T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ekim Devrimi

Biliyorum, pek çok okuyucu, yazının başlığını görünce Çarlık Rusyası'nı yerle bir eden Lenin önderliğindeki Bolşevik İhtilâlinden söz edeceğimi sanacak. Ve yanılacak.

Bu başlığa bakıp da 29 Ekim'i, yani ülkemizde Cumhuriyet'in ilân edilişini hatırlayan olur mu? Sanmıyorum. Sanki, saltanatın kaldırılması ve cumhuriyetin ilân edilmesi pek de "devrim"den sayılmıyor. Devrim denince kılık kıyafette, yasalarda, yazıda, ölçü tartı birimlerinde, eğitimde yapılan değişiklikler anlaşılıyor daha çok. Gerçi 12 Eylül'den sonra bu ihtimal de epeyce zayıflamış olmalı. Çünkü, 12 Eylül döneminin sakıncalı sözcüklerinden biri de "devrim" idi. Dolayısıyla 1980 12 Eylülünden sonra ülkede, "devrim" yerini "inkılâp"a bıraktı. Kim bilir kaç okulun "Devrim" olan adı "İnkılâp" yapıldı, kim bilir kaç öğretmen "inkilâp" diye söyleyen ya da yazan öğrencisini azarlamak, "Yavrucuğum, 'inkilâp' 'köpekleşme' demek, yanlış yani... Doğrusu 'kı' ile, 'kı' ile, 'inkılâp, inkılâp'!" demek zorunda kaldı. Bir nice bilim adamı, kafa patlatıp, kuram geliştirip 1923 sonrasında ülkemizde olup bitenleri adlandırırken niçin "devrim" denmemesi gerektiğini, dolayısıyla niçin "inkılâp" demek îcâb ettiğini anlatmak için didindiler. Sanki böylece, yaşanan büyük değişimin kafaların devrilmesiyle değil de, kalplerin evrilmesiyle vuku bulduğunu ihsas etmek istediler. (Fakat, sanki bütün bu çabaların hiç etkisi ya da anlamı yokmuş ya da olmamış ki, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ısrarla "devrim" diyor!) İlköğretimden başlayan ve ortaöğretim boyunca süren İnkılâp Tarihi öğretimi, 12 Eylül sonrasında üniversitelerin bütün bölümlerine de Türk Dili ile birlikte "zorunlu ders" olarak kondu. Bu uygulamanın Türkçe ve inkılâp bilgisine ve bilincine neler kattığını bilemiyorum. Fakat İnkılâp Tarihi programının inkılâplardan ziyade "millî mücâdele"nin tarihi olduğunu biliyorum. Ve bu tarihin de, bugünün (ya da 12 Eylül'ün) diliyle ve bakışıyla yazılmaktan dolayı, önemli kusurları bulunduğunu düşünüyorum.

Örneğin, Cumhuriyet 29 Ekim 1923 tarihinde ilân edildiği öğretilir herkese. Oysa, yeni rejimi ilân eden meclisin dilinde "Ekim" adında bir ay yoktu. Onlar bu önemli kararı "Teşrin-i evvel" yahut "Birinci Teşrin" veyahut "İlkteşrin" ayında aldılar/verdiler.

Bu çok basit tarihsel gerçeği, günümüzde bilenlerin sayısı yok denecek kadar az. Yılın dört ayının Ekim, Kasım, Aralık ve Ocak aylarının eskiden, sırasıyla Teşrin-i Evvel (Teşrinievvel, Birinci Teşrin, İlkteşrin), Teşrin-i Sânî (Teşrinisani, İkinci Teşrin, Sonteşrin), Kânun-ı Evvel (Kânunuevvel, Birinci Kânun, İlkkânun), Kânun-ı Sânî (Kânunusani, İkinci Kânun, Sonkânun) olduğunu bilenlerin önemli bir kısmı da, bu ad değiştirme işleminin ne zaman yapıldığını bilmiyorlar. Sanıyorlar ki, bu değişikliğin altında da Cumhuriyet'in kurucusu, büyük inkılâpçının imzası var. Halbuki, bu iş, kimilerine göre, meselâ Attila İlhan'a göre, devrim sürecinin dondurulduğu ya da saptırıldığı bir dönem olan "Millî şef devri"nde gerçekleşmiş. 10 Ocak 1945'te kabul edilen ve 15 Ocak 1945'te yürürlüğe giren 4696 sayılı kanunla teşrinlere ve kânunlara veda edilmiş. Böylece,

Tenha yolun ortasında rüzgâr,
Teşrin yapraklarıyla oynar.

diyen Yahya Kemal'in ne söylediğini anlamak isteyenlerin sözlüğe bakmak zorunda kalacakları bir dönem başlamış. Fakat sözlüğe bakmak alışkanlığını bir türlü edinemeyenlerimiz, ola ki, "teşrin"i bir çeşit ağaç sanmakta bir beis görmeyecekler!


8 Ekim 2002
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED