T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
A K T Ü E L | 12 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ | ||
|
'En büyük hayâlim, Başbakan ve eşini ağırlamak'
Ekranların yıldız programcısı Saba Tümer'in bugünlerde deyim yerindeyse başını kaşıyacak vakti yok. Çünkü bir yandan Star'da Pakize Suda ile birlikte hazırlayıp sunduğu "Lütfen Bu Konuya Girmeyelim", öte yandan CNN-Türk'te Okan Bayülgen'e eşlik ettiği "Haber Makinasi" ile iki büyük kanalda birden başarıyı yakalamak gibi iddialı bir hedefin peşinden koşturuyor. Yeni Şafak sinema yazarı Ali Murat Güven, yakın geçmişin bu başarılı haber bülteni sunucusu, günümüzün şen şakrak program yapımcısıyla "güzelliğine yönelik" o bitmez tükenmez, bıktırıcı magazinel vurguların oldukça uzağında, kendisini bambaşka bir perspektiften tanımaya çalışan özel bir söyleşi gerçekleştirdi...
SÖYLEŞİ: ALİ MURAT GÜVEN Onunla ilgili olarak internette kısa bir tarama yaptığınızda, hakkındaki yazıların önemli bir bölümünün söze "güzellik" ile girip son noktayı yine "güzellik" ile koyduğunu görüyorsunuz. Oysa ki Türk özel televizyonculuğu, geride bıraktığımız onbeş yılda gücünü Allah vergisi fiziksel avantajlarından alan nice cins-i latif gördü; ama bunların çoğunun ekranlardaki egemenliğinin bir mumun ömrü kadar olduğunu vurgulamak hiç de abartılı bir saptama sayılmaz doğrusu... Saba Tümer de bunca yıllık habercilik ve sunuculuk deneyiminden sonra sırf "hoş kadın" imajıyla anılmaktan dolayı pek mutlu değil; muhtemelen o yüzdendir ki zekâsını daha fazla ortaya koyabileceğini düşündüğü iki ayrı programı aynı anda götürerek sistemin geleneklerine karşı açık bir "meydan okuma" içinde. Özellikle de bunlardan birinde, televizyon dünyasının en sivri dilli ve aynı oranda da sivri zekalı çocuğu Okan Bayülgen'e entelektüel düzeyi yüksek bir formatta partnerlik yapması oldukça mânidar. Gündüz kuşağı kadın programlarının yıldızı gitgide yükselen popüler sunucusu, bu saptamamız için "Doğruluk payı yüksek" diyor, "Evet, haberciliğe gönül vermiş ve bu işin eğitimini almış biri olarak, hedefim televizyonculukta daha kalıcı bir noktaya doğru emin adımlarla ilerlemek. O yüzden, ekranların iki kalburüstü simâsıyla -Pakize ve Okan- iki farklı kanalda omuz omuza programlar yapıyorum. Birinde kadın izleyicilere nitelikli bir sohbet programının keyfini yaşatmaya çalışırken, diğerinde de muhabbetine doyulmayan zeki bir adamla ülkenin başka sorunları üzerine bir tür beyin jimnastiğine katılıyorum. Ve her ikisi de beni gitgide geliştirip olgunlaştırıyor."
'Kadın programı yapmak çok riskli iş' Saba Tümer, yakın geçmişte bazı kanallardaki kadın programlarında aile içi sorunların denetimsiz biçimde sergilenmesinden dolayı yaşanan nahoş olayları da aklının bir köşesine özenle kazıdığını vurguluyor. "Böylesi bir trajediye yol açmamak için partnerim Pakize de ben de azamî düzeyde titiz davranıyoruz" diyen Tümer, bu gibi olumsuzluklara Türkiye'nin karmaşık kültürel dokusunu yeterince iyi tanımamanın yol açtığını düşünüyor ve ekliyor: "Ülkemiz, yalnızca İstanbul, Ankara ve İzmir'den ibaret değil. Birbiriyle içiçe geçmiş bir sürü gelenek ve görenek var. Bunların hepsini iyi-kötü tanımak ve ağzınızdan pervasızca çıkan sözlerin ucunun nerelere kadar gidebileceğini önceden kestirmek zorundasınız. Kocası tarafından habire dövülen bir kadını ya da yakınlarının cinsel tacizine uğramış bir genç kızı stüdyoya getirip onu canlı yayında bülbül gibi şakıtmak belki rating açısından çok güzel sonuçlar veriyor. Ama programın sonunda da konuğunuzu bir otobüse bindirip, gerçek anlamda hiç bir sorununu çözmeden ve kendisine herhangi bir koruma sağlamadan dosdoğru köyüne geri yolluyorsunuz. Böyle bir yayıncılık anlayışından ne gibi bir sonuç ummalıyız ki; bir gün önce ekranda suçladığı yakınlarının onu köyün girişinde bandoyla karşılamasını mı? Biz, Star'da yaptığımız programda bu tür yanlışlıklara düşmemeye kesin kararlıyız. Bir kere, çözemeyeceğimiz hiç bir sorunu ekrana getirmeyi üstlenmiyoruz. Bir de iyi niyetli olmayan, televizyon kanallarını hoşlanmadığı yakınlarına karşı bir intikam aracı olarak kullanmak isteyen, şöhret peşindeki kötü niyetli kadın ve erkekler var ki onları da daha yayının en başında hemen farkedip cımbızla ayıklamak gerekiyor. Bu konuda da pür dikkat bir durumdayız. Çünkü bizim programımız bir intikam arenası değil. Yapmaya çalıştığımız şey, kimseyi birbirine kırdırmadan, yepyeni kan dâvâlarına yol açmadan, çeşitli toplumsal sorunları konunun uzmanlarının gözetiminde ekrana taşımak ve tatlı bir sohbet eşliğinde akılcı çözüm yolları önermek. Telefonla bağlanmış bile olsa, program konuklarımın başına bu türden bir olay geldiği takdirde, vicdanım böyle ağır bir yükü asla kaldırmaz benim..."
Ah, sayın Başbakan bir gelse... Saba Tümer'in mesleğindeki en büyük özlemlerinden biri de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile tanışmak... Hattâ, bu konu onun için öylesine güçlü bir saplantıya dönüşmüş ki Erdoğan ve eşini programına konuk edeceği gün sevinçten adak keseceğini söylüyor. "Karşımızda bizleri yöneten ciddi görünümlü, boylu poslu, sportmen bir adam var" diyor ünlü sunucu, "Ama ben bu resmin arkasında bir başka resim ve ardarda daha bir sürü resim olduğunu düşünüyorum. En öndeki resim, yurt içinde ve dışında yığınla çetrefilli meseleyle uğraşan biri; 75 milyon insanın daha iyi bir dünyada yaşaması için kıyasıya boğuşuyor. Arkada ise özel hayatı artık iyice daralmış, çoluk çocuğunu bile doğru düzgün göremeyen bir eş ve bir baba duruyor. Sözgelimi, Sayın Başbakan'ın geçenlerde televizyonda çocuklarından söz ederken dayanmayıp ağlaması beni çok etkiledi. Kesinlikle rol yapmıyordu. Bence o sık sık ağlayan, son derece duygusal bir insan. Çeyrek asırdır denize girmeyen ya da sinemaya gitmeyen eski kuşak politikacılarımıza göre çok daha gerçek, hayatı bütün boyutlarıyla yaşamaya çalışan bir politikacı Erdoğan. Pakize ile and içtik, bir gün kendisini bizim programa, hem de sevgili eşiyle birlikte çıkartacağız ve de onlarla tek kelime siyaset konuşmayacağız. Soracağımız sorular bütünüyle 'Vatandaş Erdoğan'a ilişkin olacak. Eşiyle, çocuklarıyla ve ebeveynleriyle duygusal ilişkileri, sevdiği yemekler, gençliğinde nasıl bir adam olduğu, eşini ilk gördüğünde neler hissettiği, içine ukte olan büyük özlemleri, ülke meselerinden iyice bunaldığı anlarda kafasını nasıl boşalttığı, Allah ile ilişkileri ve dua ederken ondan neler istediği gibi..." Tümer, sözün burasında "Allah dedim de... Allah aşkına, bana bu büyük hayâlimi gerçekleştirmede yardımcı olun" diyor, "Sahi, çevresindeki o danışmanlar ordusunu aşıp Sayın Başbakan'ı programımıza nasıl davet edebilirim? Belki de Yeni Şafak'ın ona birazcık daha fazla nazı geçer, ne dersiniz?" Sohbetimizin noktalarken, hiç bir garantisi olmasa da bu konuda gönüllü elçilik yapacağımıza dair söz veriyoruz muhatabımıza. Eh, elçiye zeval olmaz demişler; bizden o "danışmanlar ordusu"na duyurması. Ekranların şen şakrak ikilisi Saba Tümer ve Pakize Suda, Star'ın başarı grafiği her geçen gün yükselen programı "Lütfen Bu Konuya Girmeyelim"de en ciddi konuya girmek ve Başbakan Erdoğan ile eşini canlı yayına konuk etmek istiyorlar. Umarız, sesimiz -bu gibi konulardaki talepleri mümkün olduğunca kırmamaya çalışan- Sayın Başbakan'ın kulağına kadar gider de Türk televizyonculuğu son yılların en keyifli, en sıradışı sohbet programına sahne olur.
'Sarışın bir kahkaha'nın ötesindeki Saba Tümer...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |