T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Laikliği 'Doğruyu bilelim de' savunalım!

"Özeleştiri" tabii ki önemli bir erdem; yanlıştan dönüldüğünü görmek kimi sevindirmez...

Bu "iyi hal"in güzel bir örneği ile Hürriyet'in dünkü (14 Şubat) sayısında karşılaştık. Oktay Ekşi, "Yanlışta ısrar olmaz" başlıklı yazısında, iki gün önce Danıştay'ın malûm kararını eleştiren Başbakan'a yönelik olarak "Sayın Başbakan da buna benzer bir kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Dahlab-İsviçre davasında verdiğini bilirse iyi olur" dediğini, ancak sonradan söz konusu kararın tam metnini görünce "bilgide yanlış olduğunu" saptadığını yazıyor. Meğerse (!) mahkemenin "Dahlab-İsviçre" davasına ilişkin kararı bambaşka bir mahiyetteymiş; mahkeme kararında derslere "İslami başörtüsü" ile girmekte ısrar eden öğretmen Lucia Dahlab'ı haksız bulmuş. Yani işin içinde "çarşı-pazar"da filan başörtüsü ile dolaşmaya getirilen bir yasak yokmuş...

Güzel, hatta (işi biraz "sulandırarak" söylersek!) "gözyaşartıcı" bir özeleştiri doğrusu... Demek ki insan özellikle "laiklik" gibi ciddi konularda yazıp çizerken hafızasına o kadar güvenmemeliymiş... Aslında Ekşi'nin şimdi özeleştirisini yaptığı bu yanlışa düşmemesi için söz konusu AİHM kararının önceden elinde olması gerekmiyordu. Bu yanlışa düşmemek için "sağduyu" tek başına yeterliydi. Avrupa laikliğini biraz bilen bir kişinin, bu ülkelerde insanların iş dışındaki giyim kuşamlarına AİHM de dahil olmak üzere hiç kimsenin karışamıyacağını bilmesi gerekmez miydi?

Ekşi'nin bu düzeltme yazısını insanı bayağı gülümseten bir "moralite" ile bağladığına da şahit oluyoruz. Yazının son cümlesi şöyle: "Doğruyu bilelim de 'laik sistemi' savunurken ona zarar vermeyelim."

Doğru söze ne nedir?

Madem söz Danıştay kararından açıldı, bugüne kadar uzak durduğum (uzak durdum çünkü bu konuda orijinal kaçacak ne söylenebilir doğrusu bulamadım!) "Uzak durmamın" bir diğer nedeni de Danıştay'dan bugüne kadar "başörtüsü"ne ilişkin çıkan kararların zaten çok şaşırtıcı olduğunu bilmemdi. Bu kararlardan birisini iyi hatırlıyorum: Danıştay, bir üniversitenin "telefon santrali"nde çalışan başörtülü memurenin işine son verilmesini de "ideolojik ve siyasi amaçlarla kurumun huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak biçiminde gerçekleşen davranışlar" gerekçesiyle hukuka aykırı görmemişti. Bu karar üzerine o günlerde ben de şöyle sormuştum: Santral memuresi üniversiteyi arayanlara "Önce Müslüman olup olmadığınızı söyleyin bakalım!" mı diyor ki, başörtüsü huzuru ve çalışma düzenini bozuyor? Tamam kabul, 'telefon santrali" de bir "kamusal alan"dır (!) , ama bu alandan hizmet alanlar kamu görevlisinin bırakın başörtüsünü, yüzünü bile göremiyorlar!

Neyse, şimdi oturup Danıştay'ın önceki şaşırtıcı kararlarını sıralamak gibi bir niyetim yok. Benim bu konu ile ilgili dikkat çekmek istediğim (günlerdir!) konu şu: Danıştay kararından sonra bazı örgüt ve kişiler kararın yanlışlığını daha iyi açıklayabilmek için ortaya "şakacı" bazı sorular attıklarını gördük. Mesela Memur-Sen Başkanı Ahmet Aksu, "Erkek öğretmenler mesai dışında da takım elbise giymek ve kravat takmak zorunda mıdır?" , "Devlet memurları Fenerbahçe'yi tutarsa kötü örnek olur mu?" gibi "şakacı" sorular yöneltti. Bu "şakacılık"a Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de şöyle katıldı: "Bir kasabın, kasap dükkanındaki kıyafetiyle evdeki çoluk çocuğu arasındaki kıyafeti aynı değildir. Doktorun hastanede giydiği kıyafetle normal hayattaki kıyafeti aynı değildir. Olmak zorunda da değildir..." Açıkça söylemek gerekirse ben bu "şakacılığı" hiç sevmedim. Tamam, bu soruları soranlar tabii ki kararın "sağduyu"dan uzak yönünü vurgulayabilmek için bu örnekleri seçiyor ve hatta böylece toplumun başörtüsüz kesiminin "empati"sini arkalarına almak istiyorlardı; dolayısıyla niyet tabii ki iyiydi. Ancak ben bu "şakacı" soruları yine de sevmedim, çünkü meselenin bu şekle sokulması yararsız olmasının yanı sıra doğru da değildi. Cümle âlemin Danıştay'ın bu kararı sadece "başörtüsü" için aldığını bildiği bir ülkede problemin bambaşka örneklerle çeşitlendirilmesinin sırası mıydı? Yapılan karşılaştırmalar yanlış olmasa da tartışmayı olması gerektiği yerde (yani sadece "başörtüsü" etrafında) yapmak daha doğru değil mi?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi