, döviz düşer, bankalar satılır, gazeteler el değiştirir, hükümetler kurulur...

Evlerden ırak, yangın çıkar, sel basar, deprem olur...

Gündem sürekli değişir.

Yedi asırdan beri aralık ayının değişmeyen bir gündemi vardır:

Mevlâna.

O, -evvelce yapılmış tanımlarla- şiir söylemiştir ama şair değildir.

Hikâye anlatmıştır ama kıssahan değildir.

Kitap sahibidir ama peygamber değildir.

* * *

Herkes, kendi anlayışıyla Mevlâna'ya yaklaşır.

Kimi sevgiyle, kimi nefretle.

O'nda herkes dilediğini bulur.

Güneş balçığa da vurur, bahçeye de.

Ve herkes denizden kendi kabı, kendi nasibi kadarını alır.

* * *

Bu ay içinde düzenlenen Şeb-i Arus törenlerine ülkenin ve dünyanın her köşesinden insanlar gelir.

Çünkü Mevlâna 'gel' çağrısında, kapısını herkese açmıştır.

Irk, din, cinsiyet hiçbir ayrım gözetmez.

"Kim olursan ol gel" der.

Japon da gelir, Avrupalı da, Amerikalı da.

Giden, tekrar gelmek için can atar.

Ve tabii Mevlâna'nın söylediği 'gel'den ibaret değildir.

Ciltler dolusu söylemiş, yazmış, anlatmış.

Fakat Mevlâna söz konusu olduğunda, akla düşen ilk kelime budur.

* * *

İnsan milleti bilmediklerini yeni öğrendiklerini, bildikleriyle tanımlıyor çoğu zaman.

Şeb-i Arus diye duyduğunu "Şeb-i Aruz" şeklinde anlayıp yazabiliyor.

Şeb-i Aruz varsa, bir yerlerde şeb-i hece de vardır belki.

* * *

Konya Büyükşehir Belediyesi, Mesnevi'yi tekrar yayımladı.

Mevlâna'nın torunu Veled İzbudak'ın çevirisi ve Abdülbaki Gölpınarlı tarafından gözden geçirilmiş nüshası, Yazıevi tarafından hazırlanmış.

Şık, zarif, estetik...

Kitap Postası'nda Asım Gültekin, son zamanlarda hiç karşılaşmadığımız halde, aklımdan geçenleri kaleme almış.

Okurlara ve belediye yetkililerine şöyle sesleniyor:

"Sayın okura önerimiz, evinde Mesnevi'n yoksa Konya Büyükşehir Belediyesi'nin altını üstüne getirip bu Mesnevi'yi temin et!

Sayın belediye yetkililerine önerimiz ise şu: Ne yapıp edin, bastığınız bu güzel kitabın kitapçı raflarında hak ettiği güzel yeri almasını sağlayın!"

* * *

Gerçekten de bu güzel kitap, diğer eserleriyle birlikte her kitapçıda bulunmalı.

Oysa Mevlâna'nın bütün eserlerini bir kitapçıda bulabilmek neredeyse imkânsız.

Bunu başarabilenlere Asım Gültekin ayrıca bir kitap hediye ediyor.

Bulabilen hak etmiştir elbette.

Ve o eserleri dükkânında bulunduran kitapçıları tebrik etmek gerekir asıl.

Vergi yüzsüzlerini ilan eder gibi, kitap yüzlüleri ilan etmeli.

* * *

Bir de aralık ayının adını "Mevlâna" yapsak yakışmaz mı?

Ogüstüs'ten ağustos yapmışız; bütün dünyaya barış mesajları saçan Mevlâna'nın adını bir aya vermek çok olmasa gerek.

İlk bakışta olmaz canım diyenler çıkacaktır.

Fakat hemen hatırlatalım, önümüzdeki yıl "Mevlâna Yılı" olacak.

Bu teklifi kulak ardı etmeyin.


ANIT

Bir yerde bir anıt varsa, onun büyük yahut küçük oluşuna bakılmaz.

Önemli olan, anıtın varlığıdır.

Anıtın manevi anlamı, ebadından önce gelir.

Bir örnek:

Vatan Caddesi (şimdiki adıyla Adnan Menderes Bulvarı) ilerisinde bulunan Adnan Menderes ve Turgut Özal'ın anıt mezarlarını gören kimse, hangisinin büyük, hangisinin küçük olduğunu düşünmez.

Bir başka örnek:

Çanakkale'nin geçilmezliğini ifade eden Şehitler Anıtı.

Onu görenler, enine boyuna bakmaksızın, anlamı üzerine yoğunlaşır.

Keza Orhun Anıtları, Eyfel Kulesi kadar yüksek değil diye, hiç kimsenin nezdinde daha az önemli sayılmaz.

Çünkü anıtlarda cesamet ölçü değildir.


KADIN PROGRAMLARI

Sabah, öğle, ikindi kuşaklarında seyirciyle buluşan kadın programlarına konuk olan kadınlardan birkaçının cinayete kurban gitmesi, bu programların yayından kaldırılmasını tartışılır kıldı.

Kadın programları yayından kaldırılırsa, televizyon kanalları ne yapacak?

İsim değiştirip "Erkek programları" hazırlamaya başlar ve yine aynı konuları, aynı sorunları ele alırlar.

İsimler değişir, sorunlar değişmez.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi