AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
R A M A Z A N

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

ZİRVE SÜLEYMANİYE

Süleymaniye'nin dört minaresi de avlunun köşelerine yerleştirildiği için çok farklı görüntü verir. Minarelerin birbirleriyle ve kubbeyle olan orantıları, tam bir deha ürünüdür. Bu orantılama caminin silüetini mükemmelleştirir.

  • MUSTAFA CAMBAZ
    Yedi tepedeki yolculuğumuz, İstanbul Üniversitesi, Beyazıt Camii ve Kulesi ile İstanbul camilerinin en görkemlisi Süleymaniye'yi içine alan üçüncü tepeyle devam ediyor. İstanbul'u İstanbul yapan yedi tepeyi en anlamlı kılan şaheser, hiç kuşkusuz daha önce hiç rastlanmayan bir büyüklük ve mimari tasarıma sahip olan Süleymaniye Külliyesi'dir. 70 dönümlük arazi üzerine kurulan külliyeden günümüze fazla bir şey kalmamış olsa da, Osmanlı Devleti'nin en ihtişamlı günlerini yaşadığı çağın görkemli eseri Süleymaniye Camii, bugün de azametiyle bânisi Kanuni Sultan Süleyman'ın ve Osmanlı'nın gücünü dünyaya ilan ediyor.

    Mimar Sinan'ın kalfalık eseri olarak nitelendirdiği cami, İstanbul silüetinin en önemli ögesidir. Sade yapısı, simetriği, akustiği, granit sütunları, kubbesi ve şadırvanı ile dünyanın gözünü kamaştıran yapı, Koca Sinan'ın yarım kubbeli camileri arasında en başarılı olanıdır. Cami, diğer müştemilatla birlikte meyilli bir araziye yerleştirilmiş ama yine de simetriden ödün verilmemiştir. Haliç tarafından bakıldığında, yapıların yerleştirilmesindeki ustalık hemen göze çarpar. Caminin genel kitlesi piramidal olmakla birlikte; küçük kubbeler, ağırlık kuleleri ve payandalarla çok çekici bir hareket sağlanmıştır.

    GÜCÜN SİMGESİ

    Haliç ve Galata'dan bakıldığında ulu bir dağ gibi göğe yükselen Süleymaniye'nin bulunduğu semte gelindiğinde, bakımsız evler ve gecekondu işyerlerinin bu eseri boğduğunu görmek insanın canını sıkar. Ancak, hiçbir olumsuz görüntü bu estetik ve mimarî şaheseri perdeleyemez. Büyük bir dış avluyla kuşatılmış cami, üç ayrı kapıdan 'gücün simgesi'ni görmeye davet eder herkesi. Boğucu ve kimliksiz sokakları geride bırakıp İstanbul'da başka herhangi bir camide rastlayamayacağınız üç katlı muhteşem bir kapıdan adımınızı attığınızda Süleymaniye yolculuğu başlar. Büyük mermer taşlarla döşeli iç avlunun ortasında üzeri çinko kaplı ve birbirine paralel dört yönlü, sade bir şadırvan karşılar hayranlıkla bakan ziyaretçileri. Caminin, ön kısmında bulunan üstü yassı kemerli kapıdan içeri girildiği anda, son derece geniş ve yüksek kubbe insanı rahatlatan etkisi altına alır.

    İSTANBUL'DA DEPREME EN DAYANIKLI MABET

    İki yarım kubbenin desteklediği ana kubbe ile yanlardaki küçük kubbeler ve kemerlerden oluşan denge sistemi, Ayasofya modelini getirir akıllara. Ama Ayasofya'da hiçbir zaman sağlanamamış olan statik dengenin, Süleymaniye Camii'nin en başarılı özelliklerinden biri olduğunu hatırlatmakta yarar var. Süleymaniye, büyük depremler geçirmesine rağmen hiçbir zaman önemli bir hasara uğramadı. Oysa Ayasofya'nın kubbesinde zaman zaman çökmeler ve büyük çatlamalar oldu. Kubbeye destek de yine Sinan'dan geldi. Bu arada kubbenin üzerindeki açık mavi, sarı ve beyaz süslemelerin, caminin bütün ayrıntılarıyla uyum içinde olduğunu görürsünüz. Somaki ve gül renginde granit sütunlar ve bazı kırmızı çizgiler, süslemelere uyumlu şekilde çeşni katmaktadır. Süslemeleri açısından yalın ve ağırbaşlı olan yapıda, kaliteli taş süsleme, gerek mimarinin kendisinde, gerekse mermer mihrap ve minberde dikkat çeker. Kıble duvarında çini de ölçülü bir biçimde kullanılmıştır.

    Mum isi için özel oda

    Süleymaniye'nin, kubbelerindeki dizayn sayesinde akustiği çok mükemmeldir. Akustiğin doruğa çıktığı yer ise büyük kubbenin altında kalan balkondur. Caminin içinde çıkan her çeşit ses burada toplanır. Sinan, cami içerisinde mükemmel bir hava dolaşım sistemi oluşturarak, aydınlatma için kullanılan 4 bin mumun isini de bir is odasında toplamış. Giriş kapısı üzerinde açılan 4 delikten gelen mum isleri bu yerde toplanır, duvarlara yapışan isler de hat yapımında mürekkep olarak kullanılırmış. Hem de en âlâsından...


    BİR AYET BİR HADİS
    Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.
    (Ankebut Suresi, 64)
    "Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını çoğaltırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık veririz; ama onun ahirette bir nasibi olmaz."
    (Hadis-i Şerif)


  •  
    Prof.Dr.
    VECDİ AKYÜZ
    Çalışma, Uyku Apnesi ve Oruç

    İFTAR SOFRASI
    Tavuk Pane
    KISSADAN HİSSE
    Helal lokma
    İbrâhim bin Edhem Hazretleri helal lokma yemeye çok dikkat eder ve herkese tavsiye buyururlardı. Bir gün kendisine "falanca yerde bir genç var. Gece gündüz ibâdet ediyor, kendinden geçiyor" dediler. Gencin yanına gidip üç gün misâfir kaldı. Dikkat etti, söylediklerinden daha çok şeyler gördü. Kendinin soğuk, hâlsiz, habersiz, gencin ise, böyle uykusuz ve gayretli hâline şaşırıp kaldı. Genci, şeytan aldatmış mıdır, yoksa hâlis ve doğru mudur anlamak istiyordu. Yediğine dikkat etti. Lokması helâldan değildi. "Allahü ekber, bu hâlleri hep şeytandandır" deyip, genci evine dâvet etti. Kendi lokmalarından bir tane yedirince, gencin hâli değişip, o aşkı, o arzusu, o gayreti kalmadı. Genç, İbrâhim'e sorup; "Bana ne yaptın?" deyince; "Lokmaların helâlden değildi. Yemek yerken, şeytan da midene giriyordu. O hâller, şeytandan oluyordu. Helâl yiyince şeytan giremedi. Asıl, doğru hâlin meydana çıktı" dedi.
    10 Ekim 2005
    Pazartesi
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Online İlan

    İMSAKİYE

      Adana
      Ankara
      Bursa
      Diyarbakır
      Erzurum
      İstanbul
      İzmir
      Konya
      Trabzon

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
    Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
    Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED