T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 MART 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ali BAYRAMOĞLU

Kenan Evren'in açıklamaları...

1 Mart gecesi Kanal D'de Abbas Güçlü'nün yaptığı Genç Bakış programının konuğu Kenan Evren'di. Yetmiyor, 3 Mart günü, bu kez Milliyet Gazetesi bu programı, Evren'i ve söylediklerini manşete taşıyordu.

Afrika'dan Latin Amerika'ya, Avrupa'dan Asya'ya eski darbeciler arasında bir eli yağda bir eli balda yaşayan, popüler yaşlı bir tonton muamelesi gören, el üstünde tutulan tek darbe şefi muhtemelen Kenan Evren'dir.

Benzerleri ya hapishanelerde ya evlerinde tecrit edilmiş, toplumdan dışlanmış bir şekilde yaşarken Kenan Paşa hala bizim basının önemli bir siyasi-magazin malzemelerinden birisi olmayı sürdürüyor.

Dahası her açıklaması 12 Eylül'lü meşrulaştıracak, sıradanlaştıracak bir tarzda gazete sayfalarını, televizyon ekranlarını süslüyor...

Ekranda ve gazetede yer alan ibretlik "son Evren açıklamaları" şöyle:

"12 Eylül müdahalesini yapmış olmaktan pişman değilim... Bugün Türkiye'de öyle bir ortam olsa ve ben Genelkurmay'ın başında olsam tereddüt etmeden bunu yine yaparım..." "Bizim dönemimizde 36 kişi idam edildi... İdam kararlarını imzalarken ellerim hiç titremedi... İdam kararı hâkimler tarafından veriliyor, ancak Meclis'te onaylanmıyordu. İdam kararı veriliyorsa, bence uygulanmalı. Ben de idam kararını onayladım. Bu yüzden hiç vicdan azabı da duymadım..."

Darbeyi ise şöyle açıklıyordu Evren:

"Başka çaremiz kalmamıştı. Terör yüzünden her gün 30-40 insan ölüyordu."

12 Eylül Türk basınında hala böyle tartışılıyor, biraz da böyle doğrulanıyor...

Demokrasi kültürü açısından ne vahim!

Kenan Evren ve arkadaşlarının yaptığı askeri darbe özellikle genç kuşaklar için nedenleri kadar sonuçlarıyla da ele alınmak zorunda değil midir?...

Üstelik söz konusu olan sadece "ilke ve geçmiş" değil, aynı zamanda "siyaset ve bugün"dür...

12 Eylül'den bu yana 26 yıl geçmesine rağmen, bir bakıma hala o dönemden arta kalanlarla boğuşmuyor muyuz?..

"Milli Güvenlik Rejimi"ni Türk siyasi sistemine hediye eden Kenan Evren ve arkadaşları değil midir, örneğin?

Velhasıl, 12 Eylül yasal sonuçları itibariyle, hem devletin işleyişinin militerleşmesi, hem askerî otoritenin özerkliğinin mutlaklaştığı bir aşamayı oluşturur.

Bu dönem, Silâhlı Kuvvetler'in anayasa yapmanın, yani "kurucu iktidar" olmanın ötesine geçip, "kurumlaştırıcı iktidar", yani yasa koyucu haline dönüştüğü bir dönemdir.

Nitekim üç yıl süren bir askerî cuntanın, Millî Güvenlik Konseyi'nin çıkardığı, temel hak ve özgürlükleri iyice kısıtlayan, yargı denetimini daraltan, yürütmeye, idareye ve kolluk güçlerine hak sınırlamak da dahil olmak üzere aşırı yetkiler veren yasalar anayasa hükmüne dönüştürülmüştü.

Böylelikle hazırlanan 1982 Anayasası "özgürlük kural, sınırlama istisnadır" ilkesini tersine çeviren ilk Batı anayasası olmuştu. Yasamaya görülmedik bir şekilde bütün hak ve özgürlükleri genel olarak sınırlama yetkisini vermişti. Bununla da yetinmemiş; her bir temel hak ve özgürlüğü kendi maddeleri içinde "özel" olarak sınırlamıştı. O da yetmemiş, özgürlük ve hakların kötüye kullanılmasını ifade eden yasakları tek tek sayarak yeni bir sınırlamaya daha başvurmuştu.

Bu sınırlamaları sağlama almak için 1961 Anayasası'ndaki özgürlüklerin "özüne dokunulamaz" ibaresini kaldırmış, yargı denetimini devre dışı bırakmıştı.

Kişi dokunulmazlığı ve güvenliği, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, haberleşme hürriyeti konularında, yargıç ve yargının yetkisi kolluk güçlerine verilmişti.

Bu sınırlamaların gerekçesi ise, devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması gibi hukukiliği su götüren, yasallık niteliği tartışmalı, muğlak, siyasî ve sübjektif, ideolojik yoruma açık unsurlardı.

12 Eylül'de olanlarla ne ilgisi var tüm bunların...

Kenan Evren işte bunları simgeliyor...

Tonton bir yaşlıyı değil...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi