T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Vecdi AKYÜZ

Bir Torun Olarak Hz.Muhammed (s.a.)

Hz.Muhammed'in (s.a.) dedesi Abdülmuttalib, Mekke'nin ileri gelenlerindendi. O derecede ki, bütün Arap yarımadasında, hatta komşu bölgelerde bile yüksek itibarlı, çok saygın biriydi. Torunu olduğu Kusay ile oğlu olduğu Haşim, Mekke'ye ve özellikle Kureyş kabilesine siyasî ve ekonomik açıdan büyük hizmetleri olan kişilerdi. Abdülmuttalib, babasından miras zenginliği, Arap yarımadasının en önemli siyasî, dinî ve ekonomik merkezi durumundaki Mekke şehir-devletinde, kendi ailesinin sorumluluğunda olan hacıları besleme (rifâde) ve sulama (sıkâye) görevini yürütüyordu. Ayrıca Mekke'nin en önemli sorunu olan susuzluk sorununu, Zemzem'i yeniden bularak çözümlemişti.

En Sevgili Torun

Birbirinden yakışıklı ve güzel on oğlu ve on kızı olan Abdülmuttalib'in, dolayısıyla çok sayıda torunu vardı. Hz.Muhammed (s.a.) bu torunlar arasında, dedesi tarafından ayrı bir sevgiye kavuştu. Belki babasının daha torunu doğmadan ölmesinden dolayı yetim kalışından, belki de başka sebepten, Muhammed torununa karşı daha sevecen ve özenliydi. Torununun doğumundan yedi gün sonra, gelenek uyarınca bir ziyafet verdi. Kâbe'de torununun adının, daha önce pek kimseye verilmemiş olan Muhammed olacağını duyurdu. Yine gelenek uyarınca, torunu Muhammed, daha yeni doğmuş bir bebekken Sa'doğullarından Halime'nin isteği üzerine dedesi tarafından sütanneye verildi. Böylece torun, babadan yetim, anadan ve dededen uzakta, iki yıl sonraki kısa bir ara dışında, dört yıl kadar sürecek ilk gurbet hayatına çıkmış oluyordu.

Annesi Hz.Amine'nin, Yesrib (Medine) ziyareti dönüşünde, Mekke'ye yaklaşık 190 km. uzaklıktaki Ebvâ köyünde ölümü üzerine öksüz kalan altı yaşındaki Muhammed, dadısı Ümmü Eymen tarafından Mekke'ye götürülerek dedesi Abdülmuttalib'e teslim edildi. Artık dedesi ikinci babası, dadısı ikinci annesi olmuştu.

Dede Abdülmuttalib, şefkat ve merhametle bağrına bastığı torunu Muhammed'e çok sıcak davranıyor, yetim ve öksüz oluşundan dolayı eziklik içinde büyümek yerine başı dik yetişmesi için olanca çabasını gösteriyordu. Arap toplumunda geçerli saygı kurallarına göre, küçükler büyüklerin yanlarına girebilmek için çok özel izin gerekirdi. Nitekim dede Abdülmuttalib, torunu Muhammed'e, büyüklerle sohbet ederken, dinlenirken ve özel minderinde otururken, hep yanında bulunma izni verdi. Abdülmuttalib, yemeklerde de önce torununa yedirirdi. Ortalıkta olmadığı zaman, onu aratıp buldururdu. Dizine oturtur, yemeğin en güzelini ona verir, yüzünü gözünü öper, sırtını başını sıvazlardı. Yağmur dualarında torununu daima yanına alırdı.

Abdülmuttalib, her vesileyle torunu için şöyle deyip duruyordu: "Bu benim oğlum, çok önemli birisi olacaktır." Torununu başkalarına şöyle anlatırdı: "Bu çocukta Kureyşlilerin güzelliği, Medinelilerin terbiye ve cömertliği, Sa'doğullarının da dillere destan konuşması var." Hz.Muhammed (s.a.) de, düzgün konuşmasının, çocukluğunu çölde Sa'doğulları arasında geçirmesinden kaynaklandığını belirtmiştir.

Toruna Bakma Vasiyeti

Seksenini devirmiş Abdülmuttalib, sağlık durumu bozulunca, oğullarını toplayarak, vasiyetini iletti. Bu çerçevede, torunu Muhammed'e sahip çıkılıp onunla ilgilenilmesini istiyordu. Hz.Muhammed'in babası Abdullah'ın ana-baba bir kardeşi olan Ebu Talib, yeğenini bir kardeş emaneti olarak korumasına aldı.

Oğullarını toplayan Abdülmuttalib, amcalarıyla konuşmasının ardından, torunu Muhammed'e baktı ve sordu: "Amcalarından hangisiyle kalmak istersin?" Bu konuşmayı seyreden Hz.Muhammed (s.a.), Ebu Tâlib amcasının boynuna sarılıp kaldı. Böylece, torun Muhammed'e hangi amcasının bakacağı da belli olmuştu.

Dedenin Ağlatan Ölümü

Hz.Muhammed (s.a.) sekiz yaşındayken, iki yıl kadar yanında kaldığı, sekseniki yaşındaki, neredeyse arkadaşı olan dedesi Abdülmuttalib, vasiyet olayından üç gün sonra ölünce (577), yeni bir sarsıntı geçirdi. Dadısı Ümmü Eymen, torun Muhammed'in, dedesinin ölümündeki o büyük üzüntüyü ve sarsıntıyı, şöyle anlatır: "Dedesini kaybettiği gün, Muhammed'i, dedesinin divanı yanında ağlarken gördüm. İçini çeke çeke ağlıyordu." Hz.Muhammed (s.a.), bizzat kendisi de, "Deden Abdülmuttalib'in ölümünü hatırlıyor musun?" diye sorulunca, şu cevabı vermiştir: "Evet, hatırlıyorum. O zaman, sekiz yaşındaydım." Aslında Kureyş'in ulusu Abdülmuttalib'in ölümü, bütün Mekke halkı için de günlerce süren yasa sebep olmuştur.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi