T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 7 TEMMUZ 2006 CUMA | ||
|
Dindarlar, dinciler, başörtülüler, tesettür defileleri,muhafazakarların hayat tarzları, muhafazakarların modernlerin hayat tarzını tehdit etme biçimleri(!) ...Bu tür temcit pilavlarını servis etmek yasak olsa... Bu konularda yazı (küfür niyetine) yazmak yasak olsa ne olur? Emin olun pek çok yazar, Öfkesini paraya tahvil eylemiş pek çok yazar; Enerjisini "hayat tarzı body-gartlığı"ndan almış olan pek çok yazar. Yazacak konu bulamaz. Bir stres, bir gerginlik. Çünkü kalem sahibi görünen pek çok kişi "o dedi/ben dedim" yazıları yazıyor. O yazıları yazmak için yalnız ekrana bakıyor. Tv ve internet ekranına. Yazısız kaldığında bohçada hazır tuttuğu tesettürlü kadın ve şeriatçı/köylü bürokrat figürleri, beyaz Türkleri "tehdit eden" kaba cüsseler olarak kalemine doluyor. E durduk yerde kaleme dolamak olmaz. Ufuktaki tehlikenin ayak ucuna kadar yaklaştığına dair efektler eşlik etmeli bu "korku" yazılarına. Eder. Korku sahibi olmak üzerinden kimlik kurmaya kalkanların, hayata dokunan gözleri yok. Hayata dokunan elleri yok. Topal bir kedi ile, kanadı kırık bir kuş ile, hiç göz göze gelmemişler. Bir çay bahçesinde; yan masadaki kadının, dünyanın altında kalan haline, altında kalıp da esasında çok sevdiği, gözünden sakındığı üç yaşındaki kızının, ağzını tıkayacak kadar "dellendiğine" de tanık olmamışlar. Bir kadın nasıl bu hale gelir? Hiç düşünmemişler. Çocuktan önce o kadına üzülmemişler. Kitabi bilgilere, pedagog edalarına bürünmeden; yani suçlamadan; bir anne yavrusuna karşı bile böyle davranıyorsa dünya yıkılmış da bu zavallı kadın altında kalakalmış diye acıdan kahrolmayı nefislerinde duymamışlar. Kalem sahibi, kelam sahibi; yekdil olmayı bilmiyorsa, yekdil olmaktan, "ötekinin" kıyafetine bürünerek, maskeli balo niyetine ortalıkta dolanmayı anlıyorsa... Yazı ile harflerin kuru bedenini yan yana dizmeyi birbirinden ayırmalıdır o vakit. Schopenaur kendine ait gözlemleri olmayan yazarların yazar olmayacağını söyler. Bu tip yazarların okunmaya değer olmadığını. Ama siz günde bir gazeteye baktığınız için, esasında bütün sınıfın, aşağı yukarı birbirinden kopya çeker gibi "köşe yazısı" yazdığını fark etmiyorsunuz. Birkaç özgün yazar var. Onların hakkını yemek istemem. Dünya başka yere gider gibi gözükürken yerinden kımıldamayan, benim yerim burasıdır diyen. İşte ben onları çok önemsiyorum. Siz de önemseyin. Siz de önemseyin dedim diye lütfen e-postalara hücum etmeyin. Hangi yazar demeyin. En sevdiğiniz yazar kim filan diye de sormayın. Ben size kısaca Schopenaur'un sözünü naklettim sıkı bir ip ucu olarak. Neymiş? Kendine ait gözlemleri olmayan yazar yazar değilmiş. Bir yazarın kendine ait gözleminin olup olmadığını anlayabilmeniz için sizin de kendinize ait bir "okuma"nızın olması gerekiyor. Bilmem anlatabildim mi? Ama yaz günleri için sizlere bir roman önerebilirim. Bakmak ve görmek üstüne hissetmek üstüne. Türkmenistanlı yazar Hıdır Amangeldi'nin 'Gören Kim, Görünen Kim' adlı romanı Türkmenistan'daki halkı din ile buluşturmaya karar veren Rus yöneticilerin "planları"nı çok iyi anlatan bir roman. "Halka dinini geri vermek lazım" diyen Rus yöneticiler, son derece evrensel bir kimlik taşıyor esasında. Dünyanın her yerinde, dini alınıp satılabilir bir meta gibi gören bu "yönetici"lerden var. Arı duru bir dil içinde Türkmenistan'ı okurken, esasında ne kadar bildik resimler gördüğünüzü fark ederek şaşıracaksınız.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |