T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 17 NİSAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
İçe sindirmek veya kopyalamak Batı uygarlığının, bizden daha ileri olan yanları vardır. Bu sebepledir ki, ülkemiz, iki asırdan beri Batılılaşma çabası içindedir. Türkler kadar, gözleriyle gördüklerini hemen uygulayan veya uygulamaya çalışan bir millet yoktur. Bu hassa tarihin çeşitli dönemlerinde, milletimizi yücelten meziyetlerden birisi olmuştur. Bizden daha ileri bir medeniyeti kabullenmenin iki yönü vardır. O medeniyeti içimize sindirerek almak veya taklit etmek. Ülkemiz ikinci yolu tercih etmiştir. Biz Batı uygarlığını taklit ederken bile, onu aynen almak yerine, işimize gelen yönünü alıp, başka kısımlarını gözardı etmişizdir. İşte lügatlerimize giren "Alaturka" deyiminin manası budur. Bu yönümüz hakkında çarpıcı misaller vermek mümkündür: Son yarım asırlık tarihimizde, devrim yapan iki dönemden bahsedelim: Adnan Menderes ve Turgut Özal dönemi Menderes ve Özal'ın yapamadıkları 1950 yılına kadar, Türkiye'de mal değişimi (mübadele) yöntemi uygulanırdı. Pazarlarda, mallar para ile değil de, değiştirilerek elden ele geçerdi. Adnan Menderes'in yaptığı en önemli şey, ekonomiye parayı ve bankacılığa "bono"yu sokmak olmuştur. Turgut Özal ise, ekonomiye, para yerine çek'i ve kredi kartını sokmaya çalıştı. Bunlar Batılılaşma yönünde atılmış önemli adımlardı. Ancak bu iki müesseseyi de Batı ülkelerinde olduğu gibi değil de kendimize uydurarak aldık. Bilinir ki, bono yani kambiyo senetleri, ekonomide bir mübadele vasıtasıdır. Ancak bonolar gerçek ise bu işlevi yaparlar. Biz bu vasıtayı kullanırken "hatır bonosu" diye bir müessese icat etmişizdir. Bazı tüccarlar, mal satmadıkları halde, tanıdıklarından gerçek olmayan senetler alıp bankada kırdırmışlardır. Bu uygulama, piyasadaki firmaları bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlamış ve bu halkalardan birisinin iflası diğerlerin de felakete sürüklemiştir. Ayni durum, çek müessesesini alırken de başımıza gelmiştir. Bilinir ki, çek, ibraz edildiğinde ödenmek üzere tanzim edilmiş kıymetli bir kâğıttır. Vadesi olmaz. Ancak biz, ekonomimize "vadeli çek" müessesini sokmuş ve üstelik bunu teyit eden düzenleyen bir kanun da çıkarmışızdır. Ayni durum kredi kartı için de yaşanmıştır. Batı alemi kredi kartını, ceplerde nakit taşımanın zorluğunu ve tehlikesini önlemek için icat etmiştir. Biz ise bunu, fakir fukaraya kredi temin etmeye yarayan bir kurum haline getirmişizdir. Batı ülkelerinde kredi kartı almak için bir ödeme gücü gerekir. Ona sahip olmak çok zordur. Fakat biz kredi kartlarını, pazarda domates satar gibi pazarlamaya çalışmışızdır. Hatır bonosunu kabul eden bankacı, sahte bir belgeye imza atmış gibidir. Onun sahte para basan bir kalpazandan farkı olmaması gerekir. Ekonomik gücü üstünde limitli kredi kartı veren bir bankanın yaptığı şey de kalpazanlığın başka şeklidir. Yani her iki halde de piyasaya sahte para çıkarılmıştır. Son çıkan kredi kartları kanunuyla da, aşırı faiz meşrulaştırmıştır. Bu durum sadece sahte para kullanımını değil, bu sahte kredi karşılığı tefeciliği de meşru bir hale getirmiştir. Bu günlerde, konut yapını ve mortgage kredi sistemini ülkemize getirilirken aynı alaturkalık yaşanmaktadır. Bu sistem sadece konuta uygun kredi verilmesinden ibaret değildir. Kredinin geri ödenmesini, konutun uygun koşullarda kiraya verilmesini kaplayacak bir sistemi içine alır. Konu bu şekilde ele alınmadan, taksitle ödenecek bir kredi vermekten ibaret sanıldığı için, işlemesi çok zor bir sistem olacaktır. Enflasyonıun düştüğü, ekonomide istikrarın sağlandığı iddiası vardır. Bu iddia doğrudur. Ancak çürük temeller üzerine oturan bir ekonomi nasıl istikrarlı görülebilir?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |