T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 17 NİSAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
Başbakan, o sağlam Türkçesiyle bir gerçeği mükemmel bir surette dile getirmiş ve demiştir ki: "üst kademe tayinlerinde asıl olan; liyakat ve ehliyettir." Gerçekten de önemli ve muhakkak olan şey, tayin edilecek kişinin görüşü, inanışı ve zihniyetinden ziyade, verilen vazifeyi yapacak kudrette olup olmadığı hususudur.. tayinlerde birinci derecede ehemmiyetli olan nokta budur.. herkes tarafından dikkate alınması gereken bu klasik prensibe rağmen, tek parti iktidarına dayanan bugünkü hukümetin icraâtını zorlaştıran iki faktörden birisi; Cumhurbaşkanı'nın birçok tayin kararnamesini imzalamaktan ciddi bir gerekçe göstermeksizin imtina etmesidir.. aslında sorumluluk hukümete ait olduğuna, Cumhurbaşkanı'na bir sorumluluk terettüp etmediğine göre, Cumhurbaşkanı'nın imzası sadece bir formaliteyi tamamlama anlamında olmak lazımgelir.. buna rağmen formalite tamamlanamadığı için, hukümetin programı uygulanamamakta, o program gereğince millete verilen sözler yerine getirilememektedir.. Cumhurbaşkanlığı, Danıştay, hattâ Anayasa Mahkemesi, hukümet icraatını zorlaştırmaktan ziyade, programının gerçekleşmesine yardımcı olmakla mükelleftir.. çünkü programı millet beğenmiştir.. o vazifeyi iktidara millet vermiştir.. milletin iradesi istikametindeki uygulamaları devletin muhtelif organları desteklemekle mükelleftir.. yeter ki, mevcut kanunlarla, hukukla ve millet menfaatiyle çelişen fizikî kesinlikte bir engel söz konusu olmasın!.. hiçbir hukümet icraatı ve kararı, yorumlara, tahminlere dayanılarak engellenemez. Anayasamız'da eksik olan bir şey daha vardır ki, o da Cumhurbaşkanı'nın icraatından ve verdiği kararlardan ötürü sorumlu tutulamayacağı keyfiyetidir.. 1924'ten beri bu prensip Anayasamız'da mevcut bulunmaktadır.. birinci Cumhurbaşkanımız Kemal Atatürk'ün kuruculuk hüviyeti ve özel şahsiyeti dolayısıyle konulan bu hüküm; daha sonraları, DP, 27 Mayıs, AP, MSP-CHP, 12 Eylül, ANAP iktidarları ve daha sonraki koalisyon ve AK Parti idareleri zamanında da muhafaza edilmiştir.. klasik hukuk, anayasa hukuku ve hukuk felsefesi açılarından reddedilmesi imkansız bir düstur vardır ki; o da, kullanılan her yetkinin, îfa edilen her vazifenin, beraberinde bir sorumluluk doğurduğu gerçeğidir.. yaptığı işlerden, aldığı kararlardan mes'ul olmayan krallar ve padişahlar; artık tarihin eski sayfalarında kalmıştır.. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanlarının da artık yaptığı işlerin, verdiği kararların gerekçesini açıklayabilmesi, hesabını verebilmesi; Anayasa'ya konulacak bir hükümle mümkün hale getirilmelidir.. devlet ve hükümet icraatında çok etkili olan Cumhurbaşkanı imzasının niçin atıldığının izah edilmesi bir Anayasa hükmü olarak va'zedilmelidir.. Anayasamız'da bir başka eksiklik de Cumhurbaşkanı hangi organ tarafından seçildiyse, ihtiyaç halinde yine o organ tarafından değiştirilebilmesi kaidesinin mevcut bulunmamasıdır.. münasip zamanda bu eksikliğin de giderilmesi uygun olur.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |