|
Bir özgüven teklifi: İslam Düşünce Atlası

‘Standart düşünce tarihi okumalarında İslam düşüncesinin miladi 13 ya da 14. yüzyılda dondurulduğunu, bu yüzyıllardan sonrasının adeta ‘yok hükmünde’ sayıldığını görüp canımız sıkıldı ve bu işe böylece giriştik’ diyor projenin editörü İbrahim Halil Üçer hoca.


Evet, hem bir internet sitesi hem de şahane bir üç ciltlik kitap çalışması olarak ilgilisiyle buluşmuş İslam Düşünce Atlası projesinden söz ediyorum. İLEM’in projelendirdiği, İhsan Fazlıoğlu’nun danışmanlık yaptığı, çok değerli ilim adamlarının yazılarıyla desteklediği ve Konya Büyükşehir Belediyesi’nin de sponsor olduğu muazzam bir işten yani. Bana kalırsa öyle ‘düşünce tarihimizin önemli isimlerinin teknoloji ile buluşturulması’ falan gibi yavan tespitlerle geçiştirilemeyecek bir çaba bu.

İlk ve en önemli teklifi şu: İslam düşüncesi, bidayetinden bu güne kadar kesintisiz şekilde ilerleyen, şiddeti artıp azalsa da suyunu hiçbir vakit kurutmayan muazzam bir nehirdir. Yatağı kurumadığı gibi donmuş da değildir. İslam düşüncesi dün dünyaya sözünü nasıl ve nereden söylüyorsa bugün de dünyaya sözünü o şekilde ve oradan söyleme çabasındadır.

İkincisi ise şu: ‘Müslümanlar artık düşünce üretmiyor’ cümlesi bir yaveden, bir yalandan ibarettir. Misalen Aliya’nın, Hasan el Benna’nın, Babanzade’nin, Cabiri’nin, Mehmet Akif’in, Filibeli’nin, Abduh’un, Said Nursi’nin, Elmalılı Hamdi Yazır’ın, Sezai Karakoç’un yaşadığı bir çağ olan 20. yüzyıl için ‘Müslümanlar düşünce üretmiyor’ cümlesini kurabilmek ya dangalaklık ya da cehalet gerektirir; başka bir şey değil.

Hayır hayır. ‘Bu düşünürlerin tüm görüşlerine katılıyorum’ falan demiyorum. Katılıp katılmamak başka bir şeydir, hatta bir bakıma önemsizdir. Meşrep, anlayış, fikir meselesidir. Şunu diyorum: Müslümanlar, yaşadığı her çağa sözünü söylemiş, bu yanıyla düşünceyi kendi bakımlarından ikmal etmiş bir insan topluluğudurlar.

Ne ki romantik biri de değilim. Bugün Müslümanların dünyanın içinde bulunduğu krizlere yönelik olarak geliştirdikleri düşünsel öneriler, en çok da siyaseten zayıflığımızın etkisiyle, ‘etkisiz’ gibi görünmektedir. Ne ki bu düşünce geleneğimizin değil, siyasi geleneğimizin zaafıdır. Misalen ‘bir düşünür’ olarak Sezai Karakoç, 20. yüzyılın bütün krizlerini tespit etmiş, bu krizlere ‘büyük düşünce geleneğimizin içinde kalarak’ çeşitli çözümler önermiştir. Bu çözümlere katılıp katılmamak başkadır. Bu çözümlerin hayata geçirilip geçirilmemesi ise daha da başkadır ve en az Sezai Karakoç’u ilgilendirir. Anlatabiliyor muyum? Buradaki Sezai Karakoç ismini, 20. yüzyılda yaşamış 50 ila 100 Müslüman düşünür ismiyle değiştirebilirsiniz, sonuç değişmeyecektir.

Burayı belki ilerleyen günlerde uzun uzun konuşmamız gerekecek.

İslam Düşünce Atlası’nın heyecan verici önerisi ‘düşünce tarihimizi yeni bir bölümlendirme ile takip etmeliyiz’ önerisidir. Miladi 7. asırdan 11. asra kadar geçen süreyi ‘Klasik Dönem’, 16. asra kadarki süreyi ‘Yenilenme Dönemi’, 18. asra kadarki süreyi ‘Muhasebe Dönemi’ ve 18. asırdan bugüne kadarki süreyi de ‘Arayışlar Dönemi’ olarak isimlendiriyor İslam Düşünce Atlası.

Böylelikle, bugün herhangi bir düşünce faaliyeti ortaya koyan herhangi bir Müslüman düşünürü nasıl değerlendireceğimiz konusunda da bir teklif sunuyor bize. Misalen Nakib El Attas’ın nispetinin Fahreddin Razi’ye mi, Gazali’ye mi, İbn Rüşd’e mi olduğunu haritalandırabiliyorsunuz. Bu haritalandırma aynı zamanda İslam düşüncesinin kesintisizliğini de tartışılmaz şekilde ortaya koyuyor.

Yazının başlığına dönelim. Evet. Tastamam bir özgüven önerisidir İslam Düşünce Atlası. 1400 yıldır süren kesintisiz bir düşünce geleneğine sahip olmanın özgüvenidir bu.

Bir yandan da bu kesintisiz geleneği bundan sonra nereye taşıyacağımız konusunda omzumuza büyük bir sorumluluk yüklemektedir de. Bugün Müslümanlar dünyanın yaşadığı krize karşı hangi çözümleri önermektedirler, önereceklerdir? Gazali’nin, Razi’nin, Farabi’nin, İbn Sina’nın açtığı yolda yürümenin bedelini ödemeyi göze alacaklar mıdır? Ekonomi, çevre, yapay zeka, uyuşturucu, teknoloji gelişimi, tek kültürlülük gibi çok ciddi meseleler hakkında sorumluluk alıp söz söyleyecekler midir?

Yoksa kimimiz Gazali’ye ‘düşünmeyi durduran adam’, kimimiz Farabi’ye ‘mürtet’, kimimiz Razi’ye ‘kafası karışık’ yaftaları takarak ‘magazincilik’ oynamaya devam mı edeceğizdir?

İslam Düşünce Atlası biz Müslümanlara ‘yol’u işaret etmektedir. Ve bana kalırsa bu yolu otobana çevirmekle küçücük bir patikaya çevirmek arasındaki ayrımın tam başındayızdır an itibariyle. Ve kurtuluş ‘yolu daraltmak’ta değil, ‘berkiterek genişletmektedir.’

#İslamiyet
#Düşünce
#İslam Düşünce Atlası
6 yıl önce
Bir özgüven teklifi: İslam Düşünce Atlası
Esmâ ile dua ve beddua
Yıllık izinlerle ilgili memurların bilmesi gereken pratik bilgiler (2)
Farzları Allah, sünnetleri peygamber mi koydu?
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”