T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Allah herkese böyle ombudsman nasip etsin!

Milliyet gazetesi, "Fransız Ahmet" manşetinden dolayı, okurlarından ve Ahmet Altan'dan özür diledi...

İş, şimdilik tatlıya bağlandı.

Taraflar (Ahmet Altan ve Milliyet gazetesi), Altan şikayetini geri alırsa, tamamen sulh olacak...

Milliyet gazetesi ombudsmanı Yavuz Baydar, Altan'ın tepkisini "bir yazardan beklenmeyen tavır", "gazete mensuplarına saldırı" ve "hakaret" olarak değerlendiriyor.

Anladığım kadarıyla Baydar da Altan'ı mahkemeye vermiş; "Biz özür diledik, ama Ahmet Altan da kullandığı ifadelerden dolayı özür dilerse elbette davayı geri çekerim" diyor.

Ben Altan'ın yerinde olsam, özür dileme cihetine gitmem; çünkü ortada özür dilemeyi gerektirecek bir durum yok; ayrıca Altan'ın tepkisi ne "bir gazeteciye yakışmayacak tavrı", ne de "gazete mensuplarına yönelik bir hakareti" içeriyor; bence olabildiğince "refleksif" ama doğru bir tepki.

Baydar, "Ahlaksızca iftiraların bu toplumda bu kadar da kolayca yazılamayacağını insanların görmesini istiyorum" sözlerinden nasıl "hakaret" vehmetti, bilmiyorum.

Milliyet, Altan'la ilgili haberinde daha önce yayınladığı ilkelere uymadı; Baydar'ın ifadesiyle DMG yayın ilkelerinin 1 (gerçeklerin tahrif edilmemesi), 5 (sosyal düzeyi nedeniyle aşağılama), 6 (düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı yayın), 7 (iftira nitelikli lakap ve ifadeler), 9 (haberde doğruluk teyidi), 16 (suçlanan tarafın görüşü) ve 20'nci (cevap ve tekzip hakkı) maddelerini çiğnedi.

"Yalan" ve "iftira" karşısındaki haklı tepkisinden dolayı niçin Altan özür dileyecekmiş?

Neyse...

Bu Altan'la Baydar arasındaki mesele.

Bir de okurla gazete arasında halledilmesi gereken bir mesele var.

Çünkü Milliyet, sadece Altan'dan değil, okurlarından da özür diliyor; ben de bir Milliyet okuru olduğuma göre, keyfiyet beni de ilgilendiriyor demektir...

Yavuz Baydar Ahmet Altan'la ilgili haberin serencamını anlatırken, şu ilginç (aslında "dehşet" demem gerekirdi) saptamayı yapıyor:

"Almanya'daki konuşma bantı elimize geç ulaştı. Altan'a atfedilen bazı sözler bantta yer almıyor. Mesela 'ağızları kebap, üzerleri yağ kokuyor, kendileri de her şeye maydanoz oluyorlar, ben ise bu konuya Fransızım' ifadesi bantta yok. 'Almanların Goethesi, Beethoveni var, bizim ise pastırmalı yumurtamız' ifadesi var ama eksik aktarılmış. Altan bunu iki kültürü yakınlaştırmak amacıyla söylüyor, bu ifadede (haberde) ise farklı bir söyleme dönüşmüş. Lozan ve 'ulusal onur'la 'dolar' bağlantısına dair ifadeler ise aynen var. (...) Buradaki sorun bantın elimize geç ulaşması... Ama şu açıdan içimiz rahat: Milliyet kendi muhabirinden aldığı haberi, başka kaynaklardan da kontrol etti, bundan sonra yayınladı..."

Ne güzel!

Maazallah, bir de kontrol etmemiş olsalardı!

Zaten Mehmet Yakup Yılmaz da haberin gazete yazıişlerine gelmesinden itibaren hemen "rutin bir doğrulatma işlemi" başlatmış...

Eee?

Demek ki ortada Milliyet açısından da özür dilemeyi gerektirecek bir durum yok.

Baydar pek güzel anlatıyor da, bence mugalata yapıyor.

Bantın ne zaman ulaştığı, hangi ifadelerin Ahmet Altan'a ait olduğu, hangilerinin sonradan habere eklendiği, Yakup Yılmaz'ın hangi "kontrol" mekanizmalarını devreye soktuğu ikinci dereceden bir sorun.

Hatta sorun bile değil.

Sorun şu:

Bir Türk yazarının "iki kültürü yakınlaştırmak amacıyla" sarfettiği sözler niçin manşete taşınıyor?

Bir Milliyet okuru olarak soruyorum Sayın Yavuz Baydar'a:

Diyelim ki bant zamanında elinize ulaştı ve diyelim ki Ahmet Altan kendisine atfedilen sözleri sarfetti, yine manşetten mi kullanacaktınız?

Amaç Altan'ı harcamak değilse, bunun niçin "birinci haber" değeri taşıdığını bize açıklar mısınız?


8 Ekim 2002
Salı
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED