T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 25 NİSAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Muhafazakar ayaklar/ayakkabılar/ çoraplar

2000'li yıllarda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin imaj değişikliği olarak, MHP'liler arasında beyaz çorabı yasaklaması gündemi bir hayli meşgul etmişti.

Mithat Cemal'in Mehmet Akif adlı kitabında Namık Kemal'in beyaz çoraba olan düşkünlüğünden bahsedildiği satırları okuyunca, beyaz çorap bahsi geçen bütün metinlerin yanına bir mim koyma alışkanlığı edindim.

Belli ki, o yıllarda "beyaz çorap köylülük alameti değil temizliğin ve şıklığın simgesi. Mesala Sermet Sami Uysal, Eşlerine Göre Edipler adlı kitabında Şukufe Nihal'in eşi "Rudolf Valantino duruşlu" Ahmet Hamdi Başar'ın ne kadar şık olduğunu anlatırken çoraplarının beyazlığını da vurgular: "Açık renk çizgili elbisesi, beyaz ipek gömleği, göğüs cebine özenle yerleştirilmiş beyaz mendili ve beyaz çorapları, kendisinin iyi bir giyim zevkine sahip olduğunu hemen beli ediyor."

Refik Halid Karay, "Kirpinin dedikleri" isimli eserinde oklarını batıra batıra yaptığı tasvirlerden birini ille de beyaz çorapla nihayetlendirir: "...Fakat daima müştekidir, zira iki türlü redingot ısmarlamağa mecburdur: Biri önü iliklenmeğe mahsus olduğundan karnın cesametiyle mütenasip kumaş ilavesiyle; diğeri açık durmak için ve dar. İkisini bir türlü birleştiremez. Zira kapalıyken vapurların nefes bacalarına döner, açıkken çadıra... Mamafih, merasime vakıf değilse de vatanperverdir: Rugan iskarpin içine yerli mamulatından beyaz çorap giyer."

Beyaz çorap Anadolu'da Simmel'in sepet etek modasını tahlil edişine uygun "aylaklığı" sembolize eden bir yapı gösterir. Ayağını sardığı sahibinin rençberlik yapmak zorunda olmadığını ve her gün yenisini giyebilecek kadar çok çorabı olduğuna dalalet eder beyaz çorap. O bakımdan köy yerinde "beyaz yakalılar" tabiri bir sınıfı temsil etmemekle birlikte, beyaz çoraplar doğrudan bir sınıfa tekabül eder.

1960'ların başından itibaren şehre göçmüş olan köylüler bir yıl çalışıp yıllık izni hak ettiklerinde tatillerini geçirmek için köye gelirler. Bu hem hava değişimi için iyi bir tercih hükmündedir hem de hemşehrileri çalışırken kendisinin "aylak aylak" duruşunu gösterebileceği en iyi zaman ve mekan olması bakımından iyi bir tercih. Eski köylü- "yeni şehirli" erkekler, ille ayaklarına beyaz çorap, gözlerine güneş gözlüğü geçirerek gelir. Güneş gözlüğü yeni kimliği sembolize eder. Güneşin bağrında rençberlik edilen günlere çekilen sünger hükmündedir gözdeki gözlükler. Sahibinin yüzünü, güneşe karşı korumakta olan bu gözlüklerle, köylüye iletilen mesaj artık ırgat değil beyefendi olunduğudur. O yıllarda "beyefendi " simgesi olarak Zeki Müren ve Ayhan Işık filmleri vardır. İkisi de açık havada ille de gözlüklüdür. Nedendir bilinmez henüz birkaç yıl önce terk etmiş olduğu köyüne 'tatil" için gelmiş olan; ayağına beyaz çorap, gözüne gözlük taktığında, kazandığı sıfat "adam Zeki Müren gibi" dolaşıyor olur. O yıllarda beyaz çorabın ille de naylon olanı makbuldür. Ankara'da kadınlar Amerikan artığı olarak ikinci el naylon çamaşır almak için kuyruğa girerken, köylerde bir çift beyaz naylon çorabın fiyatı bir efsane gibi dolaşır dillerde. "Adam naylon çorap almış. Beyaz. Yıkandıkça yıkanıyormuş. Hiç eskimiyormuş emme, bir çifçi günlüğüne bedelmiş bir çift çorap."

Yöreden yöreye değişmekle beraber bu gün bir çiftçi günlüğünün 35-40 YTL olduğu gözönünde bulundurulduğunda naylon çorabın neden köylünün çenesini yormakta olduğu daha kolay anlaşılır.

Sözün özü çorap deyip geçmeyin. Çorap bahsinde bile zamanı ve mekanı tahlil etmeye değer pek çok malzeme vardır. O kadar ki, bir dönemin romanlarında, roman kahramanının ne kadar gururlu ve fakat fakir olduğunu tasvir etmek için altı olmayan sadece bilek kısmını saran çoraplar üzerine giyilmiş potin ve ayak tasvirleri yer alır. Mesela Fatma Aliye'nin bir gayret abidesi olarak romanlaştırdığı ve romanın başında bizzat Ahmet Mithat Efendi tarafından anlatılanların hakikat olduğuna dair uzun bir beyanının bulunduğu Refet'te, Refet'in ayakları böyle tasvir edilir.

Nereden çıktı bu çorap bahsi demeyin. Bir haftadır gündem Merkez Bankası Başkanı'nın kapının önündeki ayakkabılarına kilitlendi. Ayakkabı bahsi bitince çorap bahsine gelinir muhtemelen diyerek gündem açıcı olmayı denedim.

Çorap bahsi mühimdir. Öteden beri erkek "muhafazakarların ayakları", "kadın muhafazakarların başları" daima problemin merkezinde olmuştur. Bir dönem "takunyalılar" olarak kategorileştirilmiş "muhafazakar ayaklar"ı unutmadınız herhalde. Buradan şu çıkarımı yapmak mümkün mü? Dost başa düşman ayağa bakar atasözüne uygun olarak sistem tarafından "kadın muhafazakarların" daha çok sevildiği neticesi çıkar mı? Görüldüğü gibi atasözlerinin güvenilirliğinin bile yeniden "test" edilmesi gerekiyor.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi