AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
İyi ki AB sürecine uygun 'Sorun çözen bir Adalet Bakanı'mız var

3 Ekim öncesi biliyorsunuz Ermeni Konferansı meselesi vardı. Yetkisiz bir mahkeme kalktı, bilimsel bir üniversite toplantısı için kendisini polis yerine koydu ve toplantıyı yasaklama kararı aldı.

AB düşmanı odaklar adına, 3 Ekim toplantısı için zaten birçok meseleyle boğuşmakta olan hükümete gol attığını sandı.

O zaman ne oldu? Mahkemenin hukuk dışı bu kararı uygulanabildi mi?

Hayır. Toplantı gerçekleştirildi. Türkiye'ye de birşey olmadı. Farklı görüşlerin ve tartışmanın kimseye bir zarar vermediği anlaşıldı.

Peki çözüm nasıl gerçekleşti?

Bu toplantıyı daha önce engellemiş ve düzenleyenleri, "memleketi arkadan hançerleyen hainler" olarak nitelendirmiş olan Adalet Bakanı'nın bulduğu bir formül sayesinde.

'Toplantının başka bir üniversitede yapılabileceği' fetvasını verince toplantı yapıldı.

Çok önemli bir sorun böylece aşılabildi.

Şimdi 3 Ekim'de AB ile tam üyelik müzakerelerine resmen başlanmasıyla beraber yine biz bize kaldık.

Bakmayın AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'in hemen atlayıp Türkiye'ye gelmesine. Bu biraz da protokol gezisi.

"Tören ve kutlamalar bitti, şimdi Türkiye'nin daha çok çalışması gerekir" demek için geldiği söyleniyor ama, yine de protokol gezisi.

Rehn, Orhan Pamuk'u ziyaret etmeyi de ihmal etmedi. Pamuk hakkında açılan davayla ilgili olarak:

"AB'ye girecek herhangi bir ülkenin, Avrupa'nın en önemli ilkelerinden biri olan fikir ve ifade özgürlüğüne mutlaka saygı duyması gerekir" demeyi de...

Buna rağmen Türkiye'de bazı çarklar dönmeye devam ediyor.

Gazeteci Hrant Dink'in altı ay hapse mahkûm ediliyor. 1 Haziran'da yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) da düşünceyi cezalandırmayı sürdürdüğü somut olarak ortaya çıkıyor.

Dink'in cezalandırılmasına esas alınan suç, eski TCK'nın ünlü 159. maddesinde yer alıyordu. Aynı suç, yeni TCK'nın 301. maddesinde düzenlenmiş. Düşünce açıklamanın suç olarak nitelendirildiği bir made bu. Yasa değiştiriliyor ama anlayış aynı...

Bu düzenleme yüzünden pekçok kişinin ceza tehdidi altında bulunduğu apaçık bir şey.

Meşhur 159'uncu madde, 'Türklüğü, Cumhuriyeti, TBMM'yi, hükümetin manevi şahsiyetini, bakanlıkları, devletin askeri ve emniyet kuvvetlerini veya adliyenin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif' suçunu düzenliyordu.

Bu suçu işleyenlere bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası öngörüyordu.

Yeni TCK'nın 301. maddesi de hemen hemen aynı. Yalnız ceza miktarlarında değişiklik yapılmış. Maddenin son fıkrasında, 159. maddenin en son halinde de bulunan 'eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz' düzenlemesi de korunmuş.

Buna rağmen amaç aynı, yani 'düşünce açıklama özgürlüğüne karşı olmak' olduğu için sonucun değişmesi söz konusu değil.

Özellikle Orhan Pamuk ve Hrant Dink'in davaları yurt dışında ve özellikle AB çevrelerinde yakından izleniyor.

Orhan Pamuk davasında karara daha çok var ama Dink'in davasında mahkeme 6 ay hapise karar verdi ve cezayı erteledi bile.

Yargı, belki de kendini Ermeni konferansında atamadığı gol yerine, bir yenisini atmış sayıyor olmalı.

Bunun üzerine ne oluyor? Yine Adalet Bakanı'mız devreye giriyor.

"Hak arama yolları açık. Bana göre, yargı süreci beklenmeli" diyor. Sanki bir şeyler biliyormuş gibi konuşuyor.

Çiçek, "hak arama yolların açık olduğunu, kararın bir üst mahkeme, ya da Yargıtay tarafından düzeltilmesi imkânının da bulunduğunu" söylüyor.

"Sizce bu maddede bir ifade sorunu olabilir mi? Değiştirilmesi düşünülebilir mi?" şeklindeki bir soruya da şöyle cevap veriyor: "Biz özgürlükleri kısıtlama niyetinde değiliz. Bu yasalar yapılırken AB uzmanları gerekçe tartışmalarına kadar her yönünü incelediler, zaten çoğu AB ülkelerinin yasalarından alındı. 17 Aralık 2004'e öyle gelebildik. Anlık tepkilere göre kanun düzenlemesi yapamayız."

Yani şu: "Bu gibi durumlarda suçlananlar, hatta ceza alanlar, Adalet Bakanı'nın müdahalesine başvurmak durumundadır. Sayın bakan, iyi tarafına da gelirse nasılsa bir formül bulur."

Adalet Bakanı, "Yargıtay bu davayı bozar, telaşlanmayın" demek istiyor. Peki nerede kaldı yargı bağımsızlığı kavramı?

Böyle bir hukuk düzeni olabilir mi? Eğer yargı, çıkartılan yasayı bu şekilde yorumlayabiliyorsa o yasada bir sakatlık var demektir. O yasa, özgürlüklerin genişletilmesi amacıyla çıkartılmamış demektir.

Öyleyse yasayı, siyasi tercihleriyle hareket eden yargıçların bile kendine göre yorumlayamıyacağı bir açıklıkta yeniden düzenlemek gerekmez mi?

Çünkü burada imar mevzuatından değil insan haklarından ve özgürlüklerden sözediyoruz. Bu konuda yargıca bir takdir hakkı payı bırakılabilir mi?

"Biz iyi yasalar yaptık yargı da zamanla bu yasalara" uyum sağlayacak demek sorunu çözmez.

Yargının da değişebilmesi ve kendini reforma tabi tutabilmesi için, amacı açık seçik belirlenmiş, her tarafa çekilemeyen yasalara ihtiyaç var.

Her krize alaturka çözümler üreten bir Adalet Bakanı'na değil…


10 Ekim 2005
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED