|
Mutluluk onay belgesi

On beş dakikadır kasanın önünde bekliyorum. Dakikalar, bulunulan yere ve içinde hapsolunmuş zamana göre daralır ya da genişler. Kasa önünde geçen 15 dakika, yarım güne tekabül ediyor bende.

Acelem var. Kederli ve gamlıyım. Nurten Hanım’ın kızı için bir pijama takım alıp çıkacağım.


Niye mi kederliyim? Nurten Hanım bizim apartmanın emektarı. Kızını merdiven silerek okuttu. Kız annesinin emeğini boşa çıkarmadı öğretmen oldu. Şimdi hem yüksek lisans hem öğretmenlik yapıyor. Nurten Hanım’ın “Ben bunu Kadir Gecesi dünyaya getirdim diye adı Kadriye” dediği kızı, hakikaten dünya güzeli. Kaş, göz, eda, söz hepsi onda.

Geçen yaz düğününe gitmiştik. Hamile imiş. Merdivenlerden düşmüş. Nazara geldi yavrucak. Mesai arkadaşları en yakın hastaneye kaldırmış. En yakın hastane bana 15 dakika mesafede, annesi haberi alır almaz aradı. Kızına pijama ulaştırma derdinde. “Ben alırım sen merak etme” dedim. Ameliyata almışlar. Şu an pijamaya ihtiyacı olmadığını tahmin ediyorum ama... Annesini rahatlatmak için “Ben hemen bir pijama alır ulaştırırım” dedim.

Benim bazı konularda kafam hiç çalışmaz. Basiretim bağlanır denir ya. Tam öyle işte.

Eşim dedi ki, “Onun senden istediği pijama takımı değil. Unuttun mu o sana İmdat Hanım diyor. Kimsesizliğin verdiği sıkıntı ile doktorları tanıyan birini bulmak istiyor senin aracılığınla.”

(Adım İmdat değil elbette. Anne babamın biricik kızıyım, adımı nasıl İmdat koysunlar. Göbek adım Şükran. Dört oğulun ardına gelen olduğum için göbeğimi Şükran diye kesmişler. Adım ne mi? Boş verin siz de beni İmdat Hanım diye bilin.)

Nurten Hanım’ın, “Ne zaman darda kalsam Hızır gibi yetişiyorsun. İmdat demeye göreyim” der. Adım ondan sebep İmdat Hanım kaldı.

Eşim doğru söylüyordu. Kartal Devlet Hastanesi'nde bir tanıdığınız var mı diye yazdım derhal Twitter’dan, Facebook’tan. Anında cevap verenler oldu sağ olsunlar. Meğer üniversiteden sınıf arkadaşım Esra’nın yeğeni orada internmüş. Cep numarasını verdi. Esra’yı arayıp lütfen yeğenin bilgi alınca hiç olmazsa bana mesaj ile ulaşsın dedim.

Bütün bu bilgileri Nurten Hanım’a da ulaştırdım.

15 dakikada neler neler yaptım da, bir pijama almayı başaramadım lakin.

Neden mi?

“Mutluluk onay belgesi”ni boynunda taşıyan kırmızı yelekli, kırmızı ojeli 70’lik hanfendi yüzünden. (Ne kadar ayırımcı bir dil kullanıyorsunuz diye soracak olanlara erkenden cevabı hazır edeyim şuraya. Ayırımcılık unvanı, kendisine gösterilmesi gereken ihtimam için kasayı kilitleyen, kasanın önünde on kişinin yığılmasına sebep olan “mutluluk onaylı” hanfendinindir.)

“Home”u kapattığını sanıyor. Herkes onun etrafında pervane. Mağaza görevlisi kızların kimisine “Bak hayat” diyor kimisine “hayatcığım”. En sevimli bulduklarına ise “hayat sevgilim” diyor.

İlk başta anlamadım. “Hayatcığım” diye hitap ettiği başörtülü görevlinin yakasındaki kimliğini ifşa eden karta baktım. Hayır adı Hayat değil, Özlem.

Kasadaki görevliye “Hayat sevgilim çift kişilik, kenarı fistolu beyaz çarşaf geldi mi?” diye sorunca bu defa kasadaki görevlinin ismine baktım. Hayır onun adı da Meltem.

Elimi masaya koydum tıkı tıkı tık masaya vurarak sıranın bana gelmesini bekliyorum. Yani sinyal veriyorum. Biz de buradayız diyorum hayatı o an bana zindan eden kırmızı ojeli kadının bütün “Hayat”larına.

Nurten Hanım mesaj atıyor “Vardınız mı?” diyor. “Varmadım!” nasıl derim. Daha pijamaları paket bile yaptıramadım.

“Bütün hayatların sahibi olan kadın” şu an hayatımı gasp etti.

Evet evet tam da bu. “Hayat, hayatcığım, hayat sevgilim, kara gözlü hayatım, bir tanelerin hayatı.” Mağazadaki bütün kızların esas adı hayat şu anda. Ve onlara bu ismi bahşeden hanfendiye temenna halindeler. En hakiki “hayat” olma yarışındalar.

Benim adım hayat olmadığı için, herkese hayat bahşeden kadın benim hayatımı tam da şu an kilitlediği için... Dünya üstüme üstüme geliyor.

Mağaza görevlilerine hayat ismini bahşeden kadın, arkasındaki kuyruk uzadıkça kendisini kraliçe gibi görüyor herhalde. Bizler sırada bekleyenler yani, Kraliçenin nedimeleri.

Sabrım taştı. Taşan sabrın bütün kirli atıkları nasıl içime içime doluyor. 50 tane “ya sabır” çekersem her şey yoluna girecek diyorum. Giriyor bir parça. En azından zikirmatiğin göstergesi 35’i gösterdiğinde “hayatım” kelimelerinden birine muhatap olmadığımı fark ediyorum. Aşkla çekmeye devam ediyorum. Ya sabır ya selamet ya sabır ya selamet.

Derken... Sabrımın kendi içimde akan seyri de bozuluyor.

Kırmızı ojeli kadın... Niye ojesine taktın diyeceksiniz. Takan ben değilim kendisi. Kendini ojesi üzerinden ifade ediyor. Aldığı her ürünün üzerine sağ elini koyup aldığı tekstil ürününün içindeki bir rengi söyleyip, “Tam bu renk ojem var bir de bu renk yüzük taktım mı...” diyerek kendince bir “sunum” gerçekleştiriyor.

Ben sunum kelimesine latife olarak söylemiştim. Meğer meselenin özü sunum kelimesinde kilitli imiş.

Kırmızı ojeli kadının; elindeki patlıcan moru paspas ile evdeki patlıcan moru ojesini, evdeki patlıcan moru ojesi ile denemek üzere giydiği ayacağındaki patlıcan rengi banyo terliğini kombinleyişi karşısında, Rabbim aklıma mukayyet ol diye yeni bir zikre başlamışken... “Hayat”lardan biri “Kapıları kapatalım yeni müşteri almayalım” dedi.

Hikayenin sonu:

Yukarıda okuduğunuz hikayenin sonunu sizlerden bekliyorum.

Hikayenin sonunu yaşınız, mesleğiniz, eğitim durumunuz ve memleketinizle birlikte
adresine bekliyorum. İmlası ve anlatımı düzgün olan sonları kendi öykülerimin sonları ile birlikte kitabımda yayınlayacağım.

Yeni öykü yayınlandığımda bir önceki öykünün sonuna dair yazılmış metinlerinizi maalesef değerlendirmeye alamayacağım. Birden fazla öyküye son yazmanız halinde içlerinden sadece birini seçebileceğimi belirtmek isterim.

Tebrik: Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, ilim irfan ehli meclislerde bayramın ruhunu idrak eden vakitlere gark olmamızı Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Bayram dahi bir yolculuktur hayırla varıp hayırla dönenlerden olalım inşallah.
#Kurban Bayramı
#Mutluluk
7 yıl önce
Mutluluk onay belgesi
Menderes’i asan darbecilerle pazarlık yapan işadamı kim?
Kaybedenlerin sorusu: Biz ne olacağız?
Böl ve yönet (2)
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!