T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 25 NİSAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Akif EMRE

Küresel devlet terörü ya da diplomat ajanlar

"Terörle savaş" ibaresi, her türlü hukuksuzluğu, her türlü özgürlük kazanımlarını, her türlü insani değeri, her türlü uluslararası normu çiğnemeyi meşrulaştıran sihirli anahtara dönüştü. Hele buna bir de "küresel" kelimesini eklerseniz aşılmayacak engel kalmamış demektir. Amerikan halkının dünya algısı, özgürlük tasavvuru öylesine terörize edilmiş ki 'kod adı terör' olan her saldırganlığı desteklemeye hazır hale getirilmiş görünüyor.

Kuruluş bildirgesine özgürlük, eşitlik gibi İnsan Hakları Beyannamesine temel olan ilkeleri koyan ilk devlet olmakla övünen Amerika'nın ilk çelişkisi değil bu durum kuşkusuz. Kuruluş bildirgesinde özgürlük ve eşitlikten vazgeçilemeyeceğinden bahsetse de vatandaşlarını özgür olanlar ve tam özgür olmayanlar diye ikiye ayıran tek ulus-devlet de Amerika'dır. Zencilerin "eşit ve hür vatandaş" olmaları kuruluş bildirgesinin ilanından yaklaşık iki üz yıl sonra gerçekleşebilmiştir. Ama Amerika buna rağmen tüm dünyada "özgürlükler ülkesi" imgesini zihinlere işlemeyi başarmış bir ülkedir. Amerikan tarihinin temelinde saklı olan bu iki yüzlülüğün daha ilkel ve küresel çaptaki uygulamalarını artık yerliler ve zencilerden başkaları da hissedecek gibi görünüyor. Kendisini 'tüm dünyanın hegomonu' görme eğilimindeki Amerikan sistemi dünyadaki ülkeleri, insanları da ikili tasnife tabi tutuyor: Özgürlük ve eşitliğe, insani değerlere layık olanlar ve olmayanlar.

Alışılmış bir Amerikan karşıtlığının tekrarı gibi görünen bu bildik ama pek de bilinçle kavranmamış tespitleri tekrarlamamın nedeni Amerikan Savunma Bakanlığı'nın kabul ettiği yeni terörle mücadele planı. Washington Post gazetesinin haberine göre Savunma Bakanı D. Rumsfeld, küresel ölçekte terörizmle mücadele etmek için üç aşamalı bir "savunma planı"nı kabul etmiş. Buna göre CIA bile devre dışı bırakılarak, diplomatik teamülleri ve kuralları hiçe sayarak (çünkü Dışişleri Bakanlığı da devre dışı bırakılıyor) Amerikan elçilikleri birer özel operasyon merkezi haline getiriliyor. Bu yeni plana göre, ABD elçiliklerine gönderilecek özel timler sadece istihbarat toplamakla yetinmeyecekler, daha operasyonel yetkiyle donatılarak, adam kaçırma ve öldürme dahil "terörist kampları"na baskın düzenleme gibi askeri eylemler düzenleyebilecekler. Böylece diplomatik temsilcilik statüsündeki elçilikler askeri operasyon merkezi haline getirilecek. Habere göre ilk elde sayıları 20 kadar olan Ortadoğu,Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkesine gönderilecek ajanlar terörle mücadele adına baskın düzenleyip, adam kaçırabilecekler.

Planın ikinci aşamasında ise hedef daha daraltılarak, seçilmiş 12 örgütün bu yöntemlerle ortadan kaldırılması hedefleniyor. Yani Amerikanlı diplomat kılığındaki ajanlar egemen bir ülkenin toprağında operasyon düzenleyip adam kaçırabilecek, gerekirse adam öldürecek. Bu egemen ülkeler(!) listesinde kimlerin girdiğini zamanla öğreneceğiz. Bu örgütler arasında Mısır'da faaliyet gösteren İslami Cihad gibi grupların yer aldığı göz önüne alındığında en azından hangi bölgeden ve hangi kültürel coğrafyaya ait ülkeler olduğunu tahmin etmek zor değil...

Bu tür operasyon yapmak için ilk akla gelen husus Amerika'nın, 'egemen devlet'lerden özel anlaşmalarla izin alması gerektiğidir. Amerikanın egemen devletleri ikna etme yöntemleri hakkında bir fikri olanlar bunun çok zor olmayacağını kestirebilir. İkna olmasa da terörle mücadele kapsamında egemen ülke listesinden terörist ülke listesine geçme riskini her devletin göze alamayacağı varsayılıyordur. Zaten şu anda 11 Eylül sonrası askeri üs kurduğu pek çok ülkenin başkentlerinde "güvenlik amaçlı" olarak Amerikan askerleri devriye geziyor.

Muhtemel tavırları bir yana bırakıp korsan devlet alışkanlığı ile hareket edenlerin bu tür durumlarda neler yaptığına bakılınca durumun vahameti daha da ortaya çıkıyor. Mesela İsrail'in nükleer çalışmalarını dünyaya duyuran Mordehay Vanunu'nun İtalya gibi bir ülkeden apar topar nasıl kaçırıldığı hatırlanacak olursa, Amerika'nın benzer taktikle ne tür operasyonlar yapabileceği tahmin edebilir. Yani diplomatik dokunulmazlık zırhına bürünmüş bir takım ajanların bir ülkeden adam kaçırmaya ve adam öldürmeye başladığında dünyadaki kargaşanın boyutlarının nereye varacağını düşünün...

Amerika'nın terörle mücadele adına gittikçe, İsrail'in, topraklarını savunan Filistinlilere karşı uyguladığı yöntemleri benimsediğini ve bunun ne türden tehlikelere gebe olduğu yönünde Batılı ve Amerikalı uzmanlar epeydir yazıp çiziyorlar. Amerika, terörle küresel mücadele adına gittikçe korsan devlet refleksi sergiliyor. İlke, hukuk, anlaşma, tanımayan, kendine güvenini kaybetmiş, kaybetme telaşesinde bir korsan devlet refleksi... İşgalci bir devletin meşruiyet sıkıntısı gibi, korsan eylemlerle amacına ulaşmaya çalışan bir siyaset refleksi bu.

Terörle savaşı küresel boyuta taşıyacak yeri bir devlet terörüne hazırlanıyor Amerika. Bu yeni 'küresel devlet terörü'nün Türkiye'deki yansınmasını merak ediyorum.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi