T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Akif EMRE

Lübnan'ı birlikte bombalayalım!

Zihniyetleri maskeleyen yaldızın döküldüğü önemli bir dönemeçten geçiyoruz. Ortadoğunun içinden geçtiği bu dönem, bir tür, Amerika'nın Irak'ı işgal etmesinden önce yaşanan zihniyet, tutum farklılıklarının netleştiği duruma benziyor. Özellikle medya üzerinden yapılan bir tür propaganda savaşında kimin dünyayı nasıl okuduğu, nasıl görmek istediği, kendi toprağı, tarihi ve insanıyla ne türden bir ilişki kurduğunun açığa çıktığı bir dönem...

Yaptıkları "yüksek strateji"k analizleriyle 'enforme cehalet' örneği sergileyen kalemşörlerin yorumları Lübnan'da, Filistin'de dökülen masum insanların kanı üzerinden yapılan 'nüfuz casusluğu'nu hatırlatır gibi. Özgürlüğü, işgal edilmiş ülkesinin kurtuluşu için mücadele etmek gibi insanlığın en kadîm değerlerini terörle özdeşleştiren bir barış ve insancıllık edebiyatı sürüp gidiyor.

Türk basınında İsrail'in saldırganlığını, yıllardır işgal altında tuttuğu topraklardaki baskılarını meşrulaştırmak için dolaylı bir dil kullanılır. Birkaç marjinalin dışında açıktan bu işgali alkışlayan pek çıkmaz/dı. Ne var ki, insani değerler alt üst edilince vahşeti sevimlileştirmeye cesaret edecek kadar değer aşınması ortaya çıktı. Türkiye'yi İsrail'in peşinde bölgesine ve tarihine, kültürüne yabancılaştıracak/yalnızlaştıracak stratejik öneriler bir yana, üretilen terör imajı üzerinden günlerdir Lübnan'ın bombalanmasına, kadın ve çocukların kanlarının dökülmesine alkış tutan saflaşma/cesaretine şaşmamak gerek. Çünkü böylesi dönüm noktalarında dolaylı anlatım yetmiyor; tıpkı, sol ve antiemperyalist bir retorikle ün yapanların Irak işgalinde Amerika'dan yana saf tutmaları gibi. Gerekçe de hazır: bölgenin demokratikleşmesi, özgürleşmesi...

İsrail'in kuruluşundan beri sürdürdüğü hiçbir hukuk tanımayan yayılmacı, saldırgan stratejisine karşı çıkanları antisemitik olmakla suçlayan bir anlayış Ortadoğuda tırmanan savaş tehlikesi karşısında sanki İsrail ilk defa ve tesadüfen bu yönteme başvurmuş gibi bir dil kullanılması şaşırtıcı değil. Hatta özgürlükleri için mücadele eden Filistinlileri, yıllardır İsrail işgaline direnen Lübnanlıları terörist hanesinde gösterip işgalcileri savunmaları da şaşırtıcı değil. Bu tiplerin bırakın Ortadoğu ve onun tarihi kültürel muhtevası ile ilişkilerini, yaşadıkları ülkenin derinliği ile ne kadar ilişkili ve de ilgili oldukları malum. Yanıbaşımızda bir ülke yerle bir edilirken paparazi görüntülerinden başka bir şey görmeyen tele-vole yayıncılığının ahlaki boyutunun sorgulanmamasına da alıştık.

Ancak, Lübnan'da yaşanan insanlık suçundan rejim sorunu çıkarıp adeta İsrail'le elele vererek Batılı değerlerimizi nasıl korumamız gerektiğini savunacak kadar aklı ve vicdanı zorlayan türden bir anlayışla ilk defa karşılaşıyoruz. Ortadoğuda rejimler, ideolojiler ve savaşan tarafların kimlikleri üzerinde bilgi sahibi olmak bir yana, hafıza malulü bir zihinlerin bilgi kırıntısı ile savaşın nedenlerini yorumlamaya kalkmak sadece bizim basında mümkün. Bir yazarın fikri, kanaati ne olursa olsun önce doğru bilgi vermekle yükümlüdür.

1980'lerde Lübnan'daki İsrail işgalini yok sayarak direnişi sadece İran etkisine bağlayarak açıklar, hele hele İslamcı direniş gruplarıyla Suriye ilişkisi kurmaya çalışırsanız, en hafif tabirle sapla samanı karıştırıyorsunuz demektir.

Neymiş; bu İslamcı grupların hedefi sadece İsrail'i ortadan kaldırmak değilmiş, ondan sonra sıra Türkiye'ye gelecekmiş. "Bu arada birleşik İslam şiddetinin İsrail'i yok ettikten sonraki hedefi de dinden sapmış kabul ettikleri ve bu nedenle yüzde doksan dokuzu Müslüman olan esir vatandaşlarına eziyet ettiğini kabul ettikleri Türkiye." (Ayşe Önal, Star, 19 Temmuz 2006)

Kimsenin tespit edemediği bu çarpıcı gerçeği(!) ortaya çıkardıktan sonra çözüm açık; 'İsrail'le birlikte bu İslamcı terörü ezelim; yani Lübnan'ı, Filistin'i birlikte bombalayalım' demediği kalıyor! Cinayetleri alkışlamak bir yana suç ortalığı önermek değil midir?

Kimi 'strateji uzmanı' yazarların PKK varlığı ile Filistin direnişi arasında ilişki kuran söylemi, aynı zamanda Türkiye'yi İsrailleştirmek isteyen bir söylemdir. Bu söylem Türkiye'nin meşruiyetini tartışmaya açan, işgalci konuma sokan bir söylemdir.

Bu söylemin sonuçta gelip dayanacağı nokta; Lübnanlı sivilleri birlikte bombalamak önerisi olabilir ancak.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi