|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Metin Kaplan'ın (ya da medyanın tercih ettiği ad ile "Karases Metin Kaplan"ın) ömür boyu hapis cezasına çarptırılması medyanın ilgisini Türkçe'nin doğru kullanılması açısından çekti. Bu konuya temas edenler haklıydılar şüphesiz; Kaplan'a biçilen ceza başta ülkenin en büyük gazetesi ve TRT'si tarafından "ölünceye kadar müebbet hapis cezası" olarak duyurulmadı mı? (Konuyu köşelerine taşıyanlardan Hakkı Devrim'in (Radikal) "Yazanlar arasında ilamı kaleme alanlar da yoktur inşallah!" yolundaki temennisine biz de katılıyoruz! (Hadi madem söz açıldı, Devrim'in eş anlamlı sözcüklerin yana yana dizilmesine örnek olarak Engin Ardıç'tan naklettiği "Ay mehtabında büyük Babıâli kapısından tek atlı süvari mürur edip geçiyordu" tekerlemesini de hatırlatalım...) Ancak bana göre Metin Kaplan hakkındaki kararın işin bu "dil hatası" yanını aşan önemli bir yönü daha var. Mahkemeden çıkan karar metnini okumadım; ancak, gazetelerde yer alan haberlere göre içinde Şeyh Sait İsyanı'ndan Sivas'ta yaşanan toplu kıyıma kadar bir çok olayın hatırlatıldığı 35 sayfalık kararın TCK'nın 146/1. maddesi esas alınarak alınmış olması benim bu konuda da "şüpheci" davranmama neden oldu doğrusu... Biliyorsunuz Kaplan, "ölünceye kadar müebbet hapis cezası"na "Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek" gerekçesiyle mahkûm edildi. Metin Kaplan'ı ve babası Cemalettin Kaplan'ı herkes kadar ben de tanıyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir memuru olan baba Kaplan, Almanya'da giderek açılmış ve işi kendisini "halife" ilan etmeye kadar vardırmıştı. Baba ölünce, "halifelik" de oğul Kaplan'a geçmişti. Kaplan'ların önümde duran Uluslararası İlişkiler Dergisi'nin kendisinden "Türkiye'de Terör Örgütleri/ Sağ Eğilimli Terör Örgütleri" başlığı (çok tartışılır bir başlık ama neyse..) altında "Hilafet Devleti (İCB-AFİD) Örgütü" olarak söz ettiği örgütü, Almanya'da ve Türkiye'de çok sınırlı sayıda (dergiye göre sırasıyla 1300 ve 200-300 civarında) taraftara sahipti. Bu insanlar göçmen olarak bulundukları ülkenin tanıdığı hak ve hukuktan faydalanarak toplantılar düzenliyorlar, hatta bu toplantılarında (hatırlıyorsunuzdur) ellerinde tahtadan tüfek-tabanca-kılıçlarla "halife"nin önünden resmi geçit bile yapıyorlardı... Bana göre bu insanlar Türkiye'den (hem da Türkiye'nin en geri kalmış yörelerinden) doğrudan Almanya'ya gidip, çalışıp para kazandıkları bu ülkenin hiçbir değerine yakınlık duyamadığı için ülkelerinde olduğundan belki on kat daha fazla "muhafazakarlaşarak" çılgınlığın sınırlarında dolaşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıydı... Ayakları Batı'ya doğru ilerledikçe zihniyetlerinden kıyafetlerine, saç ve sakallarına kadar, "halifelerinden" öğrendikleri kadarıyla Doğu'yu özler olmuşlardı... Ancak bu örgüt içinde - Frankfurter Allgemeine Zeitung'da birkaç yıl önce yayımlanan bir yazıda da söylendiği gibi- giderek "kanlı" hesaplaşmalar da başlamıştı. Nitekim Almanya'daki Anayasa Koruma Örgütü'nün sıkı gözetemi altına giren örgüt, "Köln Halifesi" olarak adlandırılmaya başlanan Metin Kaplan'ın bir "rakibini"nin öldürülmesi için "fetva" verdiği suçlamasıyla Düsseldorf Yüksek Eyalet mahkemesi'nce suçlu bulunanak dört yıl hapis cezası alınca epeyce sarsılmıştı... Bu bilgileri hatırlatıyorum, çünkü (gerek de yok ama!) birazdan Metin Kaplan'ın Türkiye'de çarptırıldığı cezayı gözden geçirirken söyleyeceklerimin yanlış anlaşılmasını istemem doğrusu... Herkesin bildiği gibi Metin Kaplan da artık hayatta olmayan babası gibi, Türkiye söz konusu olduğunda en ağır sözleri "Kemalizm" hakkında sarfeden birisi. "Kemalizm" tabii ki eleştirilebilir; ama Kaplan'ların bu çerçevediki eleştirileri de çok çirkindi. Ellerinde tahtadan yapılmış tüfek ve kılıçlarla resmi geçit yapan bir örgütün eleştirisi ne düzeyde olabilirse o kadar... Metin Kaplan, "Kemalizm" hakkındaki düşüncelerini mahkeme heyeti önünde de tekrarladı zaten. "Kemalist rejimi reddediyorum" diyordu açıkça. Ayrıca Kaplan, mahkeme heyeti önünde "Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki Kuran anayasa, şeriat kanun, İslam devlet olsun" demeyi de sürdürdü. Mahkeme heyeti -muhakkak ki, öyle olması gerekiyor- Kaplan'ı "Kemalizm"i eleştirdiği ya da "Kuran anayasa olsun" dediği için söz konusu cezaya çarptırmadı. Mahkeme heyeti "anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek"ten söz ediyordu. Peki o zaman soralım: Metin Kaplan bu suçu işledi mi? Metin Kaplan, son savunmasında da, "terörist, anarşist değiliz, ben sadece 'tebliğ' görevimi yerine getiriyorum" diyordu. Ancak (karar metnini okumadığımı bir kez daha hatırlatayım) medyada yer alan haberlere bakılacak olursa, Kaplan'ı yakan asıl iddialar, Anıtkabir ve Fatih Camii'ni hedef aldığı söylenen saldırı planları oldu. Anıtkabir'e yönelik saldırı hakkında söylenenleri hatırlıyorsunuzdur: 10 Kasım 1998'deki anma törenleri sırasında Bursa'dan kiralanacak bir uçağa yüklenen dinamitlerle Anıtkabir'e intihar saldırısı düzenlenecekti... Metin Kaplan ve avukatı bu suçlamalara itiraz ediyorlar ve de özellikle Almanya Federal Baş Mahkemesi'nden çıktığını söyledikleri "Kaplan terör örgütü kurmadı" şeklindeki kararın getirilmesini istiyorlardı. Biliyorsunuz; "anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek" suçu Türkiye'de kendisine fazlaca atıfta bulunulan bir suç. Bugüne kadar bu suç kimlerin sırtına yüklenmedi ki.. Yetmişli yılların başından beri karşılaştığımız mahkûmiyetleri hatırlayın. Yakın tarihte bu suçu esas almak konusunda o derece ileriye gidilmişti ki, Sivas'taki o utanç verici olayların sanıkları bile -sanki oteli ateşe vererek havasızlıktan ölümlerine neden oldukları "Devlet"miş gibi!- yine "rejim"i değiştirmek suçundan yargılanmış ve mahkum edilmişlerdi... Sonuç olarak, Metin Kaplan'ın "anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek" suçundan ömür boyu hapis cezasına mahkûm eden karar beni (eğer şu Anıtkabir'e ve diğer bazı alanlara saldırı iddiaları açık seçik olarak kanıtlanmamış ise) ikna etmedi. Kaplan'ın "sulh"u seven yapıda bir insan olmadığı ellerindeki (tahtadan da olsa) tüfek ve kılıçlardan belli... Kaplan'ın "ayrımcılık" konusunda sınır tanımadığı da epeyce ortada... Ama "anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye tebebüs etmesi", mahkeme heyeti kusura bakmasın ama bu gerekçe bana çok inandırıcı gelmedi...
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |