T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 15 NİSAN 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Önce zemin düzeltilmeli

"Kürt sorunu", modern bir sorundur ve bu ülkede tarihsel bir karşılığı yoktur. Bugünkü terör ise, buna ilave olarak, konjonktürün kışkırtıcılığının emzirerek büyüttüğü bir sorundur.

Evet tehlikenin farkındayız
   MUSTAFA AKYOL

 YUSUF ENGİN(*)
Diyarbakır'da yaşanan, tüm sosyal katmanları ile milletimizi derinden üzen şiddet odaklı olayların ortaya çıkardığı en önemli gerçek, sorunun çözümünün mümkün, zeminin ise müsait olmadığıdır.

Zeminin müsait olmamasından kastettiğim ilk şey, çözümde katkısı olabileceklerle sorumluluğu bulunanların sorunu anlamak, anlatmak ve çözmekten ziyade; "bir savaş üslubu" kullanarak mutlaka "kazanan taraf" olmayı tercih etmiş gibi bir görüntü vermeleridir.

İkincisi; sorunu bir ülke, toplum ve demokratikleşme sorunu olmaktan ziyade "Kürt Sorunu" olarak tanımlamak ve birleştirici ve ortak noktaları ortaya çıkararak başlamak yerine farklı ve ayrıştırıcı özellikleri ön plana çıkarmakta ısrar edilmesidir.

BİRLİKTE YAŞAMA İRADESİ

İçinde yaşadığımız coğrafyanın, ait olduğumuz milletin, sahibi, müşterek kurucusu olduğumuz devletin ve ortak tarihin gereği ve zarureti olarak etnik kökeni ne olursa olsun birlikte yaşama iradesini geliştirmek, üzerinde pazarlık yapılması imkânsız kaçınılmaz bir ön şarttır. Bu doğal ve kaçınılmaz zaruretin, pazarlıklarla ya da dayatmalarla zaafa uğratılması, sonucu ne olursa olsun çözümsüzlüğü kalıcı kılmaktan, ortaya çıkabilecek her türlü sonucun herkes için telafi edilemez kayıplar yaratacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Birlikte yaşama iradesi; dayatılacak, katlanılacak, çaresizlik içinde kabul edilecek bir sonuç değil, güçlü ve kalıcı bir bütün haline gelmek, sağlam bir gelecek kurmak için atılacak ilk adımdır. Türkiye'nin üzerinde kurulduğu coğrafyada yaşanan her türlü ayrılıkçılık; sonucu ne olursa olsun -başta ayrılıkçılar olmak üzere- bedelleri çok ağır sonuçlar doğurmuştur. Ortadoğu'da ve Balkanlar'da Osmanlı Devletine karşı sürdürülen ayrılıkçılığın doğurduğu şiddet, bugüne kadar uzanan kan, gözyaşı, yoksulluk; bölgede çıkarlarını sürdürmek isteyen bölge dışı güçlere bağımlılıktan başka bir şey getirmemiştir.

ORTAK KİMLİK, FARKLI KİMLİK

Aydınların ve siyasetçilerin Güneydoğu sorununu "Kürt Kimliği" bağlamında görmeleri de, ne yazık ki, çözümü imkânsızlaştıran, kangren haline getiren bir eksiklik ve yanlışlıktır. "Kürt Kimliğinin tanınmasını" isteyenler de Kürtleri, "Türk Kimliği" kategorisi içinde görmekte ısrar edenler de aynı eksiklik ve yanlışlığı öne çıkarmaktadırlar. Prof. Dr. Hüsamettin Arslan'ın da dediği gibi " İnsan, tek bir kimlikten ibaret değildir."

Etnik kimliği yok saymak ne kadar yanlışsa sadece "etnik kimliği" belirleyici tek kimlik olarak görmek ve tartışmak da o ölçüde yanlıştır. Ve "ayrılıkçılık" da aynı ölçüde yanlıştır. Çünkü "ayrılıkçılık" da birlikteliği sağlayan, birlikte var olmayı gerekli kılan diğer kimlikleri yok sayarak tek kimlik üzerinde ısrar etmekten beslenir ve beslenmektedir de.

Bizler Türk, Kürt, Laz, Çerkez ya da Arnavut olarak etnik kimliklerimizden başka Müslüman, Türkiyeli, Ortadoğulu olarak ortak bir kimliğe de sahibiz. İçine düşülen bir başka yanlışlık da "etnik kimlik" ile "millî kimlik" farkıdır. Etnik kimlik, kan bağı ve biyolojik bir kimliktir; millî kimlik ise aynı coğrafyada ortak bir tarih içinde oluşan insanları birbirlerinden kopmaz bağlarla bağlayan sosyolojik ve kültürel kimliktir.

"Kürt sorunu", -her türlü dünyevî çıkarı mutlaklaştırma açmazını meşrulaştıran laikliğin ürettiği- modern bir sorundur ve bu ülkede tarihsel bir karşılığı yoktur. Tarihteki Kürt isyanlarını sorunun geçmişteki karşılıkları olarak görmek yanıltıcıdır. Bugünkü terör, konjonktürün kışkırtıcılığının emzirerek büyüttüğü bir sorundur. Bu durumun, sorunda kendisini taraf olarak gören, gösterenler kadar bütün toplum da farkındadır. ABD ve AB ülkelerinin, sorunu büyüten, güçlendiren ve Türkiye aleyhinde kullanmaya müsait hale getiren politikaları, terör kadar köklü bir nefret uyandırmaktadır. Aslında bölge halkından kopuk, onların kültür değerlerine uzak kimi aydınların ve bölgede yaşayanların temsilcisi olduğu iddiasındaki siyasetçilerin de konjonktürün kışkırtıcılığına kapılarak ve bazı dış desteklerden güç alarak şımarık bir üslup geliştirmiş olmaları çözümü zorlaştıran en önemli nedenlerden biridir.

TERÖR, NE'Yİ VE KİM'İ TEMSİL VE TESLİM EDİYOR?

Kürt sorununu tıkayan nedenlerden biri de kendisini bölge halkının temsilcisi konumunda gören ve gösterenlerin tutumlarıdır. Kendilerini hep talep ve onay makamında gösteren DTP'nin kendisinden güç aldığı kanaati her geçen gün pekişen PKK, Kürt milliyetçisi aydın ve siyasetçiler, birlikte yaşama söylemlerini inandırıcı kılacak bir sorumluluk sergilemekten hep uzak duruyorlar. Hep talep ve mazeret üreten, hep itham eden, hep terörden ve yabancı ülkelerin Türkiye'ye baskılarından güç alan bir strateji izlemeleri toplumda infial uyandırmaktadır. Öncelikle eğer " Türk-Kürt kardeşliği" söylemi ile birlikte yaşama amacı taşımıyorsa bu stratejinin toplumda kabul görmeyeceğini bilmeleri gerekir.

Hiçbir mazeret üretmeden, hiçbir açık kapı bırakmadan, en net ve kesin bir tavırla teröre karşı çıkmayan DTP'nin demokratik bir örgüt olarak kabul edilmesi, sorunların çözümünde bütün toplumun desteğini kazanmak yerine dış baskılardan medet umulması çözümsüzlüğü dayatmaktan başka bir anlam taşımaz.

Terörü pazarlık konusu yapanlar, içerde ve dışarıda olduğu gibi bölge halkı üzerinde de etkisini kaybettiklerini görmekte geç kalmadan, sadece sorunu çözmeye odaklanmalıdır. Önce zeminin düzeltilmesinden kastımız budur. Zemin düzeltilmeden alınacak her mesafe, her an kaybedilme ihtimali olan bir mevzi kazanma gayretinden başka bir anlam taşımaz..

Sorunu er ya da geç çözeceğiz. Bunun yolu, hiçbir farklılığı yok etmeden ve hiçbir ortak değerimizi feda etmeden hiçbir etnik, bölgesel girdaplara girmeden tüm ülke insanı için sağlanacak daha çok sosyal refah, herkes için işleyen adalet mekanizmasının ve milli iradeye dayalı demokratikleşmenin tam olarak sağlanmasından geçmektedir.

Rehberimiz, bu topraklarda yaşadığımız yüzlerce yıllık ortak tarihimiz, ortak kimliklerimiz, değerlerimiz ve bunların demokrasi yoluyla temsil edilmesi ve yeniden üretilmesi olacaktır.

* Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı
Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi