T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

Tehlikeli oyun...

Kimileri şu görüşü seslendiriyor: "ABD, sınır ötesi harekatı istemez gözükürken, el altından Türkiye'yi buna itiyor." Ne kadar doğru, bilmiyorum.

Türkiye'nin Amerika'dan bir beklentisi olduğunu, kimi ortaklıkları (BOP vs.) Kuzey Irak'ın PKK'dan temizlenmesi şartına bağladığını biliyorum. Bu her düzeyde dile getirilen bir görüş.

Fakat, liberal ve savaşkan çevrelere göre, bölgedeki kimi ortaklıklar, özellikle PKK meselesi, "ikinci tezkere"ye takıldı. İkinci tezkere çıkmadığı için, bugün Kuzey Irak'ta söz sahibi değilmişiz ve PKK meselesini bu yüzden halledemiyormuşuz.

Bir de tabii "üçüncü tezkere" olayı vardı.

Kimi çevrelere göre (bildiğiniz liberal ve savaşkan çevreler bunlar), ABD, Irak'taki işgali taşeron bir güce devretmek istiyordu ve bu güç pekala Türkiye olabilirdi. Biz, geleneksel politikalarımız uyarınca, önce Kuzey Irak'ın PKK'dan temizlenmesi şartını öne sürerdik, sonra da "görülen lüzum üzerine" askerimizi gönderirdik.

Hatırlayacaksınız, Irak'ta Türk askeri konuşlandırmayı öngören üçüncü tezkere (aslında üçüncü değil, yeni bir tezkereydi bu), beklentilerin aksine TBMM tarafından onaylandı.

Bu tezkereyi savunanlar, "Biz asker göndersek de göndermesek de ABD bildiğini okuyacak ve kafasındaki plana göre hareket edecek. Topraklarımızı kullandırtmadığımız halde Amerika Irak'ı işgal etti, hiç olmazsa bu defaki fırsatı kullanalım ve PKK'yı yok etmek için Amerika'yla işbirliği yapalım, böylece stratejik ortaklığımıza da halel gelmemiş olur" argümanına sığınıyorlardı, ama, bunun "boş hayal"den ibaret olduğu hem başlangıçta Türk varlığına istekli görünen Amerikan yöneticilerinin, hem de Kuzey Irak'taki Kürt unsurların açıklamalarıyla ortaya çıktı.

Kuzey'deki Kürt gruplar, özellikle Irak geçici yönetimi bölgede Türk varlığı istemiyordu. Diyeceksiniz ki, "ABD tarafından tayin edilen bir yönetimin, bizzat ABD tasarrufu olarak devreye sokulan 'Irak'ta Türk askeri' uygulamasına karşı çıkması garip bir durum değil miydi?"

Haklısınız.

Fakat asıl garip olan, bu garabetin giderilmesinin Türkiye tarafından yeni bir "şart" olarak öne sürülmesiydi.

İşin esası şuydu: Kendi kendimize gelin güvey oluyorduk. Birtakım pazarlıklara giriştiğimiz, kendimizce birtakım şartlar öne sürdüğümüz halde kimse bizden asker istemiyordu. Anlayacağınız, bu tezkereyi çıkardığımızla kalmıştık.

Belki de, hiçbir Birleşmiş Milletler kararını takmayan, hiçbir uluslararası anlaşmaya imza atmayan süper partnerimiz (yardakçı partneri İsrail'le birlikte) PKK konusunda bizi "başka tür tedbirler" almaya, başka yollardan bu işe müdahil olmaya zorluyordu.

Evet, Türkiye'yi "içeri"de siyaset kurumuna olan ihtiyacın ortadan kaldırıldığı stablize bir ülke haline getirmeyi, "dışarı"da ise Amerikan-İsrail eksenine oturtmayı amaçlayan proje (ki, bir "mühendislik projesi"ydi), ikinci tezkerenin reddiyle birlikte yara almıştı ama, süper partnerimizin bizi mecbur bıraktığı "yol" (sınır ötesi harekat, vs) başımıza "başka tür gaileler" açabilirdi.

Kuzey Irak'a düşünülen harekatı bir de bu gözle değerlendirmek lazım.

Benimki sadece küçük bir hatırlatma...

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi