T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 1 MAYIS 2006 PAZARTESİ | ||
|
Avrupa Birliği 2010 yılında İstanbul'un bir kültür şehri olmasına karar vermiştir. Bu kararı duyunca aklımıza, kültür şehri olmakla, kültürlüler şehri olmak arasındaki fark geldi. Bu gözlükle baktığımız zaman, içimize şu korku düşmektedir: İstanbul resmen kültür şehri ilan edilse bile, üzerinde yaşayanlar, yönetenler kültürlü değilse, bu kararın bir manası var mıdır Gazetelerde, meşhur Gülbekyan Müzesi'nde bulunan bazı eserlerin bir süre için İstanbul'da sergileneceğini okuyoruz. Gülbekyan Müzesi'nin esasını Osmanlı sanatının şaheserleri teşkil eder. İnsan bu müzeyi gezerken aklına şu sual gelmektedir: Bu müze neden İstanbul'da değildir de Portekiz'dedir. Zamanında Gülbekyan bu müzeyi İstanbul'da açmak istemiş ve fakat gerekli ilgiyi görmediği için Lizbon'a götürmüştür. Franfurt'ta İslam İlimleri Tarihi Müzesi vardır. Bu müzede, Müslümanların ilim alanına katkıları ve keşiflerine ait eserler sergilenmektedir. Burada yapılan çalışmalar ve sergilenen eserler, İslam Medeniyeti hakkında kalıplaşmış kanaatleri alt üst etmiştir. İnsan bu müzeyi gezerken de kendisine şu suali soruyor: Neden bu müze, İstanbul'da değil de Almanya'dadır. Bu sualin cevabı da çok hazin ve düşündürücüdür. Bu enstitüyü kurup bu güne getiren Prof. Fuat Sezgin'dir. Sezgin 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra İstanbul Üniversitesi'nden ayrılmış, ona Frankfurt Üniversitesi kucak açmış ve bu enstitü ve müzeyi kurmasına imkan sağlamıştır Bu enstitü ve ona bağlı olarak kurulan İslam Eserleri Müzesi, yaptığı yayınlar ve teşhir ettiği eserlerle, İslam dünyasının, ilim tarihine yaptığı katkıları göstermiştir. Bu yönüyle bu müze, İslam ve Türk Medeniyeti hakkında Avrupalıların kafasında kalıplaşmış birçok tabuyu yıkmıştır. Prof. Sezgin yaptığı konuşmalarında ve verdiği konferanslarında, bu bu müzeyi kurmasındaki asıl maksadının ne olduğunu şu şekilde açıklamaktadır: Müslümanların ve Türklerin Batı uygarlığı karşısında eğilmiş olan alınlarını yukarıya kaldırmak... İnsan hakikaten de bu müzeyi gezdiği zaman, boynu eğikse yukarı kaldırmakta, içinde Türk ve Müslüman olduğu için bir kompleks varsa bunu yok etmektedir. Bu haliyle bu eser gayesine ulaşmıştır demektir. Bu enstitünün çalışmasına ve eserlerine karşı olan ilgisizliğimiz vardır. Müze İslam ülkelerinin üst seviyede idarecilerinin ziyaretlerini gösteren fotoğraflar ve hediyelerle doludur. Türkiye'den giden hediye sadece duvarda asılı duran Kütahya yapısı bir çini panodan ibarettir. İşte bu sebeple diyoruz ki, kültür şehri olmak başka, kültürlülerin şehri olmak başkadır Müze ilk defa birkaç ay önce Kültür Bakanı ve İstanbul Valisi tarafından ziyaret edilmiştir. Bakan ve İstanbul Valisi, bu müzenin İstanbul'a nakli ricasında bulunmuşlar ve bunun İstanbul'un Avrupa'nın kültür merkezi olma fikrine katkıda bulunacağını ifade etmişlerdir. Sezgin bu isteği memnuniyetle karşılamıştır, Bu kararın yerine getirilmesinde inşallah ilgisizlik gösterilmez. Avrupa müzeleri Anadolu'dan kaçırılırmış veya hediye olarak verilmiş eserlerle doludur. Bunları gördüğümüz zaman içimiz sızlıyor. Yurt dışındaki bu eserler, kültür anlayışımızın noksanlığından ileri gelmektedir.Tekrar diyoruz ki, İstanbul kültür şehri olmadan evvel, kültürlülerin yaşadığı ve idare ettiği bir şehir olmaya mecburdur.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |