AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Yazarın görüşleri

Her yıl, çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine yol açan kalp-damar ve kanser gibi hastalıklara ilişkin çalışmalar, ülkemizde de çok yönlü olarak biteviye sürdürülmelidir, kanımca. İşte bu görüşte olmam nedeniyle, riski yok eden, tedavileri ucuzlatan, tedavi sonrasında sağlıklı bir hayat yaşamayı kolaylaştıran, diğer bir deyişle, hastalıktan kurtularak kaliteli bir yaşam sürdürebilme imkanına kavuşan hastaların mutluluğu en önemli hedef olmalıdır. İşte bu doğrultuda, bir kitap etrafında oluşan fikirleri, bu hafta dahil dört haftadır tartışıyoruz. Bilhassa Aziz Karaoğlu'nun görüşlerini yayınladıktan sonra, sözkonusu "Kanser Cinayetleri" kitabının yazarı Yaşar Gören'in görüşlerine de yer vermeliyim, artık. Gönderdiği mailinin bir kısmında şunları dile getiriyor, Yaşar Gören:

"Ben, sürekli basın kartı sahibi bir gazeteciyim. Eşimin kansere yakalanmasıyla birlikte bu hastalık hakkında çok şey öğrendim. Ve benim bildiklerimi kamuoyu da bilsin anlayışıyla her şeyi yazıya döktüm. Ben, tıp kitabı yazmadım. Tıp suçlarını yazdım. Kanser suçlarını yazdım. Kanser Cinayetleri adlı kitabım, tıbbi polisiye sayılabilir. Bu kitap kendi türünün ilk örneğidir. Yazdıklarım tamamen belgelidir. Yorum yoluyla inkarı mümkün değildir. Eleştiri getirenler, çapları yetiyorsa belgeleri çürütsünler de görelim.

Evet, ben bu kitapta açık şekilde söylüyorum: Kanser hastalarını, kanser değil, kanser tedavisi öldürüyor. Kemoterapi öldürüyor, radyoterapi öldürüyor. Kanser hastalarına da yakınlarına da şunu söylüyorum: Bu tedavilerle ömrünüz uzamıyor, tersine kısalıyor. Bu tedavilere hiç başlamayın. Başlamışsanız derhal bırakın. O hastaneden hemen çıkıp evinize dönün. Çünkü geri dönüş mümkün değildir. Kemoterapi ve radyoterapinin öyle yan etkileri var ki, hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmaz. Birkaç yıl yaşasanız bile kısır kalırsınız. Bir daha çocuğunuz olmaz. Kalbiniz, karaciğeriniz, böbrekleriniz, akciğerleriniz, kemik iliğiniz tahrip olur. Kemoterapi ya öldürür. Ya, sakat bırakır.

Bir şey daha: Türk tıbbının yüzakı Dr. İlhami Güneral'le temasım, eşimin onun hastası olması hasebiyledir. Bu bir hasta yakını doktor ilişkisidir. Eşimin kontrolleri altı ayda bire inmiştir. Altı ayda bir, bir laboratuara gideriz, eşim biraz kan verir. Bu kandan CA 15-3 ve alkalen fosfataz seviyelerini ölçerler. İlhami Bey de bize bu seviyelerin ne anlattığını söyler, hepsi bu. İlhami Bey, 1914 doğumlu. 91 yaşında. Keşke, bütün doktorlar İlhami Bey gibi, ettikleri yemine sadık kalsa.

"Öldürücü Tedaviler" başlıklı yazınızdan sonra, "Kanıtlanmış Tedaviler" başlıklı yazınızı da okudum. Önce, mevcut kanser tedavileriyle ilgili eleştirilerimi dikkate aldığınız, köşenize taşıdığınız için, size teşekkür ederim. Ben, kanserle ilgili ne biliyorsam, 3 yıl önce eşim Saime Aysel Gören'e meme kanseri teşhisi konulduktan sonra öğrendim. O süreçte, bir şey daha öğrendim: Günümüz tıbbı, denetim dışı kaldığı için zıvanadan çıkmıştır (...). 5 santim çapındaki bir ur yüzünden eşimin memesini ....... Hastanesi'nde (Büyük bir özel hastane) tamamen kesip aldılar. Oysa; meme kanserli kadınlarda, ur ne kadar büyük olursa olsun, memenin kesilmesi gerekmiyormuş. Meme kesilse de kesilmese de sürvie (teşhisten sonraki yaşam süresi) değişmiyormuş. Biz bu bilgiyi ameliyattan 3 gün sonra öğrendik. Koltuk altı lenf düğümlerini de tamamen kesip almışlar. Ameliyatın bu kısmını bize önceden söylemediler. Emrivaki yaptılar. Ve bir şey daha öğrendik. Lenf düğümlerinin alınmasıyla eşimin kolu sakat kalmış ve aslında lenf düğümlerinin alınması da gerekmiyormuş. Bu bilgilere ulaştığım an duyduğum dehşet hissini ömrüm boyunca unutmayacağım. Eşimin hem memesi, hem koltukaltı lenf düğümleri gitti. Sonsuza kadar ve hiç gerekmediği halde. Yani, hem 5 milyar liramızı aldılar, hem de eşimi bir daha düzelmeyecek şekilde sakat bıraktılar. Bunu yapanları ve bu zulmü bilim adına savunanları lanetliyorum. Huzuru mahşerde iki elim yakalarında olacak.

Yazınızı eleştiren Aziz Karaoğlu adlı şahsa iki çift lafım olacak. Ama önce şunu söyleyeyim: (Tıbbi tercihlerin erkeklikle kadınlıkla ne ilgisi var anlamadım ama…) İlgili şahsın söylediği erkekliği biz yaptık. Ben ve eşim, kemoterapi, radyoterapi ve hormon tedavisini 3 yıl önce hiç başlamadan reddettik. Eşimin kanseri çok ilerlemişti. ....... Hastanesi'nce hazırlanan patoloji raporunda bu kanser, ductual karsinoma olarak tanımlandı ve aşamalandırma tablosundaki yeri T3N1-IIIB şeklinde gösterildi. Yani sondan bir önceki aşamadaydık. İlgili profesör, elini yumruk yaptı ve patoloji raporunu bana, başparmağını aşağıya doğru sallayarak Arena usulü özetledi. Biz, tedaviyi reddettikten sonra yakın çevremizden başlayarak çok büyük bir baskı altında kaldık. Başta akrabalarımız olmak üzere çoğu kişi, eşimin intihar etmekte olduğunu ileri sürdü. Bazıları, benim onu öldürmeye çalıştığım dedikodusunu yaydı. Ama biz kararlıydık, direndik. Ben şöyle düşündüm: Bu işin ameliyat bölümünde bu kadar yalan varsa diğer safhaları da yalan doludur. Klasik tedaviye sırtımızı döndük ve seçtiğimiz yolda ilerlemeye başladık. Verem tedavisini reddederseniz, ölürsünüz. Kuduz tedavisini reddederseniz ölürsünüz. Çünkü bu tedaviler sebebe dayalı gerçek tedavilerdir. Eşim, kanser tedavisini reddettikten 3 yıl sonra hala hayatta olduğuna göre (birlikte spor salonuna gidiyoruz, eşim gün aşırı 8 kilometre koşuyor) kemoterapi, radyoterapi ve hormon tedavisi aslında tedavi falan değildir. Tamamen palavradır. Elbette biz, sadece klasik tedaviyi reddetmekle kalmadık. Doktor İlhami Güneral'in alternatif tedavisini uyguladık. Bir ilaç (C1) İngiltere'den geldi. Bir ilaç (ProlysinC) Amerika'dan geldi. Bir ilaç (Beres Plus) Macaristan'dan geldi. DMSO'yu İlhami bey bizzat kendisi yapıyor ve bize gönderiyordu. A, C ve E vitaminleriyle Echinacea eczanelerimizde zaten satılıyordu. Tam bir yıl boyunca 250 Watt'lık enfraruj lambasıyla eşime evde kızıl ötesi ışın verdim. Evet, eşim bugün sapasağlam hayattaysa bunu kemoterapi, radyoterapi ve hormon tedavisini başlamadan reddedip alternatif tedaviyi kabul etmesine borçludur."

Yazarın kemoterapi ve radyoterapi hakkındaki detay görüşlerine daha sonra bu konularda yazacağım yazılarda yer vermek istiyorum. Konuyla ilgilenen tüm okuyucularıma teşekkür ediyorum.



7 Eylül 2005
Çarşamba
 
TAHSİN SINAV


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED