T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 21 MAYIS 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Rasim ÖZDENÖREN

Derin kökünden haber veren ülke

İran'ı hiç görmemiş olan birinin, şayet onun hakkında birinci elden edinilmiş bilgileri mevcut bulunmuyorsa, dünya kamuoyuna verilen genel bilgilerden edineceği izlenim sanırım hiç de iç açıcı değildir.

Bu genel izlenimin zihinde uyandırdığı ilk etki mağmum (iç karartıcı) bir ülke ile karşılaşma beklentisidir. Ancak daha hava alanına iner inmez, size iç aydınlatıcı bir ışık cümbüşünün hoş geldin yapması, bütün bir önyargınızı paramparça etmeye yetiyor.

Hava alanından Tahran'ın merkezine ulaşan otoban kilometreler boyunca gündüz gibi aydınlatılmış. Trafik çılgın bir hızla seyrediyor. Orada geçirdiğimiz onbir gün boyunca hiçbir şoförün, eline tutuşturduğumuz adresi ikinci bir kez tekrarlatmadan ve kimseye sormadan, bizi nokta adresimize kadar ulaştırması, bizim Türkiye'de görmeye alışık olmadığımız durumlardandır. Hiçbir şoförden: "ağabey yolu ben de bilmiyorum, sen göster" cümlesini işitmedik.

Belki herkes için geçerli olmayabilir, ama benim hayalimdeki Tahran iri bir Anadolu kentinin biraz bakımlı olanından başka bir şey değildi. Ancak Tahran müthiş yeşil, ağaçlı, insanın içine serinlik duygusu aşılayan bir kent. Caddeleri cetvelle çizilmişçesine düzgün. Caddelerin kenarından kilometreler boyu akan irili ufaklı su kanalları... Kanallar boyunca iki taraflı çınar ağaçları... Aralarda seçilebilen dişbudaklar.. çiçek tarhları.. güller.. Kocaman, serin parklar.. Bir öğle sıcağında birkaç saatimizi geçirdiğimiz Lale Parkı'nın nerdeyse özel bir klima cihazıyla serinletilmiş olduğunu düşündüren ferahlığı..

Bütün bunlar, hiçbir ön uyarı olmadan dikkatinize sunuluyor ve soluduğunuz kentin sahiplerinin derin tarihinden ve köklü kültüründen haber veriyor. Teslim ediyorsunuz ki, burada yaşayan insan kentlidir. Burada yaşayan insan kendi özgül geleneğinin farkındadır. Ve onu korumaktadır.

Sabahleyin herhangi bir Tahran caddesine adımınızı attığınızda, sizi çokça şaşırtan bir başka tablo: dışardan verilen izlenim oydu ki, Tahran'da kadınlar evlerine kapatılmışlardır. Ama hayır, gerçek, bu rivayeti yalanlıyor. Aslında İran kültürü anaerkil bir izlenim uyandırıyor. Kadın, hayatın her alanında, her safhasında devrede. Taksi şoförleri, telsizlerinden, kadın yöneticilerden talimat alıyor. Üniversitede hanım öğretim üyeleri.. bürokrasinin her kademesinde hanım memurlar işbaşında.. yoğun trafikteki araçların yüzde kırkında hanım sürücüler direksiyon başında..

Daha ilginci, toplam üniversite öğrencisinin yüzde 67'sini de kız öğrencilerin oluşturduğu söyleniyor. Gerçekten de sokakta olsun, ziyaret ettiğimiz çeşitli kuruluşlarda (gazete yönetim evleri, dergiler, üniversiteler, kitap fuarı vb.) olsun çalışanların çoğunluğunu, kimi yerlerde nerdeyse tamamını hanımlar oluşturuyor.

Ayrıca Kitap Fuarı'nda gözlemlenen gerçek: İran insanı, okumaya son kerte meraklı. Nerdeyse tamamını genç okuyucuların oluşturduğu fuar ziyaretçisinin sayısı on günde üç milyonu aşmış. Ve bu okuyucunun çoğunluğunu da gene hanımlar oluşturuyor.

Fuar.. ama ne fuar! Her bir salonu, bizim TÜYAB'a beş çeker. Kırkın üzerinde salon. Yani TÜYAB'ı kırka katla.. her reyonun önünde kuyruklar oluşmuş. Dinleti izlenecek salonların önü erken saatlerden itibaren insanla doluyor ve sabırla salon kapısının açılması bekleniyor. Fuar alanında ne simit satıcılarına, ne su satıcılarına, ne dilenciye, ne kapkaççıya rastlanıyor. Çimenlere basmak, üzerine oturmak serbest. Fuar gezisinin yorgunluğunu çıkartmak isteyen ziyaretçiler ağaç altlarında, çimlerin üstünde rahatça dinleniyor. Onbir gün boyunca, sigara içen birkaç kişiye rastladım, birisi de bizim Türklerden biri olmak üzere.. Ancak nargile içilen salonlarda hanımların nerdeyse tamamı marpucu elinden bırakmıyor. Evlerde de nargile içilip içilmediğini sordum; hayır, nargile yalnızca özel nargile mekânlarında içilirmiş.

Bunlar dış gözlemler... Bizimle yapılan mülakatlarda, bizi en çok anlayacaklarını düşündüğümüz bazı hususları anlamakta zorlandıklarını gördük. Mesela İslâmî edebiyat tartışmaları gibi.. ama onlardan ayrıca söz açmamız gerekiyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi