T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 9 NİSAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

EKONOMİ-TOPLUM
Mustafa ÖZEL

Merkezde neler oluyor?

Anarşiyi doğuran, anarşistlerin gücü değil; merkezin güçsüzlüğüdür. Daha doğrusu, siyasetsizliği, kofluğu. Esas güç, yapısal güçtür. Var olan, fakat kullanılma ihtiyacı duyulmayan güç

Çiviler sökülüyor; merkez(ler) dökülüyor. Bu şairâne girişi bana ilham eden, ünlü İngiliz (daha doğrusu, İrlandalı) şair William Butler Yeats. İngiltere 1921 yılında Filistin ve Irak'ı denetim altına aldığında, Yeats "The Second Coming" (İsa'nın İkinci Gelişi) başlıklı müthiş bir şiir yazmıştı. Günümüz Filistin ve Irak ve tüm Orta Doğu ve hatta tüm dünya sistemini çok iyi tasvir ettiğini düşündüğüm şiirin ilk mısralarını Türkçeleştirmeye çalışırken gördüm ki eski formumdan epey uzaklaşmışım. Hem şiirin büyüsünü hissettirmek; hem de tercümemdeki açığı kapatmak için, önce şiirin özgün mısralarını aktarıyorum, sonra çeviriyi:

Turning and turning in the widening gyre
The Falcon cannot hear the falconer ;
Things fall apart ; the center cannot hold ;
Mere anarchy is loosed upon the world.

Genişleyen dairede dön babam dön
Duyamıyor avcıyı Atmaca (zalim ve bön!)
Dökülüyor her şey; merkez hakim değil duruma
Mahza anarşi kalıyor dünyamızın payına.

Anarşiyi doğuran, anarşistlerin gücü değil; merkezin güçsüzlüğüdür. Daha doğrusu, siyasetsizliği, kofluğu. Esas güç, yapısal güçtür. Var olan, fakat kullanılma ihtiyacı duyulmayan güç. Gücünüzü mutlaka kullanmanız gerekiyorsa, birileri size meydan okuyor demektir. "Meydan okunuyor" ise, çiviler sökülmüş, merkez dökülmeye başlamıştır. Bu aşamadaki her "güç gösterisi" İngilizce ifadeyle "counter-productive"dir. Yani, astarı yüzünden pahalı.

Aklı başında herkes biliyor ki küresel terör, küresel askerî gücün eseridir. Ve dünyamızda bir tek 'küresel' askerî güç vardır bugün: ABD. Küresel terörü tetiklemiş ve hatta doğrudan yaratmış olmak, kısa vadede cazip gözükebilir. Fakat kontra-prodüktiftir; kendi ayağınıza kurşun sıkmaktan farksızdır. Şişeden çıkan cinin sizi de çarpmayacağını garanti edemezsiniz!

ABD, Irak'ta kaybetti. Sadece küresel itibarını değil, ulusal itibarını da telafi edilemez biçimde sarstı. Amerikan yönetimini bu hayalperest serüvene sürükleyen neo-conların bir kısmı tasfiye edildi. Fukuyama gibi teorisyen şahinler bile tevbekâr oldu. Dökülen dökülene. Tam şairin tasvir ettiği gibi: "Dökülüyor her şey; merkez hakim değil duruma." Merkez, duruma hakim olmayınca, sadece terör kalıyor dünyamızın payına!

BİZİM MERKEZ'DE OLUP BİTENLER

Türkiye Yazarlar Birliği ANLAYIŞ dergisini boşuna "Yılın Dergisi" seçmedi! Mart ayı boyunca saygın gazetelerimiz ve TV kanallarımız Anlayış'ı dillerinden düşürmediler. Derginin genel yayın yönetmeni olarak tebessümle izlediğim bu traji-komik tartışmalar hakkında bir defaya mahsus bir değerlendirme yapmam her halde faydalı olur.

Saygın yazar ve yorumcularımıza göre, Merkez Bankası Başkanlığı için önerilen Dr. Adnan Büyükdeniz ile başkan yardımcılığı için adı geçen (hâlen bankanın İdare Meclisi azası) Dr. İbrahim Turhan, Anlayış dergisinde yazdıkları yazılarda çok tehlikeli fikirler öne sürmüşlerdi. Hepsi bir yana, yayın hayatına Nazım Hikmet, Said Nursi gibi şair ve düşünürlerin çizgisini yücelterek (Reklam spotlarını hatırlayın: "Onlar birer radikaldi!") giren Radikal gazetesi bile, Dr. Turhan'ı radikallikle suçluyordu!

Hakkını yemeyelim: Medya yazar ve muhabirleri Anlayış yazarlarının hakkını teslim ediyorlardı: Her ikisi de Türkiye'nin en iyi liselerini ve Boğaziçi gibi en seçkin üniversitelerinden birini birincilik dereceleriyle bitirmişlerdi. (Adnan Büyükdeniz, aralarında Enis Berberoğlu, Umur Talu gibi medyamızın tanınmış kalemlerinin de yer aldığı "Boğaziçi Ekonomi 1980 mezunları" sınıfımızın en çalışkanıydı ve lakabı Keynes Adnan'dı!) Yurt dışında en iyi üniversitelerde yüksek lisans veya doktoralarını tamamlamış, yurt içinde de seçkin iş yerleri veya akademik kurumlarda çalışmışlardı.

Haber ve yorumlara göre, İbrahim Turhan sadece IMF karşıtı değil, düpedüz piyasa karşıtıydı! Boğaziçi Yöneticiler Vakfı'nın bir toplantısında, "Ne piyasası kardeşim! Ben piyasaya miyasaya inanmıyorum!" demiş, ayrıca kapitalist piyasaya karşı İslam ekonomisini savunmuştu. Oysa ben de aynı toplantıda bulunmuştum. Turhan'ın karşı çıktığı şey piyasa değil, tekelciliğin piyasa ekonomisi yerine konulmasıydı. Hem küresel düzlemde, hem de ülkemizde piyasalara yoğun müdahale olduğunu; buna hem insanî hem de İslamî gerekçelerle karşı çıkmamız gerektiğini söylüyordu. "Ne piyasası kardeşim!" derken, "keşke serbest piyasa olsa da, görsek" demek istiyordu. İslam dininin serbest piyasayı öngördüğünü, kapitalizmin ise tarihsel bir gerçeklik olarak piyasaları boğmaya eğilimli olduğunu artık George Soros bile dile getirdiğine göre, "kapitalist piyasaya karşı İslam ekonomisini savunmak" demek, serbest piyasadan yana olmak demektir. Olsa da, savunsak!

BÜYÜKDENİZ'İN GÜNAHI IMF'Yİ ELEŞTİRMEK

Adnan Büyükdeniz'in büyük günahı ise, Anlayış'taki yazılarında IMF eleştirisi yapmasıydı. Dergiden söz konusu yazıları isteyen gazete ve TV muhabirlerine hemen yazıları göndermiş, "lütfen tamamını okumadan ve yazarın kastını tam anlamadan yorum yapmayın" ricasında bulunmuştuk. Heyhat! Yazıların daha ziyade başlıkları öne çıkarıldı ve Büyükdeniz'in IMF'yi hangi gerekçelerle eleştirdiğine hiç mi hiç değinilmedi. Sanki IMF, bütün dünyanın hayrı için kurulmuş ve hiç yanlış yapmayan kutsal bir kurumdu ve hayatının her hangi bir anında bu kurumu eleştirmiş olanlar Merkez Bankası başkanlığı yapamazlardı! Bu bakış açısı bile, küresel ve ulusal finans sistemleri dahilinde ne tür dolaplar çevrilmekte olduğuna kanıt değil mi? İşten anlıyor ve biraz muhalif duruyorsanız, vay halinize!

Büyükdeniz'in 2,5 yıl önce Anlayış'ta yayımlanan yazısı "IMF politikaları çözümsüzlük üretiyor" başlığını taşıyordu. Yazının kısa bir özetini sunmak suretiyle, hem iyi bir iktisatçının IMF gibi kritik bir kurumu değerlendirme tarzını göstermek; hem de medyamızın en radikal unsurlarına bile musallat olan "Küresel Sisteme Yağcılık" anlayışını teşhir etmek istiyorum. (Görüyorsunuz, onlarınki de nihayet bir anlayış. Herkesin Anlayış'ı kendine!)

Adnan Büyükdeniz, IMF'le ilgili yazısına önce küreselleşme ile ilgili bir değerlendirme yaparak başlıyordu: Küreselleşme kimilerine göre içinde yaşadığımız çağın en temel dinamiği; yönetilmesi, geliştirilmesi ya da karşı çıkılması gereken bir süreç. Kimilerine göre çağımızın en önemli "mit"i; hayatımızı şekillendiren gerçek güçleri tarif ve yorumlamada yanlış bir kavramsallaştırma. Küreselleşmenin ön plana çıkan en önemli boyutu kuşkusuz ekonomik küreselleşme. Ve, ekonomik küreselleşmenin temel ve en tartışmalı aktörü IMF.

IMF ile Dünya Bankası (DB) başlangıçta farklı ekonomik alanların yönetiminden sorumluydular. Bu iş bölümünde IMF'nin daha çok bütçe açığı, enflasyon, para politikası, dış ticaret açığı, dış borçlanma gibi kısa vadeli makroekonomik konularda yoğunlaşması öngörüldü. DB ise daha ziyade emek piyasası sorunları, dış ticaret politikası ve kalkınma gibi yapısal sorunlarla ilgilenecekti. Dünya Bankası hadiseye daha uzun vadeli ve insanî boyuttan bakarken, IMF daha kısa vadeli, para ve sermaye piyasaları zaviyesinden bakacaktı. Ancak, IMF süreç içinde bu iş bölümünü ihlal ederek DB'nin görev alanlarına müdahale etmeye başladı.

IMF'nin makro ekonomideki her türlü dengesizlik için standart bir teşhisi var: "Talep fazlası". Bunun çaresi de talebi daraltacak politikalardan (genellikle daraltıcı para ve maliye politikaları) oluşan standart bir reçete. Yani sorunlar ne kadar farklı olursa olsun, çözüm yolu tek. Sorunların kaynağında gerçekte talep fazlası olmamasına rağmen, IMF tarafından talebi daraltmaları istenen çok sayıda ülkeden söz etmek mümkün. Tabii alınan sonuçları tahmin etmek çok zor değil: Ekonominin daha da daralması, resesyonun derinleşmesi, işsizliğin ve fakirleşmenin olağanüstü boyutlara ulaşması. IMF bugüne kadar el attığı hiçbir ülke ekonomisini, ekonomik krizi daha da derinleştirmeden "düze çıkaramadı". Diğer bir deyişle, uygulanan istikrar politikalarının hepsi ekonomik ve sosyal maliyeti en yüksek politikalar oldu.

IMF, kendini 'bilgelik pınarı' sanıyor

Peki IMF bunlardan herhangi bir ders çıkardı mı? Birkaç sebeple, hayır. Birincisi: IMF kendi politikalarını tartışmayı bir "otorite zaafiyeti" olarak görüyor. Öyle ya, böyle bir yolu açmak, kendini "bilgelik pınarı" olarak gören IMF'nin otoritesine ve saygınlığına gölge düşürmez mi? Peki ama, uyguladığı programların başarısızlığı sonucu sürekli yanlışlanan bir kurumun saygınlığını ve otoritesini sağlayacak olan ilahî bir güç mü var? İkincisi; IMF, modern işletme bilimindeki tabir ile, "öğrenen bir kurum" değil. Yapılan hatalar, esas alınan ekonomik modelin ve ürettiği politikaların gözden geçirilmesine yol açmıyor.

IMF'nin mevcut antidemokratik yapısının, dogmatik ekonomik bakış açısının ve genelde belli bir politik gündemi dayatan yaklaşımlarının değişmesi zorunludur. Bu meyanda, uluslararası para sistemi ve küresel ekonomide istikrarı sağlamaya yönelik alternatif bir örgütlenmenin BM çatısı altında oluşturulabileceğine dair, çeşitli çevrelerce yapılan öneriler dikkate alınmalıdır. Uluslararası para sistemindeki istikrarsızlık ve uzun vadeli dengesizlik başlangıçtan bu yana büyük ölçüde uluslararası ticaretteki dengesizliklerden kaynaklanırken, buna son 20-25 yıldır finansal liberalleşmenin yol açtığı başıboş sermaye hareketleri de eklendi. Dünya mal ve hizmet ticaretindeki dengesizlikler giderilmedikçe parasal sistemin istikrara kavuşması da pek mümkün olmayacaktır.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi