T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 AĞUSTOS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Özlem ALBAYRAK

Enseler kararıyor

Bina tepelerine yıkılmadan önce kimyasal silahlarla bayıltılarak en ufak bir kurtulma ihtimali bırakılmayan altmışa yakın insanın öldüğü Kana katliamından sonra, Lübnan'daki ölümlerin 750'ye vurmasından sonra, müttefik Arap ülkelerinin bile canına tak edip 'durun yahu' demesinden sonra, antisemitist bir görünüm verme kaygısından dolayı susmayı tercih eden serinkanlı Avrupa ülkelerinin bile yavaş yavaş homurdanmaya başlamasından sonra, savaşın ABD tarafından sözcüsü Condoleezza Rice, "Ateşkes zamanı geldi" buyurmuş.

Lübnan Başbakanı Sinyora'nın "Acil ve önkoşulsuz ateşkes sağlanmadan kimseyle konuşamam" diyerek kendisini istemediklerini belirten sözleri üzerine Beyrut'a gidemeyen Rice, Kudüs'ten Olmert'in yanından konuşmaya devam etmiş:

"Ancak bu, acil ateşkes şeklinde algılanmamalıdır. Ateşkes Lübnan'da savaş öncesi duruma dönüş anlamına gelmemeli." Ve, Bush'un telaffuz ettiği "sürdürülebilir ateşkes" önerisini tekrarlamış.

Aynen, "Irak'a demokrasi götürmek", "Afganistan'ı özgürleştirmek" gibi dünya kamuoyunda bir anlam burkulması, zihin sapmasına sebebiyet veren bu cilalı "sürdürülebilir ateşkes, sürdürülebilir barış" kavramları da, Lübnan'ın yıkımına uluslararası diplomasi terminolojisinde biçilmiş yeni bir sembol elbette. Savaşın, duygusal-olumlu terimlerin telaffuzu yoluyla kamuoyu nazarındaki etkisini azaltmak şeklinde gayet teknik bir akıl kaydırma yöntemiyle oluşturulmuş "haklı çıkarma retoriği"nin bir parçası.

Ama bütün bundan öte, "yeni bir Ortadoğu" isteğini uluorta dillendiren, -kimbilir Talabani ya da Karzai gibi- Lübnan'ın ileriye bakan bir devlet başkanına ihtiyacı olduğunu söyleyen, acil ateşkese kesinkes karşı çıkmasına rağmen Lübnan halkının durumundan derin endişe duyduğunu ifade eden, yerle bir olmuş bu ülkede, yüzümüze karşı bir alay kahkahası atar gibi, insani yardım koridorları oluşturulmasını teklif eden Rice ve O'nun temsil ettiği küresel ekonomi ve siyaset politikalarıyla şekillenen yeni dünya düzeninin sonuçlarından sadece biri bu.

Bu düzenle dünyadaki haklılık-haksızlık sınırlarını pervasızca ortadan kaldırılması, adaletin doğruyla yanlışı ayıran o ince çizgisinin belirsizleşmesi, muktedir olanların bir cezbe gibi tutulduğu yoketme psikolojisinin normalleştirilmesi, bu normalleştirmenin sonucu olarak insanlığın, insanlık değerlerinin gürültüye gittiğinin farkedilmemesi, yeryüzünün epriyen, üzerine bir is tabakası yapışan fotoğrafını daha da karartıyor.

Etik'in ne insanın değer ve ilişkilerinde, ne de devletlerarası strateji yönelimlerinde zerre kadar dikkate alınmaması, devlet-insan bireyselliğinin ve onun devamı olarak bencilliğin artması, dolayısıyla kendi keyfinin yanında "öteki"nin canı cehenneme" anlayışının geliştirilmesi bu yüzden bu kadar kolay oluyor.

Bu yüzden, 15 faktör korumalı güneş kremleri, sahillere yayılmış çiğ beyaz bedenleri zararlı ışınlardan, güneş altında fazla kalmanın vereceği tehlike ihtimallerinden koruyarak karartırken, aynı anda bombalar da Lübnanlı çocukların taze etlerini kapkara ediyor.

Bu yüzden kimyasal bombalarla kömüre kesmiş, hiç büyüyemeyecek küçük bedenler kucaklarda morglara taşınırken, az kavrulmuşlar açık büfe akşam yemeği için havlusu, parmak arası terliği, pareosuyla birlikte herşey dahil butik otellerine dönüyor.

Sırf elimizi uzatabileceğimiz yakınlıkta değiller diye, kurtaramadığımız -kurtarmayı düşünmediğimiz bile- insanlar, öbek öbek hayatımızı terkederken geride kalanlarda hiçbir nefes darlığı bırakmıyor. Tek bir insanın haksız yere ölümünden bütün insanlığın sorumlu olduğu-olacağı inancı, adetleri farklı bir alemden gelen ürkütücü bir uğultu gibi kovalanıyor. Dünyanın sonunu, şu aleme ne gibi bir faydası olduğunu düşünmeden kendi ömrüyle tartan insanlar, yayıldıkları şezlongda başlarını korumak için sardıkları havluyu, taktıkları kara gözlükleri, insan canavarının en korkuncunu görmemek için kullanıyor.

İnsanlar kararıyor, dünya da öyle. Ve bu resmin önünde şaşkınlıkla kalıvermemek mümkün olmuyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi