|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
İbrahim Tatlıses Star'daki programında 4 yıl kokain kullandığını ancak 16 yıl önce bıraktığını açıkladı. Ünlü bir isme, canlı yayında milyonlar önünde, durup dururken böyle bir itirafta bulunma dürtüsü veren beyin salgısı nasıl oluşur acaba? Hiç düşündünüz mü? Dün burada "Şöhret yapma adamı" Can Tanrıyar'ın bir sözüne temas etmiştim. Tanrıyar "Şöhret üç aydır, eğer üç ayda üzerine bir şey koymazsanız, kaybolur gidersiniz" diyordu... İşte kaybolma korkusu, yalan dünyanın şöhretlerinde dayanılmaz ağırlığı olan bir duygudur. Gündemden düşme korkusu kâbus gibidir, geceleri karabasanlar basar onları. Ne yapsak, ne etsek diye düşünürler. Reklamın iyisi kötüsü yoktur. Gündemde ol da, nasıl olursan ol profesyonelliğindedir çoğu. Bu yüzden suratlarını buruşturarak, sanki büyük ızdırap içinde yaşıyormuş gibi ekranda itiraflarda bulunur kimileri. Yayın bitince "Oh oh çok iyi konuştum, bu olay beni bir ay götürür gündemin tepesinde" diye avuç oğuşturur bazıları... Kimi yumuşak bir adam olarak ün salmıştır piyasada. Ne yapsam diye düşünürken, bir gazeteci arar onu. "Yahu Kırkpınar ağalığına soyunsana" der... Vay anam vaydır bu proje. "Ben neden Kırkpınar ağası olmayayım" diye çıkarsın piyasaya... Olacağın falan da yoktur hani. Olmak istesen de zaten oldurmazlar. Yani ihaleye girip para harcamana gerek bile kalmaz. Ancak gazetelerin birinci sayfasında logo üstüne zıplarsın aniden. Kanal kanal gezer, Edirne milletvekilleri ile birbirine girersin. Adın kafalara kazınır. Okan Bayülgen bile Zaga'sında "Ne yani, tamam Fatih Ürek yumuşak ama neden Kırkpınar ağası olmasın, o er kişi değil mi" deyiverir. Ağa yapmazlar nasıl olsa diye belki B planı bile hazırlarsın. Kıspeti giyip, yağlanıp meydana çıkmayı, olayı büyütmeyi bile düşünürsün. Bunların hepsi 3 aylık kalkınma plan ve projeleridir. Mesela adın Gülben Ergen olur "Tırnaklarında ve dudaklarında oje ile kuliste dua edip sahneye çıkılmaz" dersin. Sanki sana soran olmuştur. Hadi bakalım, televizyonlarda sözlerin dönmeye başlar. Hemen diğer gündemde kalma meraklıları olaya dalar. Karşı çıkıp atıp tutarlar... Polemik, polemik... Bizde oturur seyrederiz. Sonra bir gün "Tırnağında ve dudağında oje ile kuliste dua edip sahneye çıkılmaz" diyen hanfendinin bir görüntüsü gelir ekrana. Kameraya muhteşem bir poz vermiştir. Tırnak ve dudaklarında oje ile dua ediyordur o anda, sahneye çıkmadan önce. Tam bir ilkesizlik.. Ama ne önemi var? İlkesizlik de bir reklam aracı değil midir?. Ben reklam uğruna, yalnızlığa ve fakirliğe terkettikleri babaları ile barışma programları düzenleyip, canlı yayından sonra tekrar aynı moda giren dev sanatçılar gördüm televizyon dünyasında. Program öncesi yapımcılara teklif götürüp, beni yıllardır konuşmadığım babamla karşı karşıya getir teklifini sunanlar... Yani reklam projesi sahibi sanatçılar. Babasını bile bu uğurda oynatanlar... Sonrasında yalnız dünyasına postalayanlar. Gündemde ve ekranda kalma uğruna akla gelmeyecek projeler vardır onlarda... Onun için yazının başındaki Oxfordlu Tatlıses olayını sakın yadırgamayın. Hepsi okumuş çocuk ne de olsa...
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |