T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Doğu ve Batı

Kur'an-ı Kerim'in "Doğu ve Batı Allah'ındır" buyurduğunu, "Doğu'dan da Batı'dan da olmayan Kutlu Zeytin Ağacı" simgesini biliyoruz. Ne var ki "iki yüz yıldır neden bocalıyoruz?" sorusuna, bu soruyu soran Niyazi Berkes (Merhum) dahil, bir türlü cevap veremiyoruz! Niçin?. Çünkü iki yüz yıla yakın bir zamandan beri, toplumumuza bir dirsek yatırma, halat çekişme, horoz döğüştürme, deve güreştirme hastalığı musallat oldu ve edildi. Bunları "müsademe-i efkar" zannedip, bu fikir çatışmasından "bârika-i hakıykat"in gerçeğin şimşeğinin doğmasını boş yere bekliyoruz veya bunu bile beklemiyoruz. Oysa merhum Cenab Şahabettin söylemişti: Gerçeğin şimşeği fikirlerin çatışmasından doğabilir, ancak, çatışan, "fikir"ler değilse, meselâ kabaklar ise, ancak "çekirdek" doğar, balkabakları kırılır ve çekirdekler ortaya saçılır. Bu çekirdeklerden meydana gelen yeni balkabakları da daha alt bölümlere ayrılarak, "Hangi Batı?", "Hangi Doğu?" sorusunun hatırlattığı daha alttaki horoz ve deve güreşlerine, halat çekişmelerine devam ederler. Bugün maalesef durumumuz daha fazla takımlara bölünmüş olarak, ilk halat çekişmesinin başlatıldığı Teceddüd Dönemi, Tanzimat Dönemi'nden daha da endişe verici! Tanzimat Fermanı'nda hiç değilse açık bir "halat çekişmesi duyurusu" yoktu. Ne var ki "Batı'ya borçlanıp gününü gün etme" uygulaması sonucunda, bu siyasetin faturası geldi: İslâm'ın gericilik demek olduğunu hiç değilse örtülü olarak kabul etmek zorunda idik! (İslâm imiş âleme pâ ben-i terakkî/ Evvel yağ idi işbu rivayet yeni çıktı! -Ziya Paşa)

Oysa bu çekiştirilen halat, yapışılması, sarılınması gereken "Habl-ul metîn" değildi. Bu çekişme sırasında niceleri sırt üstü devrilerek kafasını kırdı. Bu kamplara bölünerek biribiriyle çekişmenin; ilerleme yolundan her iki tarafı da alıkoyduğunu söylemek isteyenleri susturmak için de; muhtevâsının ne olduğu üzerinde uzlaşma ve açıklık sağlanmamış bir "lâiklik" ilkesi, "oyunun temel kuralı" olarak ilân edildi.

Bu oyunun bir sonu gelmesi istenmiyordu. Çünkü oyunu başlatanların, düdüğü çalanların; tutar gibi göründükleri Batıcılar galip gelerek oyun biterse, yine bir köşede terkedilen ve gerçek ilerleme yoluna götüren "Habl-ul-metin" akla gelebilirdi. Bu sebeple oyun aralarında dahî taraflar dinlenip düşünemesinler diye, kendi aralarında da halat çekişmeye kandırıldılar. İnanmayan birkez çevresine baksın: Kaç tane biribirini sevmeyen ve içtensizlikle suçlayan Atatürkçü hizip var acaba? Etnik halat çekişmeleri, Sünnî-Alevî halat çekişmeleri de ayrı!

Aralıklı olarak, ne zaman bir gazetede "köşe yazarı" oldu isem, bu yazının benzerini, üstelik bazen aynı cümlelerle yazdım. 29 Nisan tarihli Radikal'de Erol Katırcıoğlu'nun "Daha Batılı ve Daha İslâmî ötesinde" başlıklı yazıyı okuyunca, içimde tekrar yoğunlaşmaya başlayan bezginliği delen bir ümit ışığı belirdi. Tekrar bu konuda yazmanın yararlı olacağını düşündüm. Bu göl maya tutabilir!

İmdi ey biribirini yüreklendirip karşı tarafın "kimyasını bozacak" nãralarla halat çekiştirmek baş alıp da hiçbir söze kulak veremeyen kardeşler! Beni duyamıyor veya anlayamıyorsanız Erol Bey'e kulak verin! Diyor ki: -bu halat çekişme oyununun- iki tarafı da giderek biribirine benzemeye başlar. -Karşılıklı nâraların ve kimya bozmaların- "geriliminden beslenerek siyaset yapmaya başlar. Siyasetteki sağlıksız gidiş bundandır".

Şu halde bu halet çekişme gerginliğine son verelim. Çekiştirdiğimiz halat, "Habl-ul-Metîn" değildir. "Habl-ul-metîn" nedir? O, halat çekiştirme oyunu için aramıza atılan ne sık sık koparak iki tarafından da nice kelleye mal olan çürük halata benzemez. Bir ucu sabittir. Çekiştirilmek için değil, kurtulmak için yapışılan ucunun kolay tutulması için de bu uca Allah'ın seçtiği kişilerin simgesi olan, Yüce Sevgili'nin sağlam halkası bağlanmıştır. (Urve-t-ul-Vuskaa)

Biz de Tabiî Hukuk'un, Sevgi, Barış ve Adaletin ve sağlam halkasına hep birden "uzlaşma" ile sarılacak yerde, temel halat çekişmesini, ikincil horoz döğüşlerini, ikincil deve güreşlerini sürdürüyoruz. İki tarafın nâraları, tarafdarların, amigoların sloganları, panayır satıcılarının şamatası içinde, hiçbir uyarıya kulak veremiyoruz. Meded ey herşeyi işiten, bilen; İnsanlığın Rabbi!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi