|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Yenişafak'ta geçen gün Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün Güneydoğu ile ilgili bazı açıklamalarını içeren bir haber yayınlandı. Genelkurmay Başkanı, Doğu ve Güneydoğu'daki sorunun (Çatışmalara neden olan Kürt sorunundan sözettiği muhakkak) çözümü için ekonomik tedbirlerin devreye girmesi gerektiğini söyledi. Belki hatırlayanlarınız olabilir, bir süre önce bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerin büyükelçileri Başbakan Erdoğan'la biraraya geldikleri yemekte, Güneydoğu meselesi (aslı Kürt sorunu) ile ilgili konulardaki endişelerini ve hatta eleştirilerini dile getirmişler ve bu meselelerden bazıları medyaya da yansımıştı. Aradan birkaç hafta geçmiş ama, büyükelçilerin Güneydoğu'da yoğunlaşan çatışmalar hakkında hükümete yönelttikleri eleşti içeren uyarılar hakkında iktidar kanadından herhangi bir tepki gelmemişti. Gerçi Başbakan Erdoğan, konunun sadece asayiş yönü ile ilgili bir iki açıklama yaparak, operasyonların sürdürüleceğini, çünkü meselenin sadece bir terör olayı olduğunu söylemekle yetinmişti ama, yine de işin esasına yönelik bir açıklama olmamıştı. Hükümet işbaşına geldiğinden bu yana aynı tabloyu sergiliyor. Kürt meselesini asayiş meselesi olarak değerlendirip askerlere havale ettiğini ihsas ettiriyor. Hatta bunu yeri geldiğinde açıkça beyan etmekten de kaçınmıyor. Oysa AB ülkeleri büyükelçilerinin de belirttiği gibi, hükümetten Güneydoğu'ya ayrı bir önem gösterdiğini ifade edecek bazı hareketler, jestler yapması beklenmekteydi. Bu aynı zamanda bölgede de gerginleşen havayı yumuşatan, hükümetin bölge meselelerine eğilme konusundaki kararlılığını gösteren bir işaret olacaktı. Üstelik de bölgenin ekonomik, alt yapıya ilişkin ve sosyal meseleleri artık ertelenemeyecek kadar ciddi hale gelmişken hükümetin hareketsizliği çeşitli soru işaretlerine neden olmuştu. İşte böyle bir ortamda, Genelkurmay Başkanı'nın meselenin polisiye yanının ötesinde ciddi ekonomik nedenleri oluğunu söylemesiyle bu soru işaretlerinin AKP içinde de tartışma konusu olması gerektiği ortaya çıkmış bulunuyor. Bu beklentilerin ötesinde, Başbakan'ın Diyarbakır'a yapmayı düşündüğü ziyareti üç defa ertelediği de biliniyor. Bu durum AB büyükelçilerinin de gözünden kaçmamış olacak ki onlar da Erdoğan'ın biran önce Güneydoğu'yu ziyaret etmesinin yararlı olacağı yolunda görüş beyan ediyorlar. "Onlara ne?" denilebilir ama, demek ki Başbakan'ın bu meseleye ilişkin çekimserliği ve çekingenliği dikkati çekecek boyutlara ulaşmış olmalı. Tam da bu günlerde eski Savuma Bakanı Zeki Yavuztürk, Radikal'den Neşe Düzel'in sorularını cevaplandırırken, sivil-asker ilişkileri açısından çok önemli meselelere değiniyordu. Yavuztürk mesela, demokrasilerdeki en önemli konu olan vergilerin harcanmasına ilişkin olarak, sivillerin aslında hiçbir yetkilerinin olmadığını açık yüreklilikle ifade ediyordu. Yavuztürk, Türkiye'deki sistemde, Meclis'te ve bakanlıklarda acemilik sorunu olduğunu dile getirirken şunları söylüyordu: "Bakanlıklar devamlı acemilerin elinde kalıyor. Oysa bir bakanın bakanlığını idare edebilmesi için yerinde uzun kalması gerekir. Kalamadıkları için bizde bürokrasi etkindir zaten. Bürokratlar bu sistemden hoşlanır. Bakana, 'Benim yetiştirdiğim bakan' der ve ona birkaç ay sonra nasıl olsa gidecek diye bakar." Neşe Düzel eski bakana, "Halkın vergilerinin nasıl harcandığını siyasiler bilmiyor mu?" diye soruyor. Cevap çok ilginç: "Zor bilirler. Ama görevinde uzun kalan bürokrasi bilir. Savunma Bakanı olarak imza yetkiniz vardır, ama hangi paranın hangi maksatla nereye gittiğini bilemezsiniz. Bu harcama niye bu kadar, diye sorduğunuzda, gerekçeyi getirirler. Sizin o gerekçeyi anlayabilmeniz için askerlerle beraber çalışacak sivil uzman kadronuzun olması gerekir. Oysa bakanın kendi atadığı böyle bir kadrosu yok. Uzmanların hepsi asker. Şimdi güvenlikten sorumlu olan kuruluş 'Benim ihtiyacım budur' diyor. Ben bakan olarak tek başıma 'Senin istediğin niye bu kadar fazla' diyemem ki. Bilmiyorum ki. Bilmediğim bir şeyi nasıl söylerim?" Neşe Düzel meseleyi deşmeye devam ediyor: "Meclis'te Savunma Bakanlığı bütçesi tartışılırken bakan olarak kalkıp bilmediğiniz bir şeyi nasıl savunursunuz peki?" "Rakamları savunuyoruz. Artık güveniyorsunuz. Sonra bu, bir noktada güvenlik meselesidir; fazla detaylı bilmek belki de gerekmez. Ama gelişmiş ülkelerde, askerler askerlik sanatıyla, eratın, subayın yetiştirilmesiyle, silah sistemlerinin, ileri teknolojilerin kullanılmasıyla ilgilidir. Harcamalar, silahların seçimi, üretilmesi, satın alınması ise sivillerin işidir. Aralarında asker uzmanlar da vardır, ama buna askerlik konusunda uzmanlaşmış siviller karar verir. Bizde ise bu kişilerin tümü askerdir. Bakan yalnız başına bir sivildir." Bu sözler, işlerin nasıl askerlere havale edildiğinin somut örneğini oluşturuyor. Burada, AKP hükümetinin tutumu açısından anlaşılamayan nokta şu: Kürt meselesi gibi, (General Özkök'ün de belirttiği gibi) içinde ekonomik, sosyal ve siyasal alanlar bulunan hayati bir mesele hangi saikle askerlere bırakılmış olabilir? Yavuztürk'ün anlattıkları AKP için de geçerli olabilir mi? Sonra Kürt meselesi sadece polisiye bir mesele değilse, niçin ekonomik önlemlerden hükümet değil de Genelkurmay Başkanı söz ediyor?
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |