|
Adalet

Gezi'nin bahanesi kesilen birkaç ağaç idi, yürüyüşün bahanesi de adaletsizlik.

Adaleti herkes, her zaman ve her yerde istemeli, gerçekleşmesi için elden gelen gayret meşru yollardan sonuna kadar sarfedilmelidir; bu hususta fikir ayrılığına yer yoktur. Ama başkalarına adil davranılmadığı, haksızlık yapıldığı, başkaları hak ettiğini alamadığı zamanlarda seslerini çıkarmayan, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyen, sonra “kendi değerlendirmelerine göre adaletsizliğin” ucu kendilerine dokununca gürültü koparan, toplumu adalet için yardıma çağıran kimselerin samimiyetleri arızalıdır ve davranışları işe yaramaz.


“Kendi değerlendirmelerine göre adaletsizlik ” kaydını niçin koydum?

Çünkü mutlak adaleti de evrensel hukuka göre izafi adaleti de gerçekleştirmek imkânsıza yakın derecede zordur ve nadirdir.

Bir ülkede harici müdahaleler olmadan uygulanan mevzuata göre gerçekleşen hukuki-izafi adaletle yetinmek zorunluluğu vardır.

Yargı kararlarını tartışanlar, bir davada adaletin gerçekleşmediğini iddia edenler eğer hakimin tarafsız davranmadığı, delilleri doğru değerlendirmediği veya baskı altında kaldığı konusunda sağlam bilgiye ve belgeye sahip iseler haklıdırlar. Kendilerini kanun ve hakim yerine koyar, “bize göre şöyle olmalıydı, olmadığı için adalet yok” diyenler ise haklı sayılamazlar.

Her şeye rağmen bir ülkede, samimi olarak adâlete dikkat çekmek ve haksızlıkları önlemek için yapılacak meşru eylemlerde bulunmak hem gerekli, hem de faydalıdır, ama samimi olmak şartı vardır. Diğer değerler gibi adaleti istismar ederek ülkede fitne ve fesat çıkarmak, toplumun huzur ve istikrarını bozmak kimsenin hakkı olamaz ve böyle bir durum ortaya çıktığında engellenir.

Bu girişten sonra adalet kavramının bizim kültürümüzdeki anlamı, yeri ve değeri hakkında birkaç yazı kaleme almanın faydalı olacağını düşündüm. Bu yazılarda yalnızca hukuki adaleti değil, sosyal ve ahlakî adaleti de ele almaya çalışacağım.

Yargı kurumuna ait olan hukuki adaletin izafi de olsa gerçekleşebilmesi şu şartların varlığına bağlıdır:

*Kuvvetler ayrılığı: Yargıçların ve yargıya ait kurum ve kuruluşların mevzuata kavuşturulması, elemanlarının atanması gibi konularda yasama ve yürütmenin işi ve yetkisi olacaktır ve bu, kuvvetler ayrılığına zarar vermez, ama muhakeme safhasının bütün aşamalarında savcılar ve hakimler mutlak manada hür ve bağımsız olacaklardır. Bu konudaki önemli handikap yargı elemanlarının ahlaklarıyla da ilgilidir. Bir savcıya, bir hakime hariçten siyasi, ekonomik vb. baskı yapılmasa bile onların kendi ideolojilerini ve bağlılıklarını aşamamaları adaletin önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Tabii bu konuda da alınan ve alınacak olan tedbirler vardır.

*Ülkede belli iktidar odaklarının menfaatlerini değil, toplumun menfaatini ve evrensel manada hukuki adaleti gerçekleştirmeye yönelik mevzuatın bulunması.

*“Geciken adalet adalet değildir” hükmü doğru olduğundan yargının mümkün olan en kısa sürede sonuçlanabilmesi için gerekli bütün tedbirlerin alınması.

*Yargıda tanıklıklar, deliller, raporlar… önemli olduğu için bunları sağlayan şahıs, kurum ve kuruluşların dürüst, erdemli ve adaleti önceler olmaları.

Bu şartların oluşması için gayret ve himmet yürüyen ve yürümeyen bütün vatandaşların vazifesidir; bu vazifenin tamamını yerine getirmeye talip olmayanların adalet diye pankart taşımalarının bir anlamı ve faydası yoktur.

(Devamı var)
#Gezi olayları
#Kuvvetler ayrılığı
#Yargı
7 yıl önce
Adalet
İhracat rakamları ne söylüyor?
Ey muhafazakar, birinci vazifen…
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?