AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Eğitim sorun/l/u

Bir ülkenin geleceğini okuyabilmenin, kestirebilmenin en temel yollarından biri, kanımca, o ülkenin eğitim sistemine ve eğitim politikalarına bakmaktan geçer. Bir ülkede hâkim olan, uygulanan eğitim sistemi, o ülkenin hem elitlerinin ve aydınlarının, hem de toplumunun ve bireylerinin dünyaya, kendi ülkelerine; tarihe, kültüre, düşünceye, sanata ve hatta hayata nasıl baktıklarını yansıtır ve ele verir.

Aslında dünyada, eğitim sorunu, pekçok açıdan en yoğun olarak tartışılan sorunlardan biridir. Özellikle Batılı aydınların ve düşünürlerin kafasını ve gündemlerini meşgul eden en yakıcı sorunlardan biri, "kim, kimi, hangi hakla eğitebiliyor?" sorusudur.

O yüzden Batı'da tek bir merkezden belirlenen ve yönlendirilen eğitim anlayışı artık terkedilmiştir. Bir ülkenin eğitim sistemi, merkezdeki üç beş kişinin aldıkları kararlarla yönlendirilemeyecek, şekillendirilemeyecek kadar hassas bir mesele olarak kabul edilmektedir artık.

Bu nedenle, siyasî, ekonomik, toplumsal ve kültürel karar mekanizmalarında olduğu gibi, eğitimle ilgili karar mekanizmalarında da, ağırlık, yerel (lokal) duyarlıklara, bağlamlara, önceliklere, kimliklere ve seçimlere verilmeye başlanmıştır. Hatta bazı Batı ülkelerinde daha da ileri gidilerek, eğitim sorunu, öncelikli olarak ailelerin halletmeleri, karar vermeleri gereken bir sorun olarak algılanmakta ve eğitime ilişkin plan ve programlar bu doğrultuda yeniden gözden geçirilmektedir. Örneğin bir aile veya bir kesim, çocuklarını devletin okullarına göndermek yerine kendileri, kendi kurdukları kurumlarda veya okullarda eğitmek istiyorsa, bu konuda devlet, tüm kolaylığı sağlamakta ve gerekli tüm yardımı yapmakta ve bunda bir sakınca filan görmemektedir. (Aman, bu satırları bizimkiler okumasın! N'olur n'olmaz! İlkelliklerini hatırlamaya kalkışabiliriler!)

Bu noktada, devletin yaptığı tek şey, eğitimin kalitesini, verimliliğini ve yaratıcılığını denetlemekten ibarettir. O yüzden bazı Batı ülkelerinde bu tür "noktasal" ve tümüyle "bağımsız" eğitim kurumları son derece yaygındır ve her geçen gün de yaygınlaşmaktadır.

Burada Batı'yı yüceltiyor filan değilim. Burada anlatmaya çalıştığım şeyler, aslında tüm toplumlarda asgarî düzeyde olmazsa olmaz şeylerdir. Ama dünyada bu asgarî gereklerin bile yerine getirildiği ülke sayısı maalesef çok azdır.

Kaldı ki, benim burada tasvir ettiğim sistem, Batıdaki aydınlar ve düşünürler tarafından bile yoğun bir şekilde eleştirilmekte ve tartışılmaktadır. Örneğin son on-onbeş yılda Batı ülkelerindeki aydınların dikkate değer bir bölüğü, Batı'daki eğitim sisteminin esas itibariyle seküler dünya tasvvuruna dayanmasını şiddetle eleştiriyor.

Üstelik, seküler eğitim sistemleri, dînî eğitim kurumlarına kesinlikle müdahale etmemesine rağmen ciddi eleştirilere konu oluyor.

Örneğin bugün Batı'da, seküler eğitim anlayışının, bencil, sadece kendi çıkarını düşünen; parayı, kariyeri, seksi, statüyü kutsayan; izafiliği ve dolayısıyla nihilizmi mutlaklaştıran; özgüveni, dayanışma, yardımlaşma, fedakarlık ruhu zayıflayan bireyler yetiştirdiği; ve hayatta anlamsızlık ürettiği, başta çocuklar olmak üzere her tür şiddetin kolaylıkla hâkim olabildiği bir ortam yarattığı; kırılgan kimlikler icat ettiği; anlık doyumları, hazları, kaçışları meşrulaştırdığı çok ciddi şekillerde eleştirilmektedir.

Batıda, özelde "kimin, kimi, hangi hakla eğitebildiği?" sorusu ve genelde ise seküler eğitim sistemi, yoğun bir şekilde tartışılmasına rağmen, Türkiye'de kendilerini Batılı ve Batıcı olarak takdim eden ama zihinleri aslâ Batılı kavramlarla ve kalıplarla işlemeyen elitler, bu ülkede, neden ve hangi mantıkla, tek tip adam yetiştirme anlayışına dayalı, tarih ve zaman dışında kalmış, totaliter, zorba, baskıcı, ilkel bir eğitim anlayışını topluma dayatmaya kalkışabiliyorlar? Ve sonra da bu sığ, köleleştirici; çocuklarımızın, gençlerin kişiliklerini, yaratıcılıklarını, hayal dünyalarını sakatlayıcı eğitim anlayışını "çağdaş uygarlıklar düzeyi"ne ulaştıracak bir eğitim anlayışı diye yutturmaya nasıl olup da kalkışma cesareti gösterebiliyorlar, anlamak gerçekten zor?

Batıda eğitimin tüm yönleriyle eleştiriliyor ve tartışılıyor olmasının temel nedeni, Batılıların kendilerine olan özgüvenleridir. Kendi insanını, toplumunu düşman bellememeleri; kendi toplumunun kültürünü, anlam haritalarını, kendi toplumunu ayakta tutan temel dinamikleri, değerleri (bizim yaptığımız gibi) dinamitlemeye kalkışacak patolojik (hastalıklı) bir haleti ruhiyeye sahip olmaMalarıdır.

Bu ülkenin dünyaya yeniden onurlu ve önemli şeyler verebilmesinin iki yolu var: Birincisi, bu toplumun çocuklarına, güçlü bir özgüven duygusu verebilecek bir tarih, kültür ve medeniyet şuuru kazandırmak; dolayısıyla bu toplumun dün, tarih yapmasını ve tarih yazmasını mümkün kılan güçlü anlam haritaları, dinamikler ve yol haritaları sunmaya devam eden Müslümanlık'la, İslâm kültürü, sanatı, düşüncesi ve medeniyeti ile yeniden yaratıcı ve dinamik ilişkiler kurmanın yollarını araştırmaktır. İkincisi de, bu toplumun tarihe yeniden özne olarak müdahale edebilmesi için, kendi dinamiklerimizle donandıktan ve kuşandıktan sonra, dünyada ve dünyaya hâkim olan diğer kültürlerle sinerji yaratacak yaratıcı ilişkiler kurmanın yollarını araştırmak, imkânlarını oluşturmaktır: Mevlânâ'nın pergel metaforundan sözediyorum.

Aksi takdirde, işe, kendi dinamiklerinizi dinamitleyerek, Kur'ân eğitimini yasaklayarak ve savsaklayarak, kendi kültür, medeniyet temellerinizi tarumar ederek başlarsanız, bu ülkenin çocuklarının özgüvenlerini yok eder, geleceğini karartırsınız. Ondan sonra da, bu ülkenin çocuklarının başka kültürlerle yaratıcı ilişkiler kurabilmeleri aslâ mümkün olmaz. Kendi'si ol(a)mayan bir toplumun, başkası olabilmesi, başkaları ile yaratıcı ilişkiler kurabilmesi, ne görülmüş bir şeydir, ne de mümkündür. Önce kendi'niz olacaksınız; esaslı, köklü, dayanıklı ve asil bir özgüvenle yola koyulacaksınız ki, ondan sonra başka sulara emin adımlarla açılabilmeniz, o başka sularda boğulmadan yüzebilmeniz ve yepyeni sinerjiler yaratabilmeniz imkan dahiline girebilsin.

Not: Akhisar ve Eskişehir Festivalleri ile ilgili gözlemlerimi pazartesi ve çarşamba günleri yazacağımı hatırlatmak isterim.


8 Haziran 2005
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED