|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Demek ki 25 yıl geçmiş... Benim için, "cigarasını nargile ateşiyle harlandıran adamlar"dı; uzaktan bakardım onlara. Bir köşede Necat Çavuş, İhsan Deniz, Kamil Doruk edebiyat konuşurlardı. Metin Celal'i, Adnan Özer'i görürdüm arada sırada. Zamanla göz aşinalığı tanışıklığa, tanışıklık arkadaşlığa dönüştü. Hep, "beraber birşeyler yapmayı" konuşurduk. Bir şey yapamadık ama. Daha doğrusu, her daim cevval ve sorumluluk sahibi Necat Çavuş'a ayak uyduramadık. Daha çok ben ayak uyduramadım, itiraf ediyorum. İlk kitabımı Necat basmıştı. İhtimal ki boğazından ve cep harçlığından kesti. Kaç yıl geçti, karşıma alıp da şöyle adam gibi bir teşekkür edemedim. Bir Ebubekir Eroğlu keşfi olan Hüseyin Atlansoy'u ve Kamil Doruk'u da ilk Necat lanse etmişti "Bürde Yayınları"yla. İhsan Deniz daha kıdemliydi, o ikinci kitabıyla ("Yalnız Sana Söylenen"le) katılmıştı aramıza. Şimdi elimin altında İhsan Deniz'in toplu şiirleri "Buz ve Fire" (Hece Yayınları), bunları düşünüyorum. İhsan'la tanışıklığımız 80'li yılların ilk yarısına rastlıyor. Elbette Çorlulu Ali Paşa Medresesi'nde görüşürdük. Birkaç kez de Küçükyalı'daki evine konuk olmuştum. İçe kapalı ve öfkeliydi. O öfkeyi hep taşıdı. Neler konuşurduk? Galiba edebiyat ve şiir. Buydu hayatımız. İhsan Deniz, 1980'de başlamış şiir yayınlamaya. Artık ikibinli yılları idrak ediyoruz. Tastamam 25 yıl geçmiş. "Yönelişler" dergisi önemli bir imkandı o yıllarda; tıpkı "Mavera" gibi, "Aylık Dergi" gibi, "Edebiyat" gibi... İhsan Deniz, Yönelişler'in en bilinen, en velud şairlerinden biriydi. Çoğunluğu "Mağara Külleri"nde toplanan şiirlerini anmalıyım hemen. Şiirle ilişkim sadece okur-yazar tecessüsüyle sınırlı olduğu için elbette bir değerlendirme yapmayacağım. Kaldı ki şiirin, has şiirin kurgulanarak elde edilmesi zor bir dili (özel ve bahşedilmiş bir dili) gereksindiğini az çok fehmedebiliyorum. Hem, benim gibi edebiyattan sürülmüş bir gazete muharririnin şiir dikkati ne kadar belirleyici olabilir ki! Şu kadarını söyleyebilirim; İhsan Deniz, tıpkı Atlansoy gibi, Konuk gibi, Çavuş gibi, Turaç gibi, Ocaktan gibi, Taşçıoğlu gibi, bizim kuşağın, talihsiz 80 kuşağının "yırtmış" şairlerinden biridir. Başlangıçta sesi ve nidası olan şiirler yazıyordu; tipik 80 kuşağı şiiriyle benzerliği de buydu, ama farklı olarak (bu konuda müddeiyim) derinliği olan bir şiir... Bence şiirinde radikal bir kırılmaya (kopuş değil) işaret eden "Hurûfî Melâl"den sonra İhsan Deniz yıllardır izini sürdüğü şiiri, daha doğrusu "şiir dilini" yakaladı. Toplu Şiirler'in son cüzünü oluşturan "Bozgun Siperi" bu açıdan çok önemlidir. Karşımızda şimdi, "evlerin ten değiştirmesinden gizli bir sevinç duyan" ve dikkatini derinleştirmiş bir şair var. Bu şair, "hayatın giderek zayıf bir geometri problemine haline geldiğini" görüyor ve bizi odaların, sofaların, kapıların, pencerelerin, perdelerin, tutkumuzun soğurmasıyla yön değiştirebilen bütün bir eşyanın "meczup tanığı" olmaya çağırıyor. Hamiş: Hece Yayınları'nın düzenlediği "25. Yıl toplantısında" bulunmayı çok isterdim. Tabii bunu Ankara'daki dostların da istemesi gerekiyor... Dışarıda tutulmaya alışık olduğum ve sürgünlüğü kanıksadığım için bunu sorun yapmıyorum artık. İnşaallah 50. yıla...
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |