T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 9 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Batı'da 'Aydınlanma dönemi' ile başlayan pozitivist anlayış ve beraberinde getirdiği teknoloji çılgınlığı, özellikle 20. yüzyıl boyunca insanlığa felaketi de, mutluluğu da birlikte yaşattı. Mutluluğu yaşattı, çünkü fiziki hayat, mekansal ve maddi imkanlar anlamında daha da kolaylaştı. Felaketi yaşattı, çünkü teknolojik imkanlarla birlikte silahlanma yarışı hızlandı, öldüren teknoloji neredeyse insan aklının sınırlarını zorlayan bir çılgınlığa dönüştü ve 20. Yüzyıl adeta 'ölüm yüzyılı' oldu...
Mesela, "bilim tarihinin en büyük kumarı" olarak tanımlanan Hiroşima vahşeti, bu 'teknolojik ölüm yarışı'nın bir sonucudur. Evet, elektrikten bilişim ve dijital teknolojiye kadar bütün buluşlar esas itibariyle insanlığın mutluluğu için yapıldı. Peki, Amerika'nın tıpkı Hiroşima'da olduğu gibi yarın yeni bir çılgınlığa girişmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz? Doğrusu, şu anda Amerika'nın başında bulunan 'küresel çılgınlar'ı gördükçe uykularımız kaçıyor. İşte, İkinci Dünya Savaşı'nda yakılıp yıkılan Japonya, savaş sonrasında başlattığı 'teknoloji rüyası' ile bugün öyle bir noktaya geldi ki, adeta aklımızın sınırlarını zorlayan teknolojik devrimlerin altına imza atıyor. Nagoya'da Toyota fabrikasını, Tokyo'da Panasonic firmasının merkezini gezerken gördüklerim, bir insan olarak beni hem umutlandırdı, hem de kafamda geleceğe ilişkin soru işaretleri doğurdu. Mesela Panasonic firmasının, 'gelecek 10 yılın rüyası' bölümünde evimizin duvarına yerleştirilecek olan 'dijital duvar', günlük hayatımız için müthiş imkanlar sunuyor. Bu dijital duvarda Tv izlemek mümkün. Öyle ki, duvara dokunarak görüntüyü değiştirebiliyor, sesi yükseltip alçaltabiliyorsunuz. Saati ekranda istediğiniz yere yerleştirmek de mümkün. Dokunmatik yöntemle, duvara kara tahta yerleştirip parmaklarınızla yazı yazabiliyorsunuz. Aynı şekilde, duvara dokunarak piyano çalabilir, basket topu ile oynayabilirsiniz. Yine 'gelecek 10 yılın rüyası'nın bir başka bölümünde, "Home network" olarak tanımlanan ve tamamen kızıl ötesi ışınlarla çalışan parmağınızdaki yüzükle ev içindeki hayatınızı düzenlemek mümkün. Bu yüzükte, evinizdeki yiyecek ve içeceklerin 'kimlik bilgileri' var ve aynı zamanda uzaktan kumanda işlevi görüyor. Mesela, mutfakta bulunan yiyeceklerin altına kimlik bilgilerini içeren çipler yerleştirilmiş, nereden geldiği ve ne tür besinler içerdiği bu çiplerde saklı. Aynı zamanda annenin elindeki yüzükte, ailenin 'sağlık bilgileri' de bulunuyor. Dolayısıyla, aile bireylerinden kimlerin hangi besinleri yiyip yiyemeyeceği de biliniyor. Yine elinizdeki, 'Upictas-scop' algılayıcısı ile alışverişe çıktığınızda, bütün mağazaların fiyatlarını ve menülerini görebileceksiniz. Japon Toyota fabrikası da, hidrojenli yakıt pili ile çalışan otomobil üretmeye hazırlanıyor. Aslında şu anda 16 adet üretilmiş durumda. Ama henüz, fabrikasyon üretime geçilmiş değil. Zira, üretim için henüz problemler var. Öncelikle, hidrojen istasyonları kurulması gerekiyor. Bunun için de 'bor' madenine ihtiyaç var. Zengin bor yatakları bulunan Türkiye'ye duyurulur... Elbette bütün bunlar, 'niyet' olarak güzel şeyler. Ayrıca da hayatımızı kolaylaştıran teknolojik imkanlar... Öncelikle de insan için fiziki şartları kolaylaştıran ve zenginleştiren imkanlar. Ama insan, sadece biyolojik bir varlık değil ki... Ayrıca insanın, bir ruh ve gönül dünyası var. Peki, insanın ruh dünyasını hangi teknoloji ile zenginleştireceğiz? İşte, esas problem de bu noktada başlıyor. Zira hepimiz biliyoruz ki, teknoloji çılgınlığı ile birlikte, bütün bir insanlığın ruhunda fakirleşme ve 'çölleşme' dönemi başladı. Artık, dünyada çok az insan 'deruni' zenginliklere ihtiyaç duyuyor. Kimsenin şiirin ırmaklarında dinlenmeye, masalın büyülü dünyasında gezinmeye ihtiyacı kalmadı evrenimizde. İşin daha da dramatik tarafı, bugün televizyonlarda çocuklarımızı esir alan dejenerasyon görüntülerinin, yarın evlerimize yerleştireceğimiz 'dijital duvar'larda olmayacağının bir garantisi de yok. Peki, bugün ruh dünyalarını fakirleştirerek 'teknolojik yaratıklar' haline dönüştürdüğümüz gençler, yarın bir 'öfke toplumu' oluştururlarsa, hangi 'dijital duvar'ın arkasına saklanacağız?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |