T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 25 NİSAN 2006 SALI | ||
|
"Ünlüyüm ama toplum henüz bunun farkında değil" diyor, şekere batırılmış lolipop tadındaki reklam kızı. Öylesine şeker ki, herşeyin aynı olmasından şikayet ederek hayalindeki kendisini seyre dalan pizza dağıtıcısı kızın sözlerini sorgulayarak seyretmenize bile izin vermiyor reklamın pembe tonu. Popüler arenanın en fazla prim yapan konusu olan "farklılık" meselesinden yola çıkarak, sevimli bir "keşfedilme" ve "şöhret" hikayesi anlatan reklam, herkesin kapısında beşerli kuyruklar oluşturduğu bir hayalin adını, hayli kışkırtıcı bir tonda fısıldıyor izleyenlerin kulağına. Söylediğinin iyi mi kötü mü olduğunu düşünme şansınız yok, söyleyişin güzelliği karşısında. "Şöhret" gibi, kamusal alanda öteden beri, ahlaki tartışmaları tetikleyen doğal unsur olagelmiş bir olguyu, eleştiriyi bertaraf edebilecek kadar yoğun bir sevimliliğe bulayarak önümüze koyması reklamın başarısının bir başka kanıtı elbette. Ama, yalan değil, söylenenler. "Herşeyin başı imaj çağı"nın gereği olarak, bu kadar kör gözüm parmağına derecesinde hayalperest olmasa da, çevrenize baktığınızda herkeste bir farklı olma nümayişi görmüyor musunuz siz de? Farklı müzik dinlemek, "trendy" ilgi alanları edinmek, ilginç sözler söyleme becerisi geliştirmeye çalışmak, imajını sağlama almaya, markaya tutkun, işyerinde çalıştığınız, evde birlikte yaşadığınız, görüştüğünüz, tanıştığınız pek çok vasat insanın, kendini daha değerli hissetmek için sığındığı sunaklardan sadece birkaçı değil mi? Uzun süredir olmayacak rüyalara yatırılmış insanlarla dolu bir ülkede, kendini, gerçeklik duygusuyla arasına girmiş fantezi, hayal ve oyuna kaptırmış giden insanların diyarında, her türlü "şöhret" vaadi tutuyor. Reklamından yarışmasına, sokağından iş ortamına dek herkes kendini farklı hissetme telaşesine düşüyor. "Bunu eleştirecek ne var şimdi"ciler coşkuyla Özgü Namal'ın sevimliliğinden, fikrin yaratıcılığından, çekimin başarısından dem vuracak olsa da, bu konu, küçüğünden büyüğüne, yoksulundan zenginine, saçı-başı ağarmışından ergenine kadar bütün memleketin yattığı rüyanın, açık seçik adını koyması açısından kanımca çok açıklayıcı bir reklam. Elbette reklam bu. En acı sözü bile, elma şekeri tadında söylüyor. Şöhretin bir adım sonrası değil derdi, o küçük mutluluk aralığı, o minik heyecan dalgasına ayağını dayamış, "gerçekçi ol, imkansızı iste" diyerek bizi çağırıyor sevimli gülümsemelerle. Çağırıyor çağırmasına da, kendini öyle hissetse de, sokaktaki binlerce benzerlerinden hayalgüçleri de dahil olmak üzere hiçbir farkı olmayan insanların, romantik-macera tadındaki bu ucu belirsiz yolculuğa çıkması, çıkmaya niyet bile etmesi, hiç de hayırlara delalet etmiyor. Elbette, buralardaki tanımının içinde, hayatından çıkardığı tefrikalarla vatandaşı canından bezdirmek, gazetecilerle kaçma kovalamaca oynamak, herkesin gözleri önünde popüler kültürün hem öznesi, hem nesnesi olmak, mahremiyetinden arınmış bir pişkine dönüşmek gibi bölüm başlıkları bulunan "şöhret" olgusunun bu toplumu herşeyden daha çok heyecanlandırdığı açık. Bu heyecan, hikayesi bitince fırlatılıp köşeye atılanın mızmızlanmasını bile dinlemeye vakit kalmadan, seyirci koltuğuna kelepçelenmiş kitleleri bir başkasına döndürmeye yetiyor. O yüzden işte, şöhretin ilk fotoğrafı, bahar sarıları içindeki bir genç kızın mutluluğunun resmini çizebilir ama, aynı genç kızın, reçelli bir televole malzemesine dönüşmesi de uzun sürmeyebilir. Bir de bu tarafına bakmak gerek yani, "size ünlü olacağımı söylemiştim" diyen safdil, hatta yarım akıllı olup olmadığından şüphe duyacağınız lolipop kız, şöhret kuşunu yakalayıp kaybettikten sonra, hayal kuracak mecali bile kaybedebilir belki. Olamaz mı? Hiç olmadı mı?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |