T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
A K T Ü E L 12 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

'En büyük hayâlim, Başbakan ve eşini ağırlamak'

Ekranların yıldız programcısı Saba Tümer'in bugünlerde deyim yerindeyse başını kaşıyacak vakti yok. Çünkü bir yandan Star'da Pakize Suda ile birlikte hazırlayıp sunduğu "Lütfen Bu Konuya Girmeyelim", öte yandan CNN-Türk'te Okan Bayülgen'e eşlik ettiği "Haber Makinasi" ile iki büyük kanalda birden başarıyı yakalamak gibi iddialı bir hedefin peşinden koşturuyor.

Yeni Şafak sinema yazarı Ali Murat Güven, yakın geçmişin bu başarılı haber bülteni sunucusu, günümüzün şen şakrak program yapımcısıyla "güzelliğine yönelik" o bitmez tükenmez, bıktırıcı magazinel vurguların oldukça uzağında, kendisini bambaşka bir perspektiften tanımaya çalışan özel bir söyleşi gerçekleştirdi...

SÖYLEŞİ: ALİ MURAT GÜVEN
FOTOĞRAFLAR: VOLKAN TUNA

Onunla ilgili olarak internette kısa bir tarama yaptığınızda, hakkındaki yazıların önemli bir bölümünün söze "güzellik" ile girip son noktayı yine "güzellik" ile koyduğunu görüyorsunuz. Oysa ki Türk özel televizyonculuğu, geride bıraktığımız onbeş yılda gücünü Allah vergisi fiziksel avantajlarından alan nice cins-i latif gördü; ama bunların çoğunun ekranlardaki egemenliğinin bir mumun ömrü kadar olduğunu vurgulamak hiç de abartılı bir saptama sayılmaz doğrusu...

Saba Tümer de bunca yıllık habercilik ve sunuculuk deneyiminden sonra sırf "hoş kadın" imajıyla anılmaktan dolayı pek mutlu değil; muhtemelen o yüzdendir ki zekâsını daha fazla ortaya koyabileceğini düşündüğü iki ayrı programı aynı anda götürerek sistemin geleneklerine karşı açık bir "meydan okuma" içinde. Özellikle de bunlardan birinde, televizyon dünyasının en sivri dilli ve aynı oranda da sivri zekalı çocuğu Okan Bayülgen'e entelektüel düzeyi yüksek bir formatta partnerlik yapması oldukça mânidar.

Gündüz kuşağı kadın programlarının yıldızı gitgide yükselen popüler sunucusu, bu saptamamız için "Doğruluk payı yüksek" diyor, "Evet, haberciliğe gönül vermiş ve bu işin eğitimini almış biri olarak, hedefim televizyonculukta daha kalıcı bir noktaya doğru emin adımlarla ilerlemek. O yüzden, ekranların iki kalburüstü simâsıyla -Pakize ve Okan- iki farklı kanalda omuz omuza programlar yapıyorum. Birinde kadın izleyicilere nitelikli bir sohbet programının keyfini yaşatmaya çalışırken, diğerinde de muhabbetine doyulmayan zeki bir adamla ülkenin başka sorunları üzerine bir tür beyin jimnastiğine katılıyorum. Ve her ikisi de beni gitgide geliştirip olgunlaştırıyor."

'Kadın programı yapmak çok riskli iş'

Saba Tümer, yakın geçmişte bazı kanallardaki kadın programlarında aile içi sorunların denetimsiz biçimde sergilenmesinden dolayı yaşanan nahoş olayları da aklının bir köşesine özenle kazıdığını vurguluyor. "Böylesi bir trajediye yol açmamak için partnerim Pakize de ben de azamî düzeyde titiz davranıyoruz" diyen Tümer, bu gibi olumsuzluklara Türkiye'nin karmaşık kültürel dokusunu yeterince iyi tanımamanın yol açtığını düşünüyor ve ekliyor:

"Ülkemiz, yalnızca İstanbul, Ankara ve İzmir'den ibaret değil. Birbiriyle içiçe geçmiş bir sürü gelenek ve görenek var. Bunların hepsini iyi-kötü tanımak ve ağzınızdan pervasızca çıkan sözlerin ucunun nerelere kadar gidebileceğini önceden kestirmek zorundasınız. Kocası tarafından habire dövülen bir kadını ya da yakınlarının cinsel tacizine uğramış bir genç kızı stüdyoya getirip onu canlı yayında bülbül gibi şakıtmak belki rating açısından çok güzel sonuçlar veriyor. Ama programın sonunda da konuğunuzu bir otobüse bindirip, gerçek anlamda hiç bir sorununu çözmeden ve kendisine herhangi bir koruma sağlamadan dosdoğru köyüne geri yolluyorsunuz. Böyle bir yayıncılık anlayışından ne gibi bir sonuç ummalıyız ki; bir gün önce ekranda suçladığı yakınlarının onu köyün girişinde bandoyla karşılamasını mı?

Biz, Star'da yaptığımız programda bu tür yanlışlıklara düşmemeye kesin kararlıyız. Bir kere, çözemeyeceğimiz hiç bir sorunu ekrana getirmeyi üstlenmiyoruz. Bir de iyi niyetli olmayan, televizyon kanallarını hoşlanmadığı yakınlarına karşı bir intikam aracı olarak kullanmak isteyen, şöhret peşindeki kötü niyetli kadın ve erkekler var ki onları da daha yayının en başında hemen farkedip cımbızla ayıklamak gerekiyor. Bu konuda da pür dikkat bir durumdayız. Çünkü bizim programımız bir intikam arenası değil. Yapmaya çalıştığımız şey, kimseyi birbirine kırdırmadan, yepyeni kan dâvâlarına yol açmadan, çeşitli toplumsal sorunları konunun uzmanlarının gözetiminde ekrana taşımak ve tatlı bir sohbet eşliğinde akılcı çözüm yolları önermek. Telefonla bağlanmış bile olsa, program konuklarımın başına bu türden bir olay geldiği takdirde, vicdanım böyle ağır bir yükü asla kaldırmaz benim..."

Ah, sayın Başbakan bir gelse...

Saba Tümer'in mesleğindeki en büyük özlemlerinden biri de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile tanışmak... Hattâ, bu konu onun için öylesine güçlü bir saplantıya dönüşmüş ki Erdoğan ve eşini programına konuk edeceği gün sevinçten adak keseceğini söylüyor. "Karşımızda bizleri yöneten ciddi görünümlü, boylu poslu, sportmen bir adam var" diyor ünlü sunucu, "Ama ben bu resmin arkasında bir başka resim ve ardarda daha bir sürü resim olduğunu düşünüyorum. En öndeki resim, yurt içinde ve dışında yığınla çetrefilli meseleyle uğraşan biri; 75 milyon insanın daha iyi bir dünyada yaşaması için kıyasıya boğuşuyor. Arkada ise özel hayatı artık iyice daralmış, çoluk çocuğunu bile doğru düzgün göremeyen bir eş ve bir baba duruyor. Sözgelimi, Sayın Başbakan'ın geçenlerde televizyonda çocuklarından söz ederken dayanmayıp ağlaması beni çok etkiledi. Kesinlikle rol yapmıyordu. Bence o sık sık ağlayan, son derece duygusal bir insan. Çeyrek asırdır denize girmeyen ya da sinemaya gitmeyen eski kuşak politikacılarımıza göre çok daha gerçek, hayatı bütün boyutlarıyla yaşamaya çalışan bir politikacı Erdoğan. Pakize ile and içtik, bir gün kendisini bizim programa, hem de sevgili eşiyle birlikte çıkartacağız ve de onlarla tek kelime siyaset konuşmayacağız. Soracağımız sorular bütünüyle 'Vatandaş Erdoğan'a ilişkin olacak. Eşiyle, çocuklarıyla ve ebeveynleriyle duygusal ilişkileri, sevdiği yemekler, gençliğinde nasıl bir adam olduğu, eşini ilk gördüğünde neler hissettiği, içine ukte olan büyük özlemleri, ülke meselerinden iyice bunaldığı anlarda kafasını nasıl boşalttığı, Allah ile ilişkileri ve dua ederken ondan neler istediği gibi..."

Tümer, sözün burasında "Allah dedim de... Allah aşkına, bana bu büyük hayâlimi gerçekleştirmede yardımcı olun" diyor, "Sahi, çevresindeki o danışmanlar ordusunu aşıp Sayın Başbakan'ı programımıza nasıl davet edebilirim? Belki de Yeni Şafak'ın ona birazcık daha fazla nazı geçer, ne dersiniz?"

Sohbetimizin noktalarken, hiç bir garantisi olmasa da bu konuda gönüllü elçilik yapacağımıza dair söz veriyoruz muhatabımıza. Eh, elçiye zeval olmaz demişler; bizden o "danışmanlar ordusu"na duyurması. Ekranların şen şakrak ikilisi Saba Tümer ve Pakize Suda, Star'ın başarı grafiği her geçen gün yükselen programı "Lütfen Bu Konuya Girmeyelim"de en ciddi konuya girmek ve Başbakan Erdoğan ile eşini canlı yayına konuk etmek istiyorlar. Umarız, sesimiz -bu gibi konulardaki talepleri mümkün olduğunca kırmamaya çalışan- Sayın Başbakan'ın kulağına kadar gider de Türk televizyonculuğu son yılların en keyifli, en sıradışı sohbet programına sahne olur.

'Haber diye magazin okumaktan bıkmıştım'

- Popüler bir haber bülteni sunucusuyken o fasla ansızın bir set çekip Star'da öğleden sonra kuşağı için kadın programı yapmak nereden aklınıza esti?

Ben, bu meslekteki başlangıcım itibarıyla bir haberciyim. Ama yıllarca emek verdiğim haber spikerliğini, biraz da kırgın bir biçimde bıraktım. Çünkü artık haber okumaktan zevk alamaz hâle gelmiştim. Lütfen söyler misiniz, şu anda Türk televizyonlarındaki haber bültenleri bize ihtiyacımız olan iç ve dış haber akışını mı sağlıyor, yoksa 'haber magazini' mi üretiyor? Ekran başına haber bülteni izlemek için geçtiğimde, bir-iki istisna haricinde, dünyadaki güncel gelişmelerden haberim bile olmuyor benim. Haber merkezlerini sarıp sarmalayan bu magazin saplantısı yüzünden, yayının ardındaki kişilerle pek çok kez tartıştığım olmuştur. Yıllarca, gücümün yettiği en noktaya kadar, tıpkı bir redaktör gibi, elime tutuşturulan yüzeysel, gayrıciddi metinlere müdahale edip durdum; ama sonunda da dayanamayıp bıraktım bu işi. Program sunuculuğuna da biraz daha inisiyatif kullanabileceğime, kafamdakileri ekrana biraz daha özgürce taşıyabileceğime inandığım için geçtim. Şu anda Star'da ve CNN-Türk'te yaptıklarım bir tür haberciliktir aslında. Pakize ve Okan ile sunduğumuz her iki programda da yüzeyde magazincilik yapar gibi görünürken, aslında son derece ciddi konulara parmak basıyoruz. Bence, seçtiğimiz konular ve konuklarla mevcut haber bültenlerinden çok daha derinlikliyiz.

'RTÜK çok faydalı bir kurum'

- Sizce, ülkemizde son on yılda cinsel suçların ve şiddete eğilimin bu denli artmasının, özel televizyon kanallarının gitgide daha fazla seks ve şiddet içerikli programlar yayınlamasıyla doğrusal bir ilişkisi olabilir mi?

- Böyle bir etki-tepki ilişkisi var ne yazık ki... En azından, yıllarca habercilik yapmış, nice cinayet ve tecavüz haberi okumuş, üstelik de bunların faillerinin eğitim düzeylerini yakından gözlemlemiş biri olarak, yapılan yayınların kitleler üzerindeki olumlu olumsuz etkilerini artık kafamda eskisinden çok daha sağlıklı biçimde tartabiliyorum. Televizyonlar, bu rating çılgınlığı içinde yığınlardan ilgi göreceğini düşündükleri her şeye, ahlâkî açıdan getirisini götürüsünü çok fazla düşünmeden saldırıyorlar. Sektörde mutlaka onları dizginleyecek bir makam olmalı. Ki bu noktada RTÜK'ü çok yararlı bir üst yapı kurumu olarak görmekteyim. Dünyanın bütün uygar ülkelerinde de benzer türden kurumlar var zaten. RTÜK, radyo ve televizyon yayıncılığına mutlaka sistematik biçimde müdahil olmalı. Hattâ, bana kalırsa bugünkünden çok daha fazla müdahil olmalı, raydan çıkanları ânında hizaya getirmeli. Ama bu müdahale anlayışı farklı fikirlerin özgürce dile getirilmesi noktasında değil, çocukları ve gençleri zararlı yayınlardan koruma noktasında yoğunlaşmalı. Yani, siyasal sansür mekanizması gibi çalışan bir kurum değil, toplumu zararlı mesajlardan koruyan bir kurumdur ideal olan...

'Sarışın bir kahkaha'nın ötesindeki Saba Tümer...

  • İzmirli, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.

  • Henüz 25 yaşındayken, çok sevdiği annesini bir kalp krizi sonucu yitirmesini hayatının en ağır travmalarından biri olarak hatırlıyor. Bu acı da onu hayat karşısında daha bir dayanıklı kılmış.

  • Yay burcu. Bu ona -kendi ifadesiyle- hafiften muzip ve alaycı bir mizaç kazandırıyor.

  • Mesleğe 1990'ların ortalarında, İzmir'in yerel kanalı Sky TV'de muhabir olarak başlamış, bir süre sonra da sunucu olmuş. Ardından esaslı bir diksiyon dersi alarak, sunuculuğa bölgenin diğer büyük kanalı olan Ege TV'de devam etmiş.

  • Ege'deki çömezlik yıllarından sonra ise 1997'de "medyanın kalbi" İstanbul'a, o günlerde yeni kurulmakta olan NTV'ye transfer olmuş. Sonrasını ise pek çoğumuz biliyoruz zaten; bu kanaldaki başarılı çalışma yıllarının ardından, uzunca bir süre de Reha Muhtar'ın yönetimindeki Show Haber'de görev yaptı.

  • İşini yaparken en nefret ettiği şey, topluma bilimsel bir meseleyi anlatmak üzere stüdyoya konuk olan bilim adamlarının o meseleyi yalnızca kendilerinin anlayabilecekleri kadar ağdalı bir dille anlatmaları... İster ilâhiyat isterse de jeoloji olsun, yalnızca "bilim dili"ni"halk dili"ne çevirebilen bilginlerin toplumun üzerinde pozitif etkileri olabileceğine inanıyor.

  • Televizyonculuk câmiasında özellikle kahkahasıyla meşhur. Bu özgün kahkahayı şimdilerde Star'daki programına da taşımış durumda. Kahkahasını bir hafiflik gösterisi olarak görenlere ise tepkili; "Ben o ekranda kasvet saçmak için değil, bir hoş sadâ bırakmak için varım" diyor.

  • Türkçesine çok güveniyor; dili başarıyla kullanmasının ardındaki isim olarak ise kendisinden sunuculuk dersi aldığı TRT eski başspikerlerinden Günay Oğuz'u gösteriyor.

  • Farklı toplumsal kesimlerden kadınların onu sevmesinin sırrını "ekranda doğal olmasıyla" açıklıyor.

  • Allah'a inanıyor, kendisini "Kur'an'a bağlı modern bir muhafazakâr" olarak tanımlıyor. Haftada bir düzenli olarak Yasin okuduğunu belirtiyor

  • Ak Parti'nin özellikle AB yolunda ve ekonomik alanda çok ciddi başarılar kazandığını düşünüyor. Ancak AB üyeliği konusunda oldukça umutsuz. Hıristiyan Avrupa'nın Müslüman bir Türkiye'yi içine sindiremeyeceğine inanıyor.

  • Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şu an için ülkedeki favori politikacısı. "Onu yüz yüze görmek hiç kısmet olmadı, ama kendisini gerçekten çok beğeniyor ve tanışmak için can atıyorum" diyor.

  • Başörtülü kadınlardan bireysel olarak rahatsız değil; ama tesettürün bazı hassas kurumlarda "dindar kadın" "dindar olmayan kadın" türünden gerilim ve çatışmalara yol açabileceğine dair bazı endişeleri var.

  • "Nasıl bir Türkiye özlüyorsunuz?" sorusuna verdiği cevap ise tek kelimelik: "Huzurlu..."

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi