T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Rasim ÖZDENÖREN

Seri bir ân

Hava hüzün doluydu kuşkusuz, çünkü hazandı. Çünkü ben hazanı yalnızca güzün yaşamazdım, yaz ortası da bir tür hazandır bana. Mızraklarını donanmış tramvaylar, süngüsünü çekmiş otobüsler, yaprağını dökmüş çınarlar, kılıcını kuşanmış meşeler, kasaturası belinde banliyö trenleri.. hızla, savrularak, yalpalayarak, her biri ambarında esef ve gam yükü dolu, azabın kapısına doğru sürükleniyordu. Kirli bir camın arkasından, dalından kopmuş, toprağa doğru süzülen yaprağı seyrediyorum. O öyküdeki son yaprak işte bu diye içimden geçiriyorum: düşecek, toprağa dokunacak ve birden her şey bitecek.. o ânda, birdenbire, hazırlıksız, beklemesiz, bekletmesiz..

İnsanın bir kez daha yaşamak istemediği ânlar vardır. Yaşamak ne, aklına bile getirmekten kaçındığı, keşke hiç olmasaymış dediği, belleğinin en izbe köşesine fırlatmak istediği, orada kendi kuburuna ebediyen terkedilmiş olarak bıraktığı ân: telefonun ahizesi belki elinden düşmemiştir, ama keşke düşeydi dedirtir; yer sarsılmamıştır, ama keşke sarsılaydı dedirtir; o ağaç pencerenin önünde durmuş beklemektedir ve o yaprak düşmeyi bırakmıştır, fakat keşke ağaç kökünden söküleymiş ve yaprak toprağa bir ân önce dokunaymış dedirtir, ahizenin derinlerinden gelen ses, size netameli bir davetiye çıkartmaktadır.

Rilke amcamızın sözü beynime mıh gibi çakılı duruyor: demek buraya yaşanacak yer diye geliyorlar; burası ölünecek yer desem daha doğru, diyordu. Aynen öyle. Sokakta, önümden geçen bir taksiyi durdurmuş, bir ân önce hastaneye yetişeyim diye sabırsızlanıyorum. Aslında, elimden gelse taksinin direksiyonunu uzaya çevireceğim ve hastaneye gitmektense uzayın derinliklerinde yitmeyi deneyeceğim. Amcamız şunları da söylüyordu: bir adam gördüm, sallandı ve yıkıldı, halk etrafını sardı. Gebe bir kadın gördüm. Yüksek, sıcak bir duvar boyunca, kendini ağır ağır sürüklüyor, ara sıra duvara dokunup emin olmak istiyordu, henüz duruyor mu, durmuyor mu diye. Evet, duvar henüz duruyordu. Fakat acaba? Acaba her şey yerinde miydi? Yollarda ölenler yerinde miydi? Arabaya çarpanlar, arabaların çarptığı..

Adresler, telefonlar.. koşuşturmaca.. umutsuz bekleyişler, umutlara acıkmışlıklar.. eve dönmemiz öneriliyor.. biz, babayı, bütün bu sıkıntı verici tablonun dışında tutmak istiyoruz. Bu olup bitenlerin sınav olduğunu kekelemeye çalışıyoruz. Nükte yaparak ortalığı şenlendirmek istiyoruz, fakat peltekleşen dilimize sahip olamıyoruz. Her şey ayrı bir iç burkuntusu oluyor. Boş çay bardağının içine bırakılmış ucu işlemeli küçücük çay kaşığı ne kadar dokunaklıymış meğer, ya şurda ortasından bükülmüş kitap, öte yanda hangi şişeye ait olduğu belli olmayan ve orada bir başına duran mantar tıpa, pörsümüş marul yaprağı.. gece yarısına böyle böyle varıyoruz. Derken beklenen telefon.. ahize elimde: "başınız sağ olsun!" Gene de, olayı bir başıma karşılamak istiyorum ve bana oğlundan haber bekleyen babaya soğuk haberi vermektense: "hastaneye, diyorum, gitmem gerekiyor.." Onun mırıltısını işitiyorum, ne dediğini anlamadan: "sen gelme, ben ona refakat ederim.."

Çok daha sonra morga alıyorlar beni: "Evet" diye sesleniyorum kısık bir sesle "o". Yalnızca dokuz adetçik bahar görmüş, dokuz adetçik yaz geçirmiş bu küçücük gövdeye, o kocaman tabut hiç de yakışık almamış. O hep olgundu ya, kendisi düzenlemiştir olayı diyorum. Babaysa orada, vurgun yemiş, fasulye sırığı gibi duruyor, hazan vaktinin rüzgârı püf dese uçacakmış gibi...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi