T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Düdük

Dünya Kupası'na göz ucuyla bile bakıyor iseniz sizin de dikkatinizi çekmiştir: Dünyanın dört bir köşesinden hakemler görevlendirildikleri halde, yarı finale kadar çıkmış Türkiye'nin tek bir hakemine görev verilmedi. Dünya Kupası'nda, Mısır'dan, Suudi Arabistan'dan, Kamerun'dan, Kolombiya'dan hakemler çok kritik maçları yönettiler; bizim hakemleri ilâç için olsun ara da bulasın...

Türkiye, futbolda geri olduğu yıllarda bile, uluslararası karşılaşmalara hakem vermiş bir ülke. Bir çırpıda adlarını sayabileceğimiz pek çok uluslararası hakemimiz oldu. Yakın zamanlarda da Türk hakemler yabancı karşılaşmaları yönettiler; Dünya Kupası'na kadar... Bu kupa, sadece milli takımımızın başarısıyla değil, hiçbir Türk hakemine görev verilmemesiyle de futbol tarihine geçecek...

Neden acaba? Neden, Dünya Kupası'nda tek bir Türk hakemi yok?

Bu sorunun, yakın zamanda ortaya atılan 'şike iddiaları' ile ilgisi var... Yargıya intikal etmiş iddialardan bizim öğrendiklerimiz Dünya Kupası'nda hakem görevlendirenlerin dikkatinden elbette kaçmamıştır: Futbola el atan Mafya, para-kadın-korkutma-şantaj gibi yöntemler kullanıp hakemleri yola getirerek maç sonuçlarını önceden belirlemiş... Yabancılar biraz üstüne gitseler, Türkiye ligindeki başarıları sebebiyle kupalara katılmaya hak kazanan kulüplerimizin önlerini kesmeleri bile işten değil...

Bu, "Neden kupada bizim hakemlerimiz yok?" sorusunun şıpınişi cevabı. Bizde 'hakemlik' kurumu hemen her alanda çalışmıyor. Türk hukuk sistemi, başka ülkelerde de varolan 'hakemlik kurumu'nu gözardı etmiyor, tersine ihtilâfların 'hakem' aracılığıyla çözümüne izin veriyor; ancak bu yöntemi kullanan yok. Bu sebeple de, mahkemeler dâvâlarla yüklü ve yargılama süreci de başka yöntemlerle çözülüp mahkeme önüne gitmesi gerekmeyen ihtilâflar yüzünden uzadıkça uzuyor.

Adı açıkça 'hakemlik' olarak belirlenmemiş olsa bile, anayasada kendilerine verilen görevler okunduğunda 'hakem' konumunda kalmaları gerektiği anlaşılan kurumlar var. O kurumlara ve üstlendikleri işlevlere yakından baktığımızda, devre dışı kalmaları gerektiği noktalarda sisteme müdahale ettiklerini, zaman zaman taraf tuttuklarını görebiliyoruz. Futbolda, hakemin, tuttuğu takım her zor duruma düştüğünde, topu kendi ayağına geçirip gollük paslar vermesi düşünülebilir mi? Bizde sistem açısından 'hakem' konumunda kalması gereken kurumların durumu bu 'kötü hakem' örneğinden pek farklı değil. Haksız rekabet yüzünden, siyasette işler doğru dürüst yürümüyor...

Başka örnek isteyenler, şimdiki hükümetin nasıl oluşturulduğunun 'tarihine' bakabilirler. Meclis'te çoğunluğa sahip Refahyol hükümetinin istifaya zorlanmasıyla başlayan süreç, 'sandığa müdahale' anlamına gelebilecek baskılarla sürdü ve sonunda üç partili bugünkü koalisyona 'kavuştuk'... Gerçi, şimdilerde Nasrettin Hoca'nın 'kar helvası' gibi kimseler beğenmiyor, ama bu hükümetin sorumluluğunu üzerinde taşıyan birden fazla kurum var. Süleyman Demirel sözgelimi; partili kimliğini bırakarak çıktığı cumhurbaşkanlığı makamında 'tarafsız bir hakem' gibi mi davrandı? RP ve DYP'yi birer 'siyasi parya' haline dönüştürüp sistem-dışı ilân edenlerin de, 'hakem' konumları sebebiyle, 'tarafsız', hatta 'hareketsiz' kalmaları gerekirdi...

Siyasette, ticarette, sosyal hayatta 'tarafsız', 'yansız', 'hakem konumunda' kişi veya kurum bulunamayan bir ülkeden, uluslararası maçları yönetmek üzere hakem çağrılmaması sürpriz sayılır mı? Tersi olsaydı, şaşırmamız gerekebilirdi.

En büyük kabahatin kendimizde olduğunu ise asla unutmayalım; yansız kalmaları gerekirken her çorbaya maydanoz olmaya kalkışanlara düdük çalmasını öğrenmeliyiz...


25 Haziran 2002
Salı
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED