YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Diyarbakır izlenimleri

Kulis'in haftalık tatilde olduğu sırada Diyarbakır'daydım. O kadar dolu dolu geçirdim ki vaktimi, izlenimlerimi yazmasam ayıp olacak...

Önemli bir maç günü beni Diyarbakır'da görenler sebebi anlıyorlar, ama bana pek yakıştıramıyorlardı besbelli. Eh tabii, Hıncal Uluç değilim, hatta Leeds'e giden medya tâifesinden olduğum da bilinmiyor... Galatasaraylı olsam neyse... Bir çok kişi, "Spor yazarı değilsin, Galatasaraylı da, ne işin var Diyarbakır'da?" diye sormadan edemedi. İlkine cevap verirken zorlandım, ama sonra aradığım cevap dilimin ucundan hiç eksilmedi: "Buradayım, çünkü Diyarbakır'ı seviyorum..."

Önceki gelişlerimden farklı, güzel, canlı ve umutlu bir Diyarbakır buldum. Son bir kaç yıl içerisinde yalnızca büyümemiş Diyarbakır; geniş bulvarları, muazzam alışveriş merkezleri ile yaşanılır bir kent de olmuş... İnsanları 'kentli' bir hayat tarzını yakalamış; büyük kentlerde rastlanan bir hız ve canlılık gözlemledim... Son nokta hepsinden önemli: Bir kaç yıl önce, "Böyle gelmiş, böyle gidecek" kısırlığına mahkum görünürdü Diyarbakırlılar, şimdi "Her şey daha iyi olacak" beklentisi içindeler...

Bir şey dikkatimi çekti: Kentteki değişimin anahtarı, Dr. Ahmet Bilgin'in belediye başkanlığı koltuğunda oturması olduğu halde (bunu her Diyarbakırlı teslim ediyor), son seçimde oylar HADEP'e gitmiş... Bir tanıdık, "Bu sonucu HADEP'li olmayan bizler zorladık" dedi; oylarını bile bile HADEP'e yönlendirmişler, ne yapabileceği görülsün diye... Ahmet Bilgin taraftarlarına göre, sadece siyaset üreten, yerel hizmetleri aksatan, yapılmış tesisleri önce kapatıp sonra yeniymiş gibi açan bir belediye var Diyarbakır'da şimdi...

HADEP'li belediye devletle normalleşme sürecine girmiş, ancak yine de sorunlar yaşanıyor. Yerel yönetimin halktaki desteği sürüyor olmalı ki, ufak uyarılar tabloyu değiştirmede etkili oluyormuş... Birinden dinledim: Galatasaray-Antalyaspor maçı için kente gelen Futbol Federasyonu yönetimi, temasları arasına belediye başkanı ile görüşmeyi almamış... Kulaklarına, "Siz bilirsiniz, ama ya Diyarbakırlılar stada gitmezse?" sorusu kaçırılmış... Haluk Ulusoy ve arkadaşları programa belediye ziyaretini de ekleyivermişler...

Adımız çıkmış ya bir kere, daha ben varmadan üç öğünün nerede yenileceğini planlanmış buldum. Öğleyin Recep Usta'nın Diyarbakır tavası ağzımızı tadlandırdı. Yüzlerce kişinin aynı anda doyurulduğu bir mekândı burası. Vaktiyle mezbelelik bir yerin açılıp değerlendirilmesiyle oluşturulmuş; şimdi belki de dünyanın en güzel etinden yapılmış sac yemekleri ve kebaplar yapılıyor... Akşam kaburganın en hası getirildi önümüze... Gece ise Diyarbakır tarzı çiğ köfte...

Dedeman Oteli iki yıl önce hizmete açılmış; sadece biz değil Galatasaraylı futbolcular ve federasyon üyeleri de orada kalıyordu. Karşıma çıkan eşofmanlı gençlerin futbolcu olduğunu anlıyordum, ama kim? Neyse, Ali Bayramoğlu, Fenerbahçeli olmasına rağmen her futbolcuyu tanıyor... Benim, "Ergün mü, amma da çelimsizmiş..." türü cümlelerime epey güldü... Sonra o çelimsiz gençlerin sahada canavarlaştığını görüp ben de şaşırdım... Hakan Şükür dev bir adam, ama kendisini fazla yormadı. Kaleci Kerem'i defterime not ettim...

On gün sonra Arsenal'le UEFA Kupası finali oynayacağı için, Fatih Terim, takımı yormama üzerine bir oyun planı yapmış; dört asını çıkarmadı, oynayanlara da "Sert girmeyin, kapışmadan uzak durun" tâlimatı verildiği belliydi. Bu da, maçı zaman zaman tık nefes kıldı.

"Herhalde maçın temposuzluğu yüzünden canları sıkıldı" diye düşündüm tribünler anlamsız biçimde sessizleşince. Oysa, sahaya ilk girdiğimde, yer-gök sarı kırmızı renklere bürünmüştü ve "Eyvah, Antalyaspor fena halde deplasmanda oynayacak" diye düşünmüştüm. Eşitsizlik canımı sıkar çünkü. İlk bir kaç dakika tezahürat olmadı değil; sonrasında dünyanın en sessiz stadı oluverdi Atatürk Stadı... Meğer, Anadolu kentlerinde maçlar böyle izlenirmiş; "Büyük kentlerdeki tezahürat biçimi buralarda bilinmez" dedi bir spor yazarı...

Ülkemizde ne çok spor yazarı olduğunu Diyarbakır'da fark ettim. Coşkun Özarı gibi efsaneleşmiş isimlerden genç kızlara çok sayıda spor muhabiri, tatlı bir çekişme içinde izlediler maçı. Bir keresinde, herkesin yanlış yaptığını söylediği hakemi tutmaya kalkan bir genç muhabire, diğer arkadaşları, "Tabii sen devletsin de ondan" diye çıkıştılar. Meğer Anadolu Ajansı muhabiriymiş o genç...

Antalyaspor, sahaya, Diyarbakır'ı birinci ligte görme temennisini dile getiren bir pankartla çıktı; Galatasaray ise Diyarbakırspor renklerine bürünmüş küçük bir çocukla... Karşıda, sarı-kırmızı zemine yazılmış şu dev pankart çok güldürdü beni: "Die for you. Mardinli aslanlar..." Ancak, Diyarbakırlılar, maçın bitiminde çok alındılar. Dışarı çıktığımızda, yanımıza yaklaşanlar, "Galatasaray bir şeref turunu Diyarbakır'a çok gördü" diye sitemde bulundular...

Gündüz kentin ileri gelenleriyle birlikte olduk, geleceğe dönük umutlarını konuştuk; gece bir başka gruptan daha çok güncel politikaya yönelik beklentilerini öğrendik... İki gün önce, Abdullah Gül ve arkadaşları buradaymışlar, yüzlerce araçlık bir konvoy karşılamış onları... Bir FP'li, "Bizim partiye de canlılık gelecek, değil mi?" diye bize sordu...

Diyarbakır fazlasıyla canlıydı...


7 Mayıs 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...