T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 ŞUBAT 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Huntonton kuramı

Bu "Medeniyetler Savaşı" hezeyanı; ciddiye alınmayacak bir hezeyan değildir. Elinde güç olanlar bu senaryoyu sahneye koymaya can attıklarına göre; bütün Dünya'nın sevgi insanlarının, "düşünce ve sanat özgürlüğü" perdesi altında gerçekleştirilmeye çalışılan bu facianın önlenmesi için birleşmesi gerekir. İşbirliği yapacağımız başlıca manevî güçler de Latin Amerika'da, Avrupa'da, Dünya'nın diğer yerlerinde etkin olabilecek Katolik Kilisesi ile; özellikle Rusya'da etkin olabilecek Ortodoks Kilisesi'dir. Bu etkinlik; silâh ve para gücü yönünden değil, gönüller ve vicdanlar yönündendir. Huntington'a senaryo ısmarlayanlar da bu ihtimali bertaraf edebilmek için, Trabzon'da bir sevgi insanı rahibin öldürülmesi, Papa'yı bir Türk'ün vurması gibi kısa reklâm filmleri ile, senaryolarına rağbeti çoğaltmakta, karikatür krizi gibi filmler ile de Hristiyan ve Müslüman'ın kötülüğe, şerre karşı ittifakı ihtimalini önlemeye çalışmaktadırlar. Bizde de "gaflet, dalâlet, hattâ hıyanet" içinde bulunanlar olacağını, hatta gerçekte bağımsızlığımızdan da eser kalmayabileceğini, Millet'in fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap kalabileceğini Merhum Gazi Paşa söylememiş midir? Şu halde bu sözlerimde derhal pertavsız ile suç aramaya kalkışanlar pertavsızı ellerinden bıraksınlar ve düşünsünler! "Hıyanet içinde" olanları bilmem, fakat "gaflet ve dalâlet" içinde olanları her gün ibretle ve esefle temâşâ etmiyor muyuz?

Diyelim ki içimizden bir de iyi niyetli deli çıktı ve "Huntington senaryosunun Afganistan ve Irak saldırıları bölümü gösterime girdi, bâri son filmin gösterime girmesini önlemek, insanlığı kurtarmak için ben de İsmail Huntonton takma adı ile şu senaryoyu yazdım" dedi: Yeryüzünde tek ana uygarlık var olmuştur, o da Türk uygarlığıdır. Atamız Hunlar'ın başkanı Atillâ, bu uygarlığı Avrupa'ya taşımıştır. Aynı zamanda en büyük Müslüman olduğu için, adı Ataullah'dan gelmektedir, yazık ki Hristiyan Batı bu gerçeği de gizlemiştir. İnsanlığa karşı, Tanrı'ya karşı ödevimiz, Dünya hakimiyetini tekrar ele geçirmektir. Bunun için önce eski komşularımız olan "Sarı Irk" ile işbirliği yaparak Amerika ve müttefiklerini Yeryüzü'nden silelim, sonra bir punduna getirip müttefikimizin icabına bakalım, bütün bunları yaparken de El-Kaadie'nin deney ve maharet birikiminden yararlanalım! "Been İsmail Huntonton!"

Ne dersiniz? Böyle bir "yiğit" "Düşünce ve fikir özgürlüğü" çığırtkanlarının eline düşerse, gurbete düşen garîbi bir akıl hastahanesine mi kapatırlar, yoksa "Ebu Garîb"e rahmet okutacak bir yerde mi "gör başına neler gelir?"

Fakat bize bu dizi filmin son bölümünden önce "ılımlı Müslüman figüranlığı" verilmiştir. Bu sebeple, sanal "Huntonton" biçaresinin kuramından hiç de özde farklı olmayan bir kuram sahibi olan Huntington'a - on yıl kadar önce bir sempozyumda şahit olduğum gibi - "saygın bilim adamı" deriz, ülkemize çağırır, Türk konukseverliği ile ağırlar, uğurlarız, benzerleri olan bütün "teorisyenler" ile bir-iki saniye musafaha etmeyi; akademik faaliyet raporlarımızın başına geçireceğimiz bir şeref sayabiliriz. Huntington, "saygın bilim adamı" olarak nitelenince, dayanamamış ve "herhalde buradaki saygın "sövüp saymak" deyiminden geliyor, şu halde "sövgün ve saygın" dememeliydiniz" demiştim. Yararı mı oldu? Aslâ!

Gaflet ve dalâletten kurtulmadıkça insana kurtuluş yoktur. "Ben lâikim bütün bu dinsel kaynaklı felsefik (!) söylemlere eşit uzaklıkta dururum" diyenler hiç değilse Anayasa'ya da eşit uzaklıkta durmayıp bir zahmet başlangıç bölümüne göz atsınlar: Türkiye Cumhuriyeti "Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi" (olmak zorunda) değil midir? "Emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili" olmaya hazırlananlar, bizi böyle mi görüyorlar? Biz kendimizi böyle mi görüyoruz? Yoksa hükümet kırk yılda bir, onurlu bir davranış gösterir göstermez derhal sinsi oğlan yaygaraları mı kopuyor: "-Bak şimdi! Hangi akla hizmet ediyor bunlar? Efendilerim'i kızdırdınız, onlar da yakında Ermeni Soykırımı Tasarısı ile günümüzü gösterirlerse şaşırmam! Üstelik İran bize karşı yine ciddî bir endişe kaynağı olmuş iken! İran'ın nükleer silâh menzili içindeyiz yahu! İsrail'in de menzili içindeyiz mi diyorsunuz? Orasını karıştırma şimdi! Zaten sizin ne fundamentalist, terörist, antisemit olduğunuzu bilmiyor muyum? Efendilerim'e de yeni bir jurnal yazmaya gidiyorum, görürsün sen!"

Efendileri de esasen bu karara varmış iseler, onurlu davranış gösteren veya tam filmin yeni bölümü çevrileceği sırada mızıkçılık etme tehlikesi olan "ılımlı Müslüman figüran"ın kadrodan çıkarılıp da yeni bir figüran alınabilmesi için çare mi bulunmaz? Ne münasebet? Medeniyetler Savaşı'nda çareler tükenmez!

Bu böyle mi sürecek ey ehl-i dil olanlar? Baksa tabîbân-ı cihan çareme/çare bulunmaz bilirim yâreme" mi? "Kasdediyor tîr-i müjen cânıma! / Gözlerin en son girecek kanıma!" mı?

Hayır! Allah nûrunu tamamlayacak, Adalete susayanların susuzluğu giderilecek, Yeryüzü'ne zâlimler değil, salihler varis olacaktır!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi