Ana Sayfa
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Aktüel
Spor
Yazarlar
Televizyon
Sağlık
Bugünkü Yeni Şafak
657'liler Ailesi
Bilişim
Çalışanın Sesi
Diziler
Düşünce Gündemi
İzdüşüm
Kültür-Sanat
Nar-ı Beyza
Okur Sözcüsü
Röportaj
Sinema
Yemek
Zamanda Yolculuk
Bize Yazın
Abone Formu
Temsilcilikler
Reklam
Künye
Arşiv

Yeni Şafak'ta Ara

	Osman AKKUŞAK oakkusak@yenisafak.com.tr

Reklâm dünyasında bir "Ali Atıf Bir" var, namıdiğer Ali Atıf Hoca.. reklâm uzmanı mı desem, reklâm profesörü mü desem; yoksa reklâm eleştirmeni mi desem.. gazete sayfalarını karıştırırken bazen yazılarını okuyorum da bir türlü reklâmdaki asıl uzmanlığının ne olduğunu anlayamıyorum.. reklâm sahasındaki branşını anlayamadığım gibi yazılarında ne demek istediğini, neyi anlatmak istediğini, hattâ neyi tenkid ettiğini de anlayamıyorum.. üstelik ne istediğini, neyi taleb ettiğini de kendimi zorladığım halde bir türlü açık seçik keşfedemiyorum.. bir sürü sual soruyor.. bir sürü muğlak karışık faraziye yürütüyor.. bir sürü sebebi ve sevkediliş gerekçesi anlaşılmaz hükümler ve bilgiler döktürüyor.. bu bilgilerin bu hükümlerin, bu neyi eleştirdiği belli olmayan sızlanmaların birbiriyle ilgisini ve bağlantısını anlamak da kabil değil!..

Yalnız geçen pazar (18 Aralık 2005) çıkan yazısında ifadesi yine kapalı ve karışık olmakla beraber ne istediğini neyi tenkid ettiğini anlayabildim sanıyorum:

Hazret bu defa da maksadını yine birçok soru ve birçok mahiyeti yine karışık bilgilerle anlatmaya gayret etse de ben de onunla beraber gayret ederek ne demek istediğini az çok anladım gibime geliyor..

Ali Atıf Hoca, 10 adet mide ilâcının adını vermiş; bunlar hakkında, üretici firmaların reklâm yapması ve bilgi vermesi imkânlarının niçin yasaklandığını soruyor?

Eğer ilaçlara ait reklâmların rahatça ve serbestçe yapılmasını istiyorsa, elbette ki yüzdeyüz haksız ve zararlı bir tezi müdafaa ediyor demektir.. mâlumdur ki reklâmın yüzde ellisi mübalâğa ve propagandadan ibarettir.. ilaç reklâmlarının serbestçe yapılmasına izin verirseniz; ortaya çıkacak propaganda yarışının, vatandaş ve hekim kafalarında nasıl bir karışıklığa yolaçacağını bilmek için kâhin olmaya hacet yoktur..

Reklâmcıların ve reklâm profesörlerinin çalışma alanı genişlesin derseniz eğer; bu genişlemeyi halk sağlığına zarar vermek pahasına sağlamaya çalışmak da hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir.. sayın profesör!..

Halk sağlığı.. hekimlik.. ilâç ve tedavi hizmetleri; ciddî ve önemli işlerdir.. bunların reklâma ve propagandaya tahammülü yoktur.. ilim ve meslekî ciddiyet; hükmünü icra eder.. ve vazifesini yapar!..

Tan olayı...

Can Dündar biraderimiz, 4 Aralık 1945'te vukûbulan Tan gazetesinin öğrenciler tarafından tahribedilmesi olayının, "Türkiye'de demokrasinin sakat doğmasına yol açan bir mîlad olduğuna inanıyorum" buyurmuş.. ayrıca devam ederek, "bu olayın etkisinin hâlâ sürdüğüne ve Tan'ı basan koalisyonun hâlen işbaşında olduğuna da inanıyorum" diyor.

Mubarek! 1945 yılında henüz çok partili rejime geçilmediğini bilmiyor musunuz? Tan olayı, Mart 1945'te Sovyet Rusya'nın Boğazlar'da üs istemesi, doğuda Ermeniler için toprak talebetmesi ve 1925'te imzalanan dostluk anlaşmasını feshettiğini bildirmesine rağmen Sovyet yanlısı neşriyatına devam eden Tan gazetesinin üniversiteliler tarafından tahribedilmesi hadisesidir..

O günlerde Türk basını tek bir ses halinde çıkmıştır.. Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman, Nadir Nadi, Necmeddin Sadak, Asım Us, Ziyad Ebüzziya gibi başmuharrirler Sovyetler'i şiddetle tenkid etmişlerdir.. bu arkadaşın 60 yıl evvelki olayı öne sürüp kimi suçlamaya çalıştığını, ve bu yazı ile hangi maksadın peşinde olduğunu, anlamak mümkün değil!.. Anlatsa da öğrensek!..

Geri dön

Yazdır

Yukarı