AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Sartre ve Freud: komik mi, trajik mi?

Dünkü yazımızda Michel Contat'nın, 70 yaşındayken Jean-Paul Sartre ile yaptığı söyleşiden bir pasaj aktarmıştım.

Kısaca özetleyelim: Sartre, üzerinde çokça para taşıma zaafının 'budalaca' olduğunu kabul etmekle birlikte bu budalalığının "kendini güvende hissetme ve insanlardan bağımsız olma" güdüsünden kaynaklandığını söylüyor; sonra, böyle davranmanın, kendisini diğer insanlardan üstün hissetmesini sağladığını belirtip, ardından da üstüne basa basa bu düşüncenin 'yanlış' olduğunu kendisinin de bildiğini belirtmekten geri kalmıyor.

Ne garip değil mi, bu bana, Lars Von Trier'in son üçlemelerinin ilkinde, Dogville'de, büyük bir titizlikle betimlediği 'yazarı' hatırlatıyor. Kimse kendini saklayamaz. Çünkü en nihayet bir lafazan'ın ne denli lafazanlık yaparsa yapsın, yine de zaaflarını saklaması imkânsızdır.

Hatırlanacak olursa, bir başka imkânsızlıktan daha söz etmiş ve aynen şöyle demiştim: "Bir yazarın kişiliğinde saklı ciddi zaafların, kendisini 'lafazan', yazdıklarını ise 'lafazanlık' suretine dönüştürmemesi imkânsızdır!"

Jean-Paul Sartre örneğinden hareketle bilgiçlik vâdisinde işlerin nasıl kotarıldığını göstermek için, izninizle, mezkur söyleşiden bir pasaj daha aktaracağım:

- Öncelikle para kazanmak amacıyla yaptığınız işler oldu mu?

- Oldu. Her türlü şıkta bir tanesini söyleyebilirim, o da John Huston için yazdığım, Freud üstüne senaryodur. Hiç paramın kalmadığını farketmiştim. (…) O sırada Huston'un beni görmek istediğini haber verdiler. Bir sabah geldi ve şöyle dedi: "Size Freud üzerine bir film yapmayı öneriyorum ve yirmibeş milyon veriyorum." Kabul ettim ve yirmibeş milyonu aldım. (s. 64)

Sanat ve düşünce tarihinin bu tür örneklerle dolu olduğunu bilenler, bu tür bir davranışı en nihayet iş-bilir bir yazarın kıvraklığıyla açıklayıp "Aferin kerataya!" bile diyebilirler. Hatta şöyle diyeceklerin çıkması da gayet doğaldır:

- Sartre'ın para karşılığı yazmasında, hele hele Freud üzerine yazdığından ötürü dolgun bir ücret almasında ne mahzur olabilir ki? Bir yazarın işi zaten yazmak değil midir!?

Doğru, bir yazarın işi yazmaktır ve yazdıklarından ötürü para almasında da hiçbir mahzur yoktur. Biz de zaten Sartre için 'lafazan' anlamında sadece 'yazar' sıfatını kullanıyoruz; dolayısıyla itirazımızın meselenin 'yazarlık' ve 'para' tarafıyla bir alâkası yok. Ancak işin içine 'felsefe', 'edebiyat', 'düşünce', 'sanat' filan girince, mesele ister istemez basit bir 'alış-veriş' (!) olmaktan çıkıyor. Düşünce düşünüründen, hatta yazı dahi yazarından, hiç değilse kendisiyle tutarlılık, yani 'haysiyet' bekler.

Bu sözcüğü bilerek kullandığımı ve sorunu, 'şeref' veya 'namus' gibi etkileyici mefhumlar aracılığıyla ahlâk alanına taşımak niyetinde olmadığımı hemen belirtmek isterim.

Haysiyet, eğer bir sözcük uydurmama izin verilirse, tamıtamına 'özgü-lük' demektir. Bir düşünürün veya sanatçının haysiyetinden söz ettiğimizde, aslında, o düşünür veya sanatçının aynı zamanda kendine özgü niteliklerinden, yani sahihliğinden, tavrından, duruşundan, vs. söz etmiş oluruz. "Ben lafazanlık yapmıyorum" diyen biri, "Lafazanlık yapmama izin vermeyecek denli bir haysiyetim var" demek istiyordur; yapıyorsa, lafazanca bir haysiyeti var demektir ki bizim de başından beri müddeamız bundan ibaretti.

Bu teklifin niçin bir başkasına değil de Sartre'a yapıldığını görmek için hikâyenin devamını, yine Sartre'ın kendi anlatımından takip edelim:

- "Esasen bu projede yeterince komik bir şeyler de vardı, çünkü Freud üzerine, bilinçaltının büyük ustası üzerine, benden, bütün hayatını bilinçaltının varolmadığını söyleyerek geçirmiş olan benden yazı yazmam isteniyordu."

Sartre, yine lafazanlık yapmış. Çünkü burada iddia ettiği gibi "yeterince komik bir şeyler" değil, aksine "yeterince trajik bir şeyler" var. Komiklik olarak algıladığı şey, esasen bu teklif için kendisinin seçilmesine neden olan özelliğidir; yani "bütün hayatını bilinçaltının varolmadığını söyleyerek geçirmiş olmak."

O, parasız kalma korkusunu, düşünerek değil, böylesi lafazanlıklar yaparak bastırabiliyordu. Bu nedenledir ki büyükannesinin öğüdüne ömrü boyunca sadık kaldı; yani Sartre, cebinde para bulunduğu için ve bulunduğu sürece camlara top atmış bir adamdır.

Sözün özü, o 'düşünür' filan değil, bilâkis yazardı; yazar-dururdu; yani karşılığını alırsa 'yazar', almazsa 'durur'du.


9 Ekim 2005
Pazar
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED