T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet OCAKTAN

Başörtülüler Arabistan'a gitsin

ANKARA GÜNDEMİ
Süleyman Demirel, siyaset tarihimizde önemli bir yeri olan ve Türkiye'nin kalkınma hamlelerinde ciddi katkısı bulunan bir isim. Aynı zamanda darbelere, muhtıralara muhatap olmuş ve her seferinde yeniden siyasetin zirvesine tırmanmayı başarmış bir politikacı.

28 Şubat dönemine kadar, 'merkez sağ'ın ve bir ölçüde 'muhafazakar' kesimlerin simgesi konumunda olan Süleyman Demirel, 'postmodern darbe' süreciyle birlikte farklı bir 'misyon'un temsilciliğine transfer olmuştur. Geçmişteki bütün misyonunu ve o güne kadar temsilciliğini yaptığını iddia ettiği muhafazakar kesimlerin taleplerini reddeden Demirel, yeni dönemle birlikte kelimenin tam anlamıyla "laikçi kesimler"in safına transfer olmuş ve özgürlüklere direnen 'derin Türkiye'nin temsilciliğine soyunmuştur.

Geçtiğimiz Cuma günü Haber Türk'te 'Basın Kulubü' programının yapımcısı Melih Meriç, 9. Cumhurbaşkanı Demirel'le yapacağı program için davet ettiğinde, hemen olumlu cevap verdim ve yeni bir Demirel bulurum umuduyla da oldukça heyecanlandım. Ancak program başlayınca gördüm ki, Demirel yine 28 Şubat dönemindeki Demirel'di ve zerre kadar bir değişim söz konusu değildi.

Mesela 'Basın Kulübü'ndeki, 'laiklik' ve 'başörtüsü sorunu' konusunda tartışmanın en hararetli bölümünde bir ara sayın Demirel'le aramızda küçük bir polemik yaşandı. Demirel, yine her zamanki gibi buyurgan tavrıyla, "Başörtülüler (türbanlılar) üniversiteye giremez, türban özgürlük falan değildir, bu gericiliktir" deyince, dayanamadım ve kendisine şöyle bir soru yönelttim.

"Sayın Demirel, galiba siz farkında değilsiniz ama, bu ülkede başlarını örten binlerce genç kız üniversite kapılarından geri çevriliyor. Bu yüzden, bütün bir Türkiye'de derin acılar ve dramlar yaşanıyor, peki bu kızlar ne yapsın?"

Demirel hiç tereddütsüz ve biraz da öfkeli bir üslupla, "Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay, Anayasa Mahkemesi karar vermiş. İlle başı bağlı okumak istiyorsan, başı bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya git. Arabistan'da falan öyle yerler vardır, oraya gidin. Orada okuyun" diyerek, 28 Şubat'taki duruşunun arkasında olduğunu gösterdi.

Demirel başörtüsü konusunda hızını alamıyor ve bu sorunu AK Parti hükümeti dahil kimsenin çözemeyeceğini söylüyor: "AK Parti türban sorununu çözemez. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin kararı var, Danıştay'ın kararı var, AİHM'nin kararı var. Hadi aş bakalım bunları da görelim.

Neyle değiştereceksin! Gel değiştir de görelim bakalım!. O işe kalktığınız zaman bakalım ne kadar destek göreceksiniz. Yani siz halktan aldığınız yüzde 26 oyla Türkiye'nin her şeyini mi değiştireceksiniz. Türkiye'de başka güçler de var. Halk da var Türkiye'de. Siz halktan destek aldığınızı iddia ediyorsanız, hadi gidin bakalım yüzde 50'nin üzerinde oy alın da gelin göreyim. Mahkemeye kadıya mülk değildir. Sandığa gittiğinizde saç kesilir, önünüze düşer."

Demirel, Cumhurbaşkanı Sezer'in Harp Akademileri'ndeki "Laiklik" ile ilgili görüşlerini de sonuna kadar desteklediğini söyledi ve Meclis Başkanı Arınç'ı laiklik konusunda tartışmaya çağırdı:

"Türkiye'de laiklik nedeniyle özgürlüklerin kısıtlandığı görüşüne katılmıyorum. Bugün Türkiye'de başörtüsüne karışan var mı? Başörtüsü ayrı bir olay, türban ayrı bir olay. Anadolu kadınının yüzde 60, 70'i başını yazma ile sarıyor. Buna bir şey diyen var mı? Sokakta, evde ona karışan var mı? Ne zamanki siz bunu dini simge olarak sarmak istiyorsunuz o zaman sıkıntı yaratır. Türban sorunu icad edilmiş bir sorundur. Kim sorun var diyorsa, bunu icad etmiştir.

Efendim, Arınç gelsin laikliği tartışalım. Neyini tartışacaksın? Laikliği tartışalım. Peki gel tartışalım. Nesini yorumlayacaksın. Bu ülkede Müslümanlığın en rahat yaşandığı ülkedir. Ben şimdi kendimi ortaya koyuyorum. Kim benimle laikliği tartışmak istiyorsa, ben hazırım."

ERDOĞAN KÖŞK'E ÇIKARSA, TARTIŞILIR

İş, Cumhurbaşkanlığı seçimine gelince Demirel biraz daha coşuyor ve Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı için, "Köşk'e çıkarsa, hukuki engel olmaz ama tartışılır" ifadesini kullanıyor. Bunun için de, bütün neredeyse bütün sözlerinin sonuna, "hemen erken seçim yapılsın" cümlesini yerleştiriyor. Belli ki Sayın Demirel, Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasını hiç ama hiç istemiyor. Daha doğrusu, AK Parti ağırlıklı bu parlamentonun Cumhurbaşkanı seçmesine gönlü razı değil.

Mesela, "Sezer'den sonraki Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan demek mümkün mü?" sorusuna, "Hayır, neden hayır çünkü daha bir sene vakit var. Siyasette bir haftada herşey değişir. Ayrıca bugün büyük bir tartışma var Türkiye'de. Cumhurbaşkanlığına gelen kişi makamda tartışılmamalıdır. Tartışılırsa devlette zaaf olur. Bugün Türkiye'de 41 milyon oy var. 41 milyon oyun Meclis'teki temsilcisi 16 milyon oydur. Yani bugünkü Meclis halkın yüzde 40'ının temsilcisidir. Bugünkü Meclis halkın sadece yüzde 40'ını temsil ediyor. Ayrıca Ak Parti Türkiye'de oyların yalnızca yüzde 26'sını almıştır. Bu içe sığacak bir durum değildir. Yüzde 26 ile yüzde 66 Meclis'te çoğunluk elde edilmiştir. Bu temsilde adalete aykırıdır" cevabını veriyor.

Hemen arkasından, "Peki Erdoğan'ın Başbakanlığı meşru değil mi?" sorusuna ise, topu taca atarak şöyle cevap veriyor:

"Hayır hukuken sorun yok. Bu Meclis'ten Cumhurbaşkanı olarak de seçilebilir. Hukuken sorun yok. Fakat tartışılır. Başbakanlık yapıyor ama şunu da diyor herkes 'Yüzde 26 ile yüzde 66 sandalyeye nasıl sahip olabilirsin.' Sayın Özal'ın da durumu böyleydi. Sayın Özal eğer vefat etmeseydi, orada barınabilir miydi? Orada duramazdı. Bir ülke düşünün ki, bir Cumhurbaşkanı halkın yüzde 26'sı ile seçilmiş. Bu doğru olur mu. Tayyip Erdoğan bu Meclis ile Cumhurbaşkanlığı'na seçilirse, bu rahatsızlık yaratır, tartışmalı bir cumhurbaşkanı olur."

"Erdoğan'ın eşinin türbanı ile Köşk'e çıkması bir sorun çıkarır mı?" sorusuna Demirel, şu cevabı veriyor:

"Cumhurbaşkanı'nın eşi sarılı diye ordu harekete geçmez. Ama Cumhurbaşkanı'nın eşi siyasi bir simge olarak sarılı ise, Türkiye'de de türban tartışma var ise, bana göre kanuni olarak bir engel yoktur. Ama bir şey var ki, Türkiye'de önemli sayılabilecek kurumların bundan hoşnut olmayacağı kesindir... Bir rahatsızlık yaratacaktır."

BAŞBAKANLAR ASILMAKTAN KORKUYOR

Asker siyasete müdahale eder mi?

Yalnız bir ülkede halkın önemli bir kısmı askerin idareye müdahelesini istiyorsa o zaman mesele askerin meselesi değil, halkımızın meselesidir.

Yani halk böyle istiyorsa, asker de müdahale eder diyorsunuz öyle mi?

E öyle olur tabii.. Ülkenin büyük kısmı itibariyle henüz demokrasiyi hazmetmemişsiniz demektir.

Askerler bugünden sonra, halk bizi istiyor diye müdahale ederler mi?

Kurtuluş Savaşı'nı askerler yapmıştır. Cumhuriyeti onlar kurmuştur. 10 Cumhurbaşkanından 6'sı asker. Yani Türkiye yönetiminde askerlerin önemli bir rolü var. Asker 2.5 kez darbe yaptı. Bundan sonra bu tür şeyler umarım ki olmaz. Müdahale korkusu devletin işlemesini sekteye uğratıyor. Cesur kararlar almak isteyen bir başbakan düşünür 'acaba yarın ben bu kararı aldığım için beni asarlar mı?' Niye? Çünkü Türkiye seçilmiş bir başbakanı asmıştır. Bu korkuyu sabunlu suyla yıkayarak silemezsiniz.

Bugün 28 Şubat öncesi bir durum var mı?

Yok ama ne var? Bugün bir tartışma var Türkiye'de. Devletin başı çıkıyor Harp Akademileri'nde çok önemli şeyler söylüyor, laiklik tehlikede diyor. Türkiye bir kurumlar devletidir. Bugün kurumlar arasında bir sürtüşme olduğu kesindir. Bu sürtüşmenin daha ileri gitmesi durumunda bu bunalım demektir. Onun çaresi de seçimdir.

Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olması engellenemez

Şemdinli iddianamesi için ne diyorsunuz?

Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcı yetkilerinin dışına çıkmıştır. Bu iddianame ile orada görev yapmış, yarın yapacak güvenlik güçlerini sindirmeye matuf bir olay olarak ortaya çıkmıştır. Fakat bu iddianame nedeniyle savcının ihracı da yanlıştı. Yanlışlıklar silsilesidir. Madem ki böyle bir iddianame yazıldı, mahkeme bu iddianamede şu hususlar yanlıştır deyip ayıklamalıydı.

Bu olaylar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığı'na engellemek için mi yapıldı?

Devletin 40 senede yetiştirdiği bir kumandanı hileyle desise ile yapacağı bir görevden uzaklaştırmaya kimse teşebbüs edemez.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi