T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 9 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

DUVAR PASI
Ali BAYRAMOĞLU

Muhteşem Fenerbahçe

İlk ciddi sınavına bu akşam Dinamo Kiev maçıyla çıkacak Fenerbahçe için bu başlığı fazla iddialı, hatta fazla riskli bulabilirsiniz...

Maç sonucu insanı zora sokabilir...

Ama meseleye sadece sonuç açısından bakmıyorsanız, kalite, keyif, motivasyon, temaşayı da dikkate alıyorsanız, Fenerbahçe sizi yanıltmaz...

Bir bakıma geçen yıl da yanıltmamıştı. Bu köşede Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu, kaybettiği Denizli maçından önce kutlamıştık. Olmadı sarı-lacivertliler şampiyonluğu Galatasaray'a hediye ettiler.

Ama bu, ne onların başarısını ortadan kaldırdı ne de rakipleriyle aralarındaki mesafeyi daralttı...

Bu yıl durum daha da farklı...

Bir yanda yerinden geriye giden, en azından yerinde sayan Galatasaray ve Beşiktaş var...

Öte yanda birkaç retuşla, "futbolun özüne dönüşle" elindeki futbol potansiyelini ortaya döken, "kendi içinde hamle yaparak çıtayı birkaç kademe yükselten Fenerbahçe"... Muhtemelen bu Fenerbahçe en azından iki transferle daha güçlü, karşı koyulamaz hale gelecek... En azından zevk verecek, Beşiktaşlıları da, Cimbomluları da ekran başına çekecek...

Kendi payıma şunu söylemeliyim...

Bu yazın ilk iki ayını hasta bir halde yarı yatarak geçirdim. Dünya Kupası sonrası bizim takımların haberleri, özel maçları beni oyalayıp, teselli eden küçük meşgalelerin başında geliyordu.

İtiraf etmeliyim ki, Fenerbahçe kadar Beşiktaş ve Galatasaray'ı da tutkuyla izledim. Tigana'nın "sil baştan" yöntemiyle ortaya attığı iddiayı ve yeni takımını ilgiyle takip ettim ve bu iddianın tutmasını diledim.

G.Saray'ın da Gravesen ya da Vogel'i almasını arzu ettim.

Ligin kalitesi yükselsin, futbol her yönüyle zevk versin diye...

Ama dilek ve temenniler pek tutmadı gibi...

Görünen o ki Galatasaray'da takım içi huzur her geçen gün bozuluyor. Yönetim-teknik kadro, teknik kadro- futbolcular arasındaki insicam kayboluyor, velhasıl sarı-kırmızılı ekip geçen yıl kendisini takım kılan ve kapasitesinin üzerine taşıyan ana unsurdan adeta uzaklaşıyor.

Beşiktaş ise nasıl oldu bilinmez, yönetim nasıl göz yumdu anlaşılmaz sıradan futbolcularla adeta sıradan bir takım haline dönüşüyor... Vestel Manisa-Beşiktaş maçının ilk devresini seyrederken bilmem kaç kere kanalı zaplamak geldi içimden...

Üç büyükten ikisi zevk ve umut vermekten uzaklar...

Fenerbahçe ise bu yıl, Daum'un vurduğu zincirlerden kurtulmuş bir takım görüntüsü sunuyor. Futbolculara sisteme göre mevki uydurmak yerine, sistemi futbolcuların niteliğine göre kuruyor.

Hücumu hedef alırken, geçen yıldan daha etkili bir pres gücü sergiliyor...

En önemlisi usta ayakların varyete ve sololarını sistemleşmiş bir hale, futbol düzeninin ana parçası haline dönüştürüyor.

Bakalım bu koşullarda nasıl bir sezon yaşanacak?

Yeni Fener: At sahibine göre kişner

Gözümüze çarpan beş unsurla tanımlayalım yeni Fenerbahçe'yi...

İlk unsur şüphe yok ki Zico'dur.

Atalarımız boşuna "at sahibine göre kişner" dememişler. Öyle oluyor. Fenerbahçeliler'in endişelerine rağmen, yeni teknik direktör Zico, futbolculuğundan gelen karizması, futbolcuya saygı duyan tavrı ve iletişim yeteneğiyle takımda yeni bir ruh oluşturdu.

Öte yandan Tuncay'ın ileri ikiliye çekilmesi, "orta sahanın hem dirençli hem teknik yapısı" Zico'nun atak ve keyifli futbol anlayışının ilk emareleri olarak karşımıza çıktı.

Özetle kendisine güvenilen Zico, takıma yeniden güven aşıladı, dahası Alex'i ve Tuncay'ı ateşledi.

İkinci unsur Alex'tir.

Alex, Zico'yla birlikte takım liderliğine soyundu. Daha çok koşan, topla temastan daha çok zevk alan bir Alex var sahada. Tümer'in varlığı, bu ikilinin yer değişerek oynayabilmesi, hem takımdaki "teknikle bezenmiş kolektif zeka"yı artırıyor hem Alex'i zaman zaman aktif hücumcu haline getiriyor, çok yönlü bir Alex seyretmemize imkan veriyor.

Üçüncü unsur Tuncay'ın yeni yeri ve işlevidir.

Tuncay'ın Ümit Milli Takım'dan ve 2003 Konfederasyon Kupası'ndan sonra ileri ikilide düzenli bir şekilde yer bulması hem kendisi hem Fenerbahçe için son derece önemli. Tuncay Türk futbolunun gerçek yıldızlarından birisi... Forvetin pres gücünü, hava kapasitesini, yaratıcılığı arttırıyor, rakip defansı bozan, şaşırtan hamleleriyle bu yılın gerçek star adaylardan biri olmaya doğru gidiyor.

Dördüncü unsur elbette şu ana kadar gösterdiği performansla, yeni Fenerbahçe'nin oluşmasına yaptığı katkıyla Tümer'dir.

Aslında Tümer'in transferi hiç hoşuma gitmemiş, bu transferi güç gösterisi amacı taşıyan gereksiz bir adım olarak görmüştüm. Sorunlu ve yaşlı Tümer'in forma şansı olmadığını düşünmüş ve bunları bu köşede yazmıştım. Açıkcası yanılmışım. Daha doğrusu Daum'un sistemini veri almışım. Oysa Zico'nun sisteminde Tümer paha biçilmez bir altın oldu. Yeter ki bu performansını sürdürsün...

Kontrollü futbol Serkan'la desteklenen orta üçlüyle mümkün...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi