T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Yazar, ne yazar?

Yazarlık, belli sıklıkta yazdığın yazılarla görüşlerini başkalarıyla paylaşmak, her yönden dünyanın en fazla tatmin hissi veren uğraş dallarındandır. Bu uğraşı gazetelerde sütun sahibi olarak sürdürenler her bakımdan şanslı sayılabilir: Tatmin hissi yüksek bir iş yapıyor, üstelik bununla medâr-ı maişet motorunu çalıştırarak ekmeklerini de kazanıyorlar... Tabii, kendileri gibi düşünmeyenlerin nokta atışlarına, yakın durduklarının târizlerine tahammülleri varsa... Görüşlerini başkalarıyla paylaşmak isteyenlere büyük kolaylıklar sağlayan internet, tepkileri anonimleştirdiği için sinir bozucu bir etkiye de sahip...

Bir yazar kimin için yazar? Patronu için, inandığı (veya inanmadığı halde kalemini kiraya verdiği) bir dâvâ için, bir siyasî görüşü desteklemek için yazanlar olduğunu biliyoruz; bunun tam ters köşesinde de kalemini sırf kendini tatmin için kullananlar yer alıyor. Her iki ucun orta yerinde ise yazarların geri kalanı konuşlanmış durumda: Bildiği, öğrendiği ve inandığı kadarıyla kendi doğruları ve gerçeklerini yazanlar...

Bugünün dünyasında, eğer bir ihtisas alanına kendini hapsetmediyse, gazete yazarlarının yolu en fazla siyasetle kesişir. Siyaset-dışı görünen yazılar bile, bir bakarsınız, siyasî bir görüş açıklamaktadır. Ekonomi, dış politika, sosyal hayat, hatta askerlik gibi alanlar dahi, kaçınılmaz biçimde, yazarın sütununda siyasetle içli-dışlı hale gelir. Her yazı bir tavırdır aslında ve her tavır da siyasetle bir biçimde ilintilidir.

'Tarafsızlık' en beğenilen sıfatlardandır, ama yazarın 'tarafsız' olması neredeyse imkânsızdır. Hemen her yazarın ideolojik bir duruşu olmasa bile siyasî bir görüşü mutlaka vardır. Yazarın ustası duruş ve görüşünü saklayan değil, yazdıklarını kendisinden farklı düşünenlere de okutturabilendir. Bunu yapabilen çok sayıda usta dün de vardı Türk basınında, bugün de vardır... Suya ve sabuna dokunmadan uzun erimli bir yolculuk yapılamaz yazarlık hayatında...

Hiçbirimiz 'karşılık beklemeden' yapıyor değiliz yaptığımız işi; hepimiz belli bir ücret mukabili icra ediyoruz mesleğimizi... Bunun da sebebi belli: Geçimi için medya dışı bir kaynağa muhtaç olanların yalnızca kendi doğrularını, yalnızca kendi gerçeklerini yazması beklenemez...

Yazarın yolunun siyasetle kesiştiği noktalarda elinde kalem tutanların siyasetçilere göre üstünlükleri vardır: Siyasetçi yanlış yapma, başarısız olma lüksüne sahip değildir; buna karşılık bir yazar sırf başkalarının yanlışları ve başarısızlıklarını yazıp durarak basındaki varlığını devam ettirebilir. Garip, ama gerçek: Bugün Türk basınında kalemine hiçbir siyasî için 'olumlu' tek satır yazdırmamasıyla övünen sütun sahipleri bulunuyor...

Siyasî görüşleri kendi görüşlerine benzerlik taşıyan bir kadro iktidara gelirse yazar ne yapar? İki şıktan birini: Ya kendini iktidardaki siyasî kadroyla özdeşleştirip birlikte verilecek bir mücadelenin unsuru haline dönüşür; ya da verilen siyasî mücadelenin 'aktivisti' olmaktan geri durur, buna karşılık kendi doğru ve gerçeklerini savunmaya ısrarla devam ederek, iktidara yakınlığını o doğru ve gerçeklerin hayata geçirilmesi için kullanır...

İkili ilişkide önemli olan yazarın siyasete göre kendini nerede konuşlandırdığıdır; çünkü siyasîler bütünüyle siyasete soyunup kadro içinde yer almamış bir yazara 'kendilerinden biri' muamelesi yapmazlar; yapmamakta haklıdırlar da. Yazdıklarının siyasîlerin kulağına 'hâriçten gazel okumak' olarak eriştiğini fark edemeyen 'kendini partiye eklemlemiş yazar', bu sebeple, kaçınılmaz olarak büyük hayal kırıklığı yaşar ve sonunda da kendi meslekî mezar taşını yazar... Partiyle özdeşleşmemiş bir yazarın "Neden beni dinlemiyorlar" diye sızlanmaya hakkı olmadığı gibi, özdeş hale gelmiş bir yazar da "Başarısızlık onların" tesellisine sığınamaz...

Şu günlerde medyada "Ak Parti'ye yakın gazete ve yazarlar", ya da "Ak Parti'ye İslâmcı yazar tepkisi" türü haberler çıkıyor ya, o haberler beni yaptığım iş üzerinde yeniden düşünmeye sevk etti. Yukarıda okuduklarınız benim bu konudaki kendi doğrularım ve kendi gerçeklerimdir...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi