T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 17 NİSAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
Bütün bir 28 Şubat boyunca susan ve hiçbir şey olmamış gibi davranmayı başaran CHP lideri Deniz Baykal, iktidar yeniden sivil güdümlü parlamentoya elverince, çıkıp lütfen konuşmuş, "keşke hiç konuşmasaydı" dedirten bir tavır sergileyerek, ordunun siyasete müdahalesini savunmuştu. Baykal'a göre, "önemli bir baskı grubu" olarak ordu, 28 Şubat sürecinde "sivil kamuoyunun oluşmasına katkı sağlamıştı"; 28 Şubat buydu. Cihet-i askeriyeden ve yargıdan gelen "muhtıra gibi" açıklamalar karşısında susma hakkını kullamaya devam eden, bir savcının iddianamesini "Bu, orduya karşı bir darbe girişimidir" sözleriyle maksadının dışına taşıyan Baykal, şimdi de, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ü muaheze eden, "yapılması gerekeni yapmamakla" suçlayan açıklamalar yapıyor. Baykal'ın tarihinde bir ilk bu. Daha önce çeliştiği, çatıştığı, görüşlerine karşı çıktığı bir general oldu mu, hatırlamıyorum. Belki, dost mahfillerde, Kenan Evren'e kırgınlığını dile getirmiştir... Muhtemelen, darbeden sonra düzeni bozulduğu ve "avukatlık yaparak ayakta durmaya çalıştığı" için... Gerçi Baykal, değeri trilyonları bulan malvarlığını bu dönemde (yani ayakta durmaya çalıştığı avukatlık döneminde) elde etmişti ama, bu yüzden darbecilere teşekkür edecek hali yok herhalde. Baykal Özkök'e niçin öfkeli? Nedir yapılması gerekenler ve Özkök bunlardan hangilerini yapmamaktadır? Sadece Baykal mı? Devlet merkezli düşünen aydınlar da Genelkurmay Başkanı'na saldırmayı itiyat edindiler. Özkök, arada sırada da olsa "demokratik çıkışlar" yaptığı, sık sık ordunun parlamentonun emrinde olduğunu hatırlattığı, bazı "derin" ve "heyecanlı" selefleri gibi "yapılması gereken" işlere tevessül etmediği ve "Anayasa çizgisini" koruduğu için mi? Hatırlayacaksınız, eski Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş, "Tansu Hanım şak diye emreder, ben tak diye yaparım" dediği için alay konusu olmuştu. Darbenin tedvirine memur yazılmış gazeteci arkadaşlar adını "Tak-Şak Paşa"ya çıkarmışlardı, hatta bir de fotomontajla etek giydirmişlerdi. Elbette, sadece "Tansu Hanım şak diye emreder" dediği için değil... Güreş, haddini aşıp, bir de, demokrasilerde gerçek patronun millet olduğunu söylüyor, RP'yle siyasi kurallar çerçevesinde mücadele edilmesi gerektiğini ve inançlara uygulanan baskının karşısında olduğunu savunuyordu. Pekala, demokratik normale müdahale eden hemcinsleri gibi, o da darbe yapıp politik kariyerini Çankaya'da Cumhurbaşkanı olarak tamamlayabilir, emekliliğinde resim sanatının "kitsch" örnekleriyle iştigal edebilirdi; o zaman kimse ona saygıda kusur etmez, etek giydirmeye kalkışmazdı. (Kaldı ki, etekli olmak niçin aşağılanma nedeni olsun. Kadına saygıyı şiar edindiğini söyleyen bir ülkenin medyasına yakışıyor mu bu örnek?) Oysa, doğru olan Güreş'in tavrıydı, (örnek ve benzetmeler biçimsiz kaçsa da) milletin patronajında yürüyen bir siyasal sistemde devletin memuruna düşen "şak" diye emredileni "tak" diye yapmaktı. Düşünebiliyor musunuz, bir askerin Anayasa çizgisini savunması, demokrasilerde gerçek patronun millet olduğunu söylemesi, yapılması gereken bazı (darbe gibi) sevimsiz işlere yeltenmemesi hâlâ birtakım sivillerin canını sıkıyor. Bazıları da, "militarizm"le sol aynı şeymiş gibi, "Allah Allah... Bütün Avrupa'da sol iktidarda; Türkiye'de neden iktidara gelemiyor?" diye hayret yazıları döşeniyor...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |