T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 ŞUBAT 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet OCAKTAN

Davutoğlu'nu hedef gösterip, statükoculuğa selam mı?

Filistinli lider Halit Meşal başkanlığındaki Hamas ziyareti, zihinsel yapıları "statükocu" dış politika parametrelerine ayarlı bazı merkez medya kuruluşları tarafından, sanki Türkiye'nin başına bir "çorap örme" girişimi gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Kuşkusuz, iktidara yönelik bu "statükocu kuşatma" kotarılırken de, özellikle bazı "nokta hedefler"e atışlar yapılarak, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Dışişleri bürokrasisi arasında bir "eşgüdüm zaafı" varsayımı üzerinden, dış politikada bir "belirsizlik fotoğrafı" sunuluyor.

Mesela, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Dış Politika Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Hamas ziyaretinin fikri mimarı ve planlayıcı olarak hedefe oturtuluyor. Bir kere bu yaklaşım, teknik olarak yanlış. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nde yürütmeye ilişkin bütün kararları 'siyasi irade' verir, yani siyasi iktidar verir. Daha spesifik olarak baktığımızda, Hamas ziyareti gibi dış politikaya ilişkin kararlar Dışişleri Bakanı ve de Başbakan tarafından verilir.

Herkesin de bildiği gibi Başbakanların, Bakanların danışmanları vardır. Ve de bu danışmanlar, kendi alanlarında, birikimleri çerçevesinde fikir üretirler, Bakanların, Başbakanların önlerine muhtemel hedefleri koyarlar. Ama karar vermek tamamen 'siyasi irade'nin işidir.

Dolayısıyla, Ahmet Davutoğlu'nun Hamas ziyareti konusunda Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nın masasına dış politika bağlamında bir "fikri ufuk" planlaması koymasından daha doğal bir şey olamaz. Ayrıca, ziyaretin tek planlayıcısı olarak Davutoğlu'nu göstermek politik olarak da yanlış bir yaklaşım. Çünkü bu ziyaret, son birkaç günün meselesi değil. Bir kere işin evveliyatı var, ilk işareti Davos'ta "arabuluculuk" açıklamasıyla Başbakan Erdoğan vermişti, daha sonra Dışişleri Bakanı Gül'ün "Hamas'la temas" konusunda açıklamaları var. Kısacası, Türk dış politikası bazı "aklıevveller"in ısrarla yansıtmaya çalıştıklarının aksine, günübirlik değerlendirmelerle değil, "derinlikli" yaklaşımlarla yürütülüyor ve de yönlendiriliyor.

Türkiye, bölgesinde önemli bir aktör olarak, özellikle Filistin sorunu bağlamında yıllardır mesajlar verdi, değerlendirmelerde bulundu, her zaman da Filistin halkının yanında yer aldı. Ama ilk kez, Hamas ziyaretiyle ciddi olarak elini taşın altına sokuyor, bu çok önemli. Ayrıca Türkiye, ziyaretin başından sonuna kadar hiçbir şekilde, 'uluslararası camia'nın şu ana kadar ortaya koyduğu çerçevenin dışında bir adım da atmadı. Ankara, Meşal'e, silah bırakması, İsrail'le yapılan anlaşmaları tanıması, Oslo yol haritasını kabul etmesi yönünde önemli mesajlar verdi.

Şimdi bundan sonra neler olur? Elbette Hamas için zor bir süreç başlıyor. Aynı şekilde, bölgesel dengeler göz önüne alındığında Türkiye'nin önünde de hassas bir dönem var. Ve bu dönem, Türkiye açısından aynı zamanda önemli riskler içeriyor. Bundan sonrası, Hamas'ın uluslararası camia ile zıtlaşmadan demokratik çerçevede adımlar atmasına ve de özellikle İsrail'in "işgalci" anlayıştan geri adım atmasına bağlı. Bu bağlamda, Halit Meşal'in bugün (dün) Yeni Şafak'ta da yayınlanan şu mesajı çok önemli: "Bu bir ilk adımdır. Türkiye'nin şartlarını anlıyoruz. Türkiye'ye bölgede rol açmak için üzerinde ortaklaşa çalışacağız." Burada, "Türkiye'ye bölgesel rol açmak" cümlesinin altını özellikle çizmek istiyorum. Mesajın anlamı açık: "Hamas olarak gerekli mesajı aldık, bundan sonra adımlarımızı Türkiye'nin gücüyle, uluslararası hassasiyetleri de dikkate alarak atacağız." Zaten Türkiye'nin de, dünyanın da beklediği akılcı adım budur...

Hamas'ın seçim zaferi sonrasında ilk adres olarak Türkiye'yi seçmesi doğru okunmalıdır. Bir kere bu seçim, Türkiye'nin uluslararası camiadaki saygınlığı ve "gücü" ile doğru orantılıdır. Doğrusu, ziyaretin zamanlamasını eleştirenleri anlamak mümkün değil. Mesela Hamas, öncelikli olarak Türkiye'yi değil de İran'ı ziyaret etseydi daha mı mutlu olurduk? Yoksa bekleyip Rusya'nın peşine takılsaydık Türkiye'nin saygınlığı mı artardı?

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi