T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

Bir ülkenin ne mal olduğunu anlamak istiyorsan...

Geçenlerde Kürşat Bumin'le konuşurken açıldı konu. Türkiye'de mizahçılar "mış gibi" yapmayı seviyor...

Hep, Nasreddin Hoca'ları, Bekri Mustafa'ları, İncili Çavuş'ları, Aziz Nesin'leri çıkarmakla övünür, insanımızın sağlam bir mizah damarına sahip olduğunu tekrarlayıp dururuz ya...

Bunlar sadece laftan ibaret.

Kürşat Bumin, sohbetimizde, Zinoiev'den aktarma yaparak bazı Sovyetik uygulamalardan ve Rus mizahından sözetti. Türkiye'dekiyle kıyasladığımızda, ortada gerçekten ciddi bir "fark" vardı ve Sovyetler Birliği döneminde mizahçılar "otorite"yle ilişkilerini sağlam bir eleştirel zemine oturtabilmişlerdi.

Sözü, Fatsa'daki sakız olayına getirmek istiyorum.

Biliyorsunuz, Fatsa'da bir siyasi partinin ilçe başkanı, Atatürk'ün huzurunda sakız çiğnediği gerekçesiyle, bir askerî yetkilinin ihbarı üzerine, önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı.

Haber basında geniş yankı buldu.

Birçok köşe yazarı, olayın "adabımuaşeret" ve "hukuk" boyutunu tartışan yazılar yazdı: İlçe başkanı saygısızlık, terbiyesizlik, hatta edepsizlik yapmıştı, ama tutuklanması doğru değildi, filan.

Fakat gözden kaçan bir şey vardı: Bu, sadece bilinen parametrelerden yola çıkarak, hele hukuk ve adabımuaşeret telakkilerini konuşturarak anlayabileceğimiz bir mesele değildi. Ortada "özel bir durum" vardı. İrrasyonalin de ötesinde, hatta "post-irrasyonal" diyebileceğimiz, üstelik otoritenin mahiyeti konusunda fikir veren son derece özel bir durum. Dolayısıyla, konu, rasyonal akıl yürütmeleri aşıyor, sadece "mizahçıları" ilgilendiriyordu.

Peki, Nasreddin Hoca'lardan, Aziz Nesin'lerden geldiği öne sürülen ve sağlam bir mizah damarına sahip mizahçılarımız bu olaya nasıl yaklaşmışlardı?

Bir tek Salih Memecan'ın karikatürünü hatırlıyorum.

Mizah dergilerinde çıt yok. İki haftadır, ciddi bir merakla tarıyorum, ne Leman'da, ne Penguen'de, ne de niçin çıktığını bilmediğimiz Küstah dergisinde bir tepki var. Arkadaşlarımız bol bol, kamusal alana sızmaya çalışan hilekar ve üçkâğıtçı türbanlı, çevreyi kirleten hokkabaz işadamı, "yasama organı"na haddini bildiren kahraman Ahmet Necdet Sezer, asker "höt" deyince pısıp kalan korkak Tayyip Erdoğan karikatürleri çiziyorlar.

Engin Ardıç, "kafası karışık bu çocukların" demişti de, etmedikleri hakareti bırakmamışlardı adamcağıza.

Ben de öyle düşünüyorum.

Kafa karışıklığı, sadece "yanlış sınıfsallıklar"dan ibaret değil... Nerede duracaklarını da bilmiyorlar. Çünkü, devrimcilik adına "gecekondu direnişini", halkçılık ayağından da lumpen kalkışmasını savunuyorlar.

Üstelik, otoriteyle ilişkileri, daha doğrusu otoriteye bakışları da problemli.

Daha önce de yazmıştım: Bu ülkede koskoca bir "28 Şubat süreci" yaşandı. Yazarlar fişlendi, yazarlar andıçlandı. Acımasızca sürek avları düzenlendi. Başörtüsüyle Meclis'e girmeye cüret eden bir milletvekili toplumsal lince maruz kaldı. Evine geceyarısı baskınları düzenlendi. Çocukları okulda, servis minibüsünde, sokaklarda tartaklandı. Hiçbir psikolog, hiçbir aile uzmanı, hiçbir ebeveyn, hiçbir "mizah dergisi" bu vahşete itiraz etmedi.

Büyük gazetelerimiz bu çocukların yaşadığı büyük şoku serinkanlı bir habercilik diliyle aktarmakla yetinirken, mizahçılarımız da lain milletvekilini aylarca "haftanın lalesi" listesinden indirmedi.

Oysa biz, "haftanın lalesi adayları" arasında postmodern darbecileri, andıç yazarlarını, hukuku katletmekle övünen başsavcıları, yazar susturan bürokratları görmek isterdik.

Elbette hükümet eleştirilebilir. Eleştirilmelidir de. Başbakan türlü kılıklarda resmedilebilir. Nitekim yılan, çiyan, öküz, zürafa olarak resmedilmiştir. Uyuyan bakanla ilgili komik şeyler çizilebilir. Binlerce karikatür çizilmiştir.

Fakat muhalefet, daha doğrusu sahih muhalefet otoriteye, yani "görünmez iktidar odağına" karşı yapılandır...

Nasreddin Hoca'nın, Aziz Nesin'in sülbünden gelmiş bu çocuklar, ne yazık ki, hem "mış gibi" yapıp durumu idare ediyorlar, hem otoriteyle iyi geçiniyorlar, hem de "düşene vurmayı" muhalefet, eleştirel tutum, daha da acıklısı "komiklik" sayıyorlar...

Kürşat Bumin "Bir ülkenin ne mal olduğunu anlamak istiyorsan mizahına bakacaksın" diyordu. Haksız mıdır?

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi