T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 MART 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Tünelin ucu nereye çıkıyor?

Belediyelerin elinin para görmesi ve yetkilerinin artması yönetimde ademi merkeziyetçiliğin erdemine inananlar açısından tabii ki çok olumlu bir gelişme. Tahmin edeceğiniz gibi ben de bu takımın içinde yer alıyorum. Ve tabii ki belediyelerin özellikle Özal döneminde elde ettikleri bu imkan ve yetkilerin daha da artmasını istiyor ve diliyorum. Eski günleri hatırlayın; belediye başkanlığı görevininin de valiler tarafından üstlenildiği dönemlerin can sıkıcı merkeziyetçi zihniyetini hatırlayın... Ayrıca unutmayalım ki, sadece bizde değil koca Paris şehrinin seçilmiş bir belediye başkanı tarafından yönetilmesinin tarihi bile (Paris Komünü'nü saymazsak) şunun şurasında 30 yıllık bir tarihe sahip. Fransa'nın bugünkü cumhurbaşkanı siyasi kariyerine asıl olarak Paris Belediye başkanı olarak başlamamış mıydı? (Bu bilgiden hareketle "fikir cimnastiği" yapmak serbest!)

Bu tespitten kalkarak şunu da söyleyebiliriz: Seçilmiş "Başkanlar"ın şehirlerini daha mamur hale getirmek için büyük hayaller beslemeleri de bir yere kadar anlaşılabilir bir şey. Zaten dikkat edersiniz, belediye başkanı seçimlerinin arefesinde yapılan tartışmalar da asıl olarak artık bu "hayaller"in gerçekleştirilmesine yönelik "projeler"in tokuşturulması halinde cereyan etmektedir. Kimin kolunun altındaki dosya daha kabarık? Hangi başkan adayı daha "projeci" vesaire...

Ancak bu "projeci" ruh halininin de fazla abartılmaması gerekir. Çünkü sonuç olarak yapılacak iş ortaya sıfırdan başlayarak yeni bir "Babil" çıkartmak değildir. Şehir zaten belli artı ve eksileri ile ortada durduğundan, yapılacak iş tabii ki önce en acil ihtiyaçlara el atılmasıdır. Eğer önünüzde mücevher gibi derli toplu küçük bir şehir yoksa, bir zamanlar bizde de hakkında çok konuşulan "katılımcı belediyecilik" gibi hoş ama gerçekleşmesi imkansız ideallerle vakit geçirilmemelidir. Hele de önünüzde İstanbul gibi hemen hiçbir hizmetin doğru dürüst işlemediği ve bugüne kadar haddinden fazla hırpalanmış bir şehir duruyorsa.

Artık hemen herkes İstanbul'un bir "canavar" olduğuna ikna olmuş durumda. Bu son derece kalabalık şehire hizmet yetiştirebilmek neredeyse imkansız hale gelmiş. Dolayısıyla, her alanda hizmet bekleyen bu "canavar"a ilişkin "hayaller beslemek"ten söz edilebilir mi? Yapılacak iş "hayaller"i filan bir kenara bırakıp "eloğlu"nun yüzyıl önce gerçekleştirdiği altyapıya girişmek değil mi?

Biliyorsunuz, İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bugüne kadar telaffuz edilmeyen bir "hayal"i gerçekleştirmeye yöneldi son günlerde. Projenin adı da ilginç: "Yedi tepeye yedi tünel". Şaşırtıcı bir çıkış doğrusu; bugüne kadar hiç mi hiç lafı edilmeyen bir proje. Tek yönde 68 çift yönde 120 kilometreyi aşan ve (bugün için) 2-2,5 milyar dolar maliyet biçilen bir proje. Topbaş, "Bunlar asrın vizyon projeleridir" diyor.

Peki bu tüneller niçin açılacak? Mesela, "Taksim-Atatürk Havaalanı arasındaki mesafeyi otomobille 15 dakikaya indirmek için" deniyor. İyi ama, bu tünelleri kullanacak arabalar -ömürlerini tünel içinde geçirmeyeceğine göre!- burunlarını hiç mi dışarıya çıkartmayacak? Burunlarını çıkarttıkları yer de "tünel" değil; orada peşpeşe bekleyen arabalar yok mu zaten? Yollardaki trafik akışı normal olsa Taksim-Havaalanı arası otomobille zaten 15 dakika değil mi? (Tünele giren arabaları bir daha geri dönüş imkanı vermemek üzere Bolu'da yeryüzüne çıkarabiliyorsanız, o zaman laf yok, o zaman bunun adı gerçekten "vizyon"dur!)

Ulaşım işi ile uğraşan hocalar bir araya gelmiş, metro maliyeti tünel maliyetinin iki üç katı olsa da kalıcı bir çözüm olarak ilkinin tercih edilmesinin zorunlu olduğunu açıklıyor. "Metroda yüzde 4 eğimi geçemiyorsanız" diyen Topbaş ise projesinde ısrarlı. Ulaşım konusunda hoca değilim ama ben de şunu anlamıyorum doğrusu: "Eloğlu" yüzde 4'den çok fazla eğim üzerinde (tabii ki üstten) vızır vızır çalışan hafif metrolarıyla ulaşımın keyfini çıkarabilirken, bizim yedi tepe niçin hâlâ sorun oluyor?

Demek ki şehir yönetimi de "fazla hayal" kaldırmıyor...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi